Utanmayı ve pişmanlığı kaybettik
Taciz denildiğinde ülkemizde genellikle cinsel bir göndermede bulunuluyor; ancak sözlük anlamıyla, yani tedirgin etme, rahatsız etme olarak kullanırsak cinsel boyutu da dahil olmak üzere uğradığımız bu günlük tacizlerin sayısı artıyor.
Ispanağın 7 lira olduğu, her gün, her şeyi bilen birinin tepemizde hiç durmadan konuştuğu; kavganın, istismarın, boğazlaşmanın bini bir para olan bir toplumun gerginliğini “yasa” ile gidereceklermiş, iyi mi!
Ciddi ciddi tasarı hazırlamışlar, Meclis’e sunuyorlar. Şaka gibi. Ruh sağlımızı da emre bağlayacaklar:
Kafalar ve sinirler düzeltilecek, düzelt!
Yaşadığımız sıkıntılı günlerin saptamasını, nedenlerini ve olası çıkış yollarını Türk Psikologlar Derneği’ne sorduk. Derneğin Travma, Afet ve Kriz Birimi’nden Uzman Psikolog Hande Aydın yanıtladı:
Artık alenen
-Toplumca sokakta, evde, işte neden bu denli gerginiz?
İçinde bulunduğumuz günlerde işe gitmek, çocuğu okula bırakmak, alışveriş gibi gündelik işleyişler için her gün evden çıkan bir insanın akıl ve ruh sağlığını koruması oldukça güç... Taciz denildiğinde ülkemizde genellikle cinsel bir göndermede bulunuluyor; ancak sözlük anlamıyla, yani tedirgin etme, rahatsız etme olarak kullanırsak cinsel boyutu da dahil olmak üzere uğradığımız bu günlük tacizlerin sayısı artıyor. Bir ürünü ya da hizmeti değer biçildiği kalitede sunmak, işini yapan bir görevlinin yetkisine saygı duymak, trafikte sıra beklemek gibi medeni yaşamın en temel gerekliliklerinde ciddi bozulmalarla karşı karşıyayız. Bu ahlaki bozulma içinde güven duygumuzu bir yere yerleştiremiyoruz.
Albert Camus, bu güveni, insanlarla, insanlığın dilinde konuştuğunda, insanca tepkiler alabileceğine dair bir duygu olarak tanımlamış. Son yıllarda kamusal alana, yani sokağa, insanlık yerine kimliklerin dili hâkim oldu. İnsanlıktan nasibimizi ne kadar alacağımız, yani bir haksızlığa uğradığımızda ya da bir başarı gösterdiğimizde toplumun diğer bireylerinden ne kadar empati, takdir, korunma, destek göreceğimiz cinsiyetimize, etnik kimliğimize, medeni halimize, dinimize bağlı hale geldi. Karar mekanizmalarımıza etki eden bu kimlik şablonunun keşfi yeni değil. Sosyal psikologlar uzun seneler önce hepimizin değişen derecelerde böyle bir eğilime sahip olabileceğimiz uyarısını yapmışlardı. Bugüne dair yeni olan ve tedirgin edici olan, bu eğilimlerin hiç olmadığı kadar alenen sergilenmesi ve beraberinde bir utanma, pişmanlık duygusu getirmemesi...
-Kardeşliği, sevgiyi, dayanışmayı, paylaşmayı mı unuttuk?
Mevcut düzende hemen her gün etrafımızdaki bir kişinin, bir canlının zarar gördüğüne, sahiplendiğimiz bir değerin aşağılanışına, anılarımız aracılığıyla ilişkilendiğimiz bir mekânın yıkılışına dair bir haberle uyanıyoruz. Bu tahribat zihinsel ve duygusal onarımı mümkün kılmayan bir sürede, sistematik bir şekilde tekrarlanıyor...
Tükenmişlik
Toplumsal yaşamdaki şiddet olaylarına baktığımızda (doğrudan zarar verme amacıyla yapılanlar hariç), bu kişilerin kendini ifade etme becerisi ile şiddet eğiliminin ters orantılı olduğunu görürüz. Günlük hayatta bir uzlaşmayı çözme çabamız karşısında karşılaştığımız ani hakaretler, ses yükselmeleri ya da fiziksel tehditler bu tür bir repertuvar eksikliğinin tezahürü...
Hayatını devam ettirebilmek için bir kaç yüz kelime ile yetinen bir kesimin benimsediği ve orantısız olarak uygulanan başka bir diyalog biçimi doğdu. Sindirme, korkutma, bezdirme amaçlı, diyalog gibi bir niyet beslemeyen aşırılıklarla karakterize bir despotizm... Oysa insan kırılgan bir varlık. Bir bilet alırken dahi kendimizi diğerine bir ölçüde açıyoruz. Hayatımızın dolaylı ya da doğrudan başkalarına bağlı olduğu gerçekliğini yüzümüze vuran bu ilkel tutumlarla karşılaştıkça da tükenmişliğe sürükleniyoruz.
Aşırılık tehdidi -Ne yaparız, ne ederiz de insancı değerleri yeniden yüceltiriz? Antik Yunan tragedyalarından Oresteia üçlemesinde kamusal alanda refah içinde yaşamaya uygun toplumsal bir düzenin kurulmasına yol açan olaylar anlatılır. Her türden aşırılık ve kibrin toplumsal düzen için tehdit oluşturacağı o dönemde görülmüş ve lanetlenmiştir. Bir diğerinin bakış açısına açık olmak yüceltilen bir özelliktir ve bunu yapamayan tragedya kahramanları ölürler. Korolar farklı bakış açılarını seslendirir dururlar, farklı bakış açılarının konuşma yoluyla çatışması uzlaşmanın ilk yolu olarak teşvik edilir. Ani bir yargıya varma, kan davası gütme gibi refleksif tepkiler yerini genel adalet anlayışına ve rasyonel bir sorgulamaya bırakır. Yüzyıllar önce çekilen acılar ve ödenen bedeller sonrasında geliştirilen bu bir arada yaşama ve düşünme pratiklerinden geriye kalanları iyi ve doğru olana yönelik ısrarımız koruyacaktır. |
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Dünya’nın bütün çöplerini neden Güneş’e fırlatmıyoruz?