Wolfgang Bauer'den 'Denize Gömülenler'
Gazeteci Wolfgang Bauer ve foto muhabiri Stanislav Krupar, Suriyeli mültecilere ve onları kaçak olarak Avrupa’ya götürecek kişilere kendilerini İngilizce öğretmeni diye tanıtıp kafileye katılıyor. Burada yaşadıkları deneyimler ise “Denize Gömülenler” adıyla kitaplaşıyor.
‘Tehlikeden kaçmanın tehlikesi’
Zygmunt Bauman, 2006’da yayımlanan Kuşatılmış Toplum (Çeviren: Emre Akın Pilgir, Ayrıntı Yayınları), adlı kitabında mültecilerin, özellikle 11 Eylül’den sonra “tecrit edilmesi gereken potansiyel teröristler”, “acının ve öfkenin kusulabileceği kişiler” diye görüldüğünü yazmıştı. Gittiği veya gitmeye çalıştığı ülkenin yabancısı olan, yerinden edilmiş ve yer değiştiremeyen mülteciler Bauman’a göre, “hiçliğe fırlatılmış”tı.
Bauman’ın bahsettiği “hiçlik”, aslında insanların memleketinden ayrılmak üzere illegal biçimde yola çıkmasıyla başlıyor. Gazeteci Wolfgang Bauer ve foto muhabiri Stanislav Krupar, Suriyeli mültecilere ve onları kaçak olarak Avrupa’ya götürecek kişilere kendilerini İngilizce öğretmeni diye tanıtıp kafileye katılıyor. Denize Gömülenler ise Bauer ve Krupar’ın anlattığı; ölüm kalım yolculuğunda kendini mültecilerin yerine koyduğunda edindiği deneyimleri aktardığı bir kitap olarak karşımızda.
“TURİZM BENZERİ” İNSAN TİCARETİ
Yolculuğun başlangıç noktası Mısır, İskenderiye. Şebekenin vaadi, mültecileri deniz yoluyla İtalya’ya götürmek. Bauer ve Krupar da diğerleri gibi kendini çeteye teslim ediyor ve ilk dakikadan itibaren insanlık dışı muamelelere tanık oluyor. Herkesi sopalarla, tekmelerle ve yumruklarla tekneye binmesi için koşturuyorlar.
Yola çıkanlar, umutsuzluktan ve çaresizlikten dolayı bir an evvel Avrupa’ya ayak basmak istiyor. Grupta Bauer ve Krupar’ın gerçekte kim olduğunu sadece eski arkadaşı Amar biliyor. Bildikleri bir başka şey, yazarın dile getirdiği gibi “tehlikeden kaçmayı denemenin de giderek tehlikeli olmaya başlaması.” Akdeniz, 2011’den bu yana mülteci mezarlığına dönmüş durumda...
Tekneye bineceklerin hikâyeleri tanıdık; Suriye’de kalmanın riskli ve ölümcül olduğunu düşündüklerinden sonu belirsiz bir yolculuğa çıkıyorlar. Bauman’ın bahsettiği “hiçliğe fırlatılmışlık”, tam olarak bu işte; geri dönülemeyen memlekete karşılık karanlık bir güzergâh ve şansınız yaver giderse yabancısı olduğunuz bir ülkeye varmak...
Bauer ve Krupar, herkesle konuşmaya çalışıyor; cehennemden kaçtığını düşünenlerin gözünde Avrupa, âdeta bir yeryüzü cenneti. Bu algıyı yaratan biraz da insan tacirleri. Bauer, yaptığı gözlemlerden hareketle Mısır’da insan ticaretinin “turizm branşına benzediği”ni söylüyor. Konunun uzmanları ise İskenderiye kıyı şeridini paylaşan simsar çeteleri. Tabii bir de peşine düştüğü kaçakçı ve simsarları yakalayıp her iki grubun da kâbusu olan güvenlik güçleri var. Bir baskın, Bauer ve Krupar’ın deşifre olmasına yol açıyor, ikili Türkiye’ye gönderiliyor.
SINIRLAR AÇILMALI
Bauer ve Krupar, çatışmadan kaçıp yaşam savaşı veren iletişimi koparmadığı sığınmacı dostlarının hayallerinden vazgeçmediğini, aynı sürecin farklı bir noktadan yeniden başladığını, benzer yanılgıların ve yenilgilerin tekrar yaşandığını öğreniyor. Bu kez Türkiye’nin batısındaki tel örgüler ve mayınlı araziler dâhil oluyor hikâyeye. Bunların geçilmezliğinden bahseden Bauer, Avrupa’ya kaçak yollardan gitmek isteyenlerin önüne çıkan resmî engelleri ve çizilen sınırları sıralarken savaşların, insanları yersiz-yurtsuzlaştırmasının ve denizin mülteci yutmaya hazır dalgalarının öyküsünü anlatıyor.
Engelleri aşabilenler, enfeksiyon korkusuyla sterilize edilmiş Avrupalı askerlerle karşılaşınca insanlık dışı ve insani iki korku birleşiyor. Bauer ve Krupar; illegal, pasaportsuz, kimliksiz ve isimsiz mültecilerin arasına karışarak Batı’nın uzaktan seyrettiği ve çözümsüz bıraktığı savaşın sonuçlarını anlatıyor aslında.
Bosna Savaşı’ndan kaçan yüz binlerce insanın, hiçbir bürokratik engel olmadan ve savaş bittiğinde geri ülkelerine dönme şartıyla Batı Avrupa’ya kabul edildiğini hatırlatan Bauer, gayet insani bir refleksle sınırları açma konusundaki bu çifte standardın son bulmasını umuyor.
Denize Gömülenler / Wolfgang Bauer / Çeviren: Süreyya Turhan / Ayrıntı Yayınları / 128 s.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!
- Erdoğan belayı satın aldı
- Ünlü markanın adı bir kez daha listede!