Vardiyadaki ‘sessiz çığlık’

Kumpas davalarda hedef olan Amiral Cem Gürdeniz’in eşi Rengin Gürdeniz, Mutabıkız kitabıyla yaşanan zor süreçleri ilk elden gözler önüne seriyor. Kumpas davalar sürecinin ilk defa bir kadın gözüyle de anlatıldığı çalışmanın diğer bir özelliği ise Cumhuriyet tarihinin en özel kadın hareketlerinden olan Vardiya Bizde Platformu’nun iç yüzünün yine ilk elden okuyucuyla paylaşılması.

Vardiyadaki ‘sessiz çığlık’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 10.09.2021 - 00:03

‘BİR ÖMRE KAÇ HAKSIZLIK SIĞAR?’

- Yaşadıklarınızı kitaplaştırmaya iten etkenler nelerdi? Eşiniz Cem Gürdeniz’in bu kararınızdaki etkisi nedir?

Aslında kitabı 2012 yılında yazmaya başlamıştım, yazarken eski mutlu günlere dönmek, yeniden o günleri yaşamak, beni rehabilite etmişti.

Tam da Balyoz dönemini yazmaya başlayacağım sıralarda, Cem ve arkadaşları özgürlüklerine kavuştular ve ben yazmaya ara verdim. Yaralarımın kabuk bağlaması gerekiyordu. Zaman ise bunun için en iyi ilaçtı.

Cem tekrar yazmam için beni yüreklendirdi, ama içimden bir ses “daha zamanı var” diyordu.

Salgın döneminde, bir gece kitap dosyamı açtım ve okumaya başladım. Cem’in özgürlüğü elinden alınmıştı ama ben de kendimi özgür hissetmiyordum ve bunun yansımalarını cümlelerimde gördüm.

Yazdıklarımı yeniden revize ederek, onları daha özgürleştirdim. 4 ay gibi bir sürede sıkı çalışarak kitabı bitirdim. Son kontrolleri yaptığım sırada yine malum bir zorlu sürecin içine düştük. O süreci de yazmak boynumun borcuydu. Bazen düşünüyorum “Bir ömre kaç haksızlık sığar?” diye.

‘VARDİYA ARTIK BİZDE!’

- Eşlerinizin tutuklanması üzerine “Vardiya Bizde” bizde platformunu kurup, “Sessiz Çığlık” eylemlerine başladınız. Bu süreç nasıl gelişti?

11 Şubat 2011, bazılarımızın eşlerinin - buna Cem de dahil -, özgürlüklerinin ikinci defa alındığı gece, artık susmamamız konusunda hem fikir olan bir avuç kadın olarak televizyon ekranlarına çıktık ve ilk röportajlarımızı verdik. Eşlerimizin dışarıdaki sesi olacaktık.

O gece tutuklama işlemleri sürerken, Cem, “vardiyayı siz devralıyorsunuz” deyince bir platform kurma fikri oluşmaya başladı. Cem’den gelen vardiyayı devralma fikri ile Deniz Kutluk Amiral’in eşi İrem Hanım, “Biz de” deyince platformumuzun adı oluştu. “Vardiya Bizde”.

“Vardiya Bizde”, duruşmalar esnasında kamuoyu dikkatini Balyoz ve türevi sahte davalara çekmek için, eylemler yaptı. Bu sahte yargılamalar gözden uzakta yapılıyordu ve halkın dikkatini çekmek çok zordu.

Evet, algısı yüksek olan, olayları çok iyi okuyan insanlar da vardı ve bize destek oluyorlardı ama yaratılan korku imparatorluğu sebebiyle en yakınlarımızdan dahi ses çıkmıyordu. Hatta platformun kurulmasından rahatsız olanlar da vardı.

BİR AVUÇ CUMHURİYET KADINININ HİKÂYESİ!

Haksız hapis cezalarının açıklanmasından sonra, Ahmet Yavuz General’in eşi Lütfiye Hanım’dan, özgürlükler gelene kadar protesto etme fikri geldi ve Beşiktaş Hürriyet meydanında, her Cumartesi eylem yapmak için gerekli izinleri aldı ve biz “Sessiz Çığlık” eylemlerine başladık.

Eylemin sunuculuk görevini ben üstlendim ve her Cumartesi öğle saatlerinde gündem belirleyip, bir araya gelerek, yaşananları protesto ettik.

Katılım sayısı artarak devam etti, yazılı ve görsel basın da bizimle beraberdi. Ancak sahte davaların görüldüğü dönemlerde sosyal medya etkin değildi.

Halbuki şimdi öyle değil, anlatmak istediğiniz olayı, vermek istediğiniz mesajı, sosyal medya aracı ile duyurabiliyorsunuz ve doğruysanız, haklıysanız çok kısa bir sürede gündeme oturabiliyorsunuz.

Vardiya Bizde Platformu ve “Sessiz Çığlık” etkinlikleri bir kere kadın hareketi olmasından dolayı çok önemlidir.

Haklı ve doğru olma noktasından hareket edip, çocukları ile beraber yaşananlara isyan ederek, kamuoyunu bilinçlendirme görevini hedef edinmiş bir avuç Cumhuriyet kadınının hikâyesi. Cesareti ise, eminim birçok kadın hareketine örnek olacaktır.

- Kumpas davalarla belki de Cumhuriyet davalarının en karanlık yılları yaşandı. Bugünden o günlere baktığınızda neler görüyorsunuz? Bu davalar, nasıl bir dönüşümün aracı oldu?

Olay aslında kumpas davaların çıkmasından çok önce, internette servis edilen karalama kampanyaları ve sonrasında malum gazetelerde bu haberlerin çıkması ve kişilerin itibarsızlaştırmaya çalışılmasıyla başladı.

Bu saldırılardan biz de aile olarak payımızı fazlasıyla aldık. Bu zorbalığa dayanamayan çok değerli askerler kendi hayatlarına son verdiler, çok dram yaşandı.

Yaratılan algıdan sonra, bu kumpas davalarla darbeci ve casus yaftasını yapıştırdılar ve verilen cezalarla mesleklerinden kopardılar. Sonuçta ne oldu? Tasfiye edilen onca astsubay, subay, amiral ve generalin yerine getirilenlerin bir kısmı, Türkiye’yi 15 Temmuz kabusuyla tanıştırdı.

CEZALANDIRMADAN FAZLASI

- Basında “Amiraller Bildirisi” olarak bilinen konuyla ilgili yasal süreç sürüyor. Yine 28 Şubat davası ile ilgilide 80 yaş üstü komutanlar hapiste. Kumpas davaları merkezinde yaşayan birisi olarak son gelişmelerle ilgili ne düşünüyorsunuz?

Türkiye kumpas davalarla çok yara aldı, adalet sistemine güven neredeyse yok oldu.

Bir yanda “Amiraller Bildirisi” olarak pazarlanan aslında her demokratik ülkede vatanını seven insanın, kendi branşı olan bir konuda halkı ve görevdekileri aydınlatmak adına yapabileceği bir basın açıklamasının böyle bir haksızlığa dönüşmesi; diğer yanda, bildiğim kadarıyla FETÖ’cü savcıların hazırladığı ve içinde sahte dijitalleri barındıran bir davada alınan bu kararlar vicdanlarda nasıl bir yer alacak?

80 yaş üstü insanları bu yaşta zorlu koşullarda tutmak, onları ölüme mahkum etmekle eş değer değil midir? Umarım bir an önce bu yanlıştan dönülür.

Türk adalet sistemi; kadın cinayetler, çocuk tacizleri, hayvan zulümleri davalarında alınan yanlış kararlarla gün ve gün yara alıyor. Adalet sistemine güvenin geri gelmesi, demokrasinin “olmazsa olmazı”dır diye düşünüyorum.

Mutabıkız / Rengin Gürdeniz / Kırmızı Kedi Yayınevi / 250 s. / 2021.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon