Usta sanatçı Erol Evgin: Çağdaşlık tüpten çıktı artık
Usta sanatçı Erol Evgin: “Günümüzün karamsarlığından bizi kurtaracak olan, ulus bilinci ile birlik ve beraberlik içinde kazandığımız Kurtuluş Savaşı’dır. Hakikaten daha kötüydü her şey o zaman, onu düşündüğün zaman 'Yaparız' diyorsun…”
Öyle bir fırtına yaşadık ki… Bir buçuk yılda dünyanın dengesi değişti... Koronavirüslü günler başladığında insan evladı böylesine ağır bir sınavla karşı karşıya olduğunu bilmiyordu. Milyonlarca insanın hayatı bir virüse yenilirken dört duvar arasına, evlere kapandık. İşte o an gündelik hayatımızın içinde sıradan olduğunu düşündüğümüz her şeyin ne kadar değerli olduğunu gördük. Kalabalık içinde kaybolmayı özledik. Arkadaşlığın, dostluğun değerini anladık. “Sevdiklerimize” doyasıya sarılmanın paha biçilmez olduğunu... Bir ağacın altında “maskesiz” nefes almanın hayalini kurarken, “bir bakış yetecekken” bir anda şarkılar sustu, sanki yaşam sustu!.. Mesela Harbiye’de Açık Hava’da fırtınalar kopmadı. Sevdiğin sanatçının konseri için sıraya girmek ne güzel şeymiş, bilet bulamadığında edilen sayısız telefon çile falan değil güzel bir meşgaleymiş. Şimdilerde virüs “yaz molası” verdi, tam yayıldık... “Aldım başımı” Polonezköy’e gittim. 50 yılı aşkındır her yaştan insanın sevgilisi olan Erol Evgin’le söyleştik. Ve biraz “ateşle oynadık”!..
Sevdiklerim albümünüzle başlayalım mı? Nereden doğdu?
“Sevdiklerim” pandemiye meydan okuma albümü. Yüzyılda bir yaşanan sıkıntılı bir süreç. Bedenlerimizi korurken, ruhumuzu da korumak için üretmeliyiz diye düşündüm. “Bir şey yapmalıyız” dedik… Ruhun koruyucu hekimliği müziktir, sanattır. Bu zor koşulları kişisel olarak değiştiremeyeceğimize göre… Kaygılanmamak da mümkün değil. Kaygılar da enerjiyi yok eder. Biz de enerjimizi çalışmaya yönelttik. Pedalları çevirmek diyorum ben buna, yaşam bisikletinde pedalları çevirmek gerekir. Bu düşünceden yola çıktı “Sevdiklerim” albümü; yani koronaya kişisel bir meydan okuma… Tabii kişisel değil; ekibimle, müzisyenlerimle… Şarkılar susarsa, yaşam susar. İlaçtır şarkılar, karamsarlığa merhemdir; müzik iyileştirir. “Sevdiklerim” albümü sevdiğim sanatçı dostlarımın, sevdiğim şarkılarından oluşuyor. Türk pop müziğinin kilometre taşı şarkılardan bir seçki, her biri çok kıymetli.
Erol Evgin “Yine De Güzeldir Yaşamak” adlı yaz turnesine başladı. Temmuz- Ağustos programı şöyle: 30 Temmuz Çeşme Açıkhava Tiyatrosu, 31 Temmuz Altınoluk Amftiyatro, 6 Ağustos Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu, 20 Ağustos Kuşadası Altın Güvercin Amftiyatro, 21 Ağustos Bodrum Antik Tiyatro
GELECEĞİN KALBİ TEMİZ GEÇMİŞTEDİR
Buraya gelirken yol boyunca dinledim ve en çok “Yazık” tan etkilendim…
Albümdeki tüm şarkılar bizim de hayatımıza sinmiş şarkılar. “Unutama Beni” neredeyse 50 yıllık bir şarkı 1974 yılıydı galiba. Sezen’in şarkıları öyle, diğerleri öyle. Duygularımıza tercüman olmuş şarkılar. Bu şarkılar pop müziğin klasikleri; son 50 yıl içinde oluşmuş, hayatımıza sinmiş, anılarımıza sinmiş, duygularımızı ifade eden şarkılar.
Sezen Hanım ne dedi albümü dinleyince?
Sezen, çok eski arkadaşım benim. 1978 yılı, Şat Yapım’da Atilla Özdemiroğlu ile çalışıyordum. Yan odadan bir ses geldi “Şimdi Bana Kaybolan Yıllarımı Verseler” i söylüyor. “Ne güzel söylüyor, kim bu?” diye gittik, tanıştık. O zamandan beri de çok sevdiğim bir dostumdur. Albümü de çok beğendi; “Bütün şarkılarım senin olsun, istediğin şarkıları söyleyebilirsin” dedi.
Şarkıları seçerken nelere dikkat ettiniz? Hepsi birbirini tamamlıyor…
Şarkıların birbirini sevmesini istedim, uyum içinde olmalarına özen gösterdim ve sonuçta da su gibi akıp giden, bir uzun yol albümü oldu. Sağ olun röportaja gelirken de yolda dinlemişsiniz. Akustik bir proje, bana tüm şarkılarda Erol Evgin Orkestrası eşlik etti. Aranjörüm Firuz İsmailov, akustik bir soundla yönetti orkestrayı. Şarkıların özgün; yani yıllar önce yapılmış düzenlemelerine de sadık kaldık. Ben duygumu ve yorumumu kattım şarkılara. 9 şarkı yer alıyor albümde; üç Sezen Aksu şarkısı “El Gibi”, “Kaybolan Yıllar” ve “Yazık”. Sözü ve müziği Can Temiz’e ait “Bir Pazar Kahvaltısı”, sözü Sıla Gençoğlu’na, müziği Fatih Ahıskalı’ya ait “Yan Benimle”, sözü ve müziği Murat Evgin’e ait “Mektup”, sözü ve müziği Şemi Diriker’e ait Esmeray’ın meşhur “Unutama Beni”si var. Sözü Mehmet Teoman’a, müziği Cenk Taşkan’a ait “Beni Benimle Bırak” var. Bir de yeni bir şarkı olsun istedim, sözleri Dr. Selma Çuhacı’nın, bestesi bana ait “Vedasız Aşklar”ı ekledik. Long Play’e (uzunçalar) ise sözü Selma Çuhacı’nın, müziği benim olan şarkımız “Bir de Yaşamak Var”ı ekledik. Albümle ilgili şunu da söylemek isterim; geçmişten geleceğe bir yolculuk olsun istiyorum, geleceğin kalbi temiz geçmiştedir…
“Bizim şarkılar aşk şarkıları, aşk da dünyadaki en önemli duygu bence. Ben de sesim ve yorumumla o duyguyu fena yansıtmadığımı düşünüyorum. İnsanlar; ‘Biz sizin şarkılarınızla aşık olduk’ diyorlar. Şarkıların insanların yaşamlarına sinmiş olması beni çok heyecanlandırıyor.”
ANILARIMI YAZMAYA BAŞLADIM
Pandemiyle geçen bu zor bir buçuk yılda müzik dışında nelerle uğraştınız?
Ben anılarımı yazmak istiyordum. Küçük küçük notlarım vardı onları toparladım, yazdım. Bir belgesel projemiz var, biraz ona çalıştım. Resim yapıyorum, bir atölyem var. Orman yürüyüşleri yaptık, her gün bir saat… Tabii müzisyen arkadaşlarımla Zoom toplantıları yaptım. Şimdi de çalışmaya başladık, inşallah her şey güzel olur. Yalnız müzisyenler değil, sahne arkasında çalışan; tonmaister’ler, ses teknisyenleri, ışık teknisyenleri, rodiler gibi iş kolları da pandemi sürecinden çok etkilendi. Bütün bu işlerin, uygar ülkelerde olduğu gibi, bizde de daha organize yürümesi gerekiyor. Çok büyük, sıkıntılı bir süreç yaşadık hep beraber…
Korona olmaktan korktunuz mu?
Dikkat ettik tabii… Torunlara bile sarılamadım, uzaktan birbirimize baktık uzun uzun…
Konserlerinizde Türk Sanat Müziği de söylüyorsunuz. Sizden Türk Sanat Müziği de dinlemek çok keyifli…
Türk Sanat Müziği çocukluğumuzdan beri kulağımızda… Eski radyom duruyor hâlâ, hep açık olurdu. Kulağımız dolu, çok bizden, çok bizim müziğimiz, makamlı müzik. Zaten bizim şarkılarımızın başarısı da makamlı olmalarından kaynaklı. Türk müziğine yatkın şarkılar. Ben de Türk gibi söyledim. Prozodi dediğimiz, kelimelerin müzikle doğru buluşması çok önemli. Kelimeleri bozmadan, konuşur gibi söyleyen Müzeyyen Senar; “Güfteyi yorumlarım ben” derdi, çok önemli bir şey. Ben de son albümde de onu yapmaya çalıştım. Çok fazla name yapmadan, sözleri duygularımla yorumlayarak, sözlerin anlamlarını sesime yansıttım.
Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aykut Küçükkaya, usta sanatçı Erol Evgin'le birlikte.
CEHALET KADINDAN KORKAR
Sahneden sosyal mesajlar da veriyorsunuz Atatürk üzerinden. Toplum Atatürk’ün değerini son 10 yılda daha iyi anladı aslında. Siz de bazen Atatürk'ün kadınlarla ilgili mesajlarını hatırlatıyorsunuz. Şimdi İstanbul Sözleşmesi de iptal edildi, umutsuzluğa yer yok ama bu sosyolojik durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben kadının gücüne çok inanırım. Kadına şiddeti ve aile içi şiddeti önlemeye yönelik İstanbul Sözleşmesi’nden çıkmak gerçekten ürkütücü. İstanbul, İstanbul Sözleşmesi’nde yok, düşünebiliyor musunuz? Biz öyle bir dine mensubuz ki; “Cennet annelerin ayağının altındadır” diyor ve biz anneleri, kadınları koruyan sözleşmeden çekiliyoruz. Atatürk'ün bir sözü var: “Bir milletin medeniyetini ölçmek istiyorsanız kadınlara nasıl muamele edildiğine bakın.” Türk kadınının kaderini değiştirirken de şöyle söylüyor: “Dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. Bizim toplumumuzun başarısızlığı kadınlarımıza karşı umursamazlığımızdan ve hatalı davranışlarımızdan kaynaklanmaktadır.” Tarihte Türk devletlerinde, Göktürklerde kadın erkek eşittir. Timurlenk’in, eşini göstererek söylediği ünlü sözü hepimiz biliriz; “Ben sizin hanınızım; ama bu da benim hanım” diyor. Hanım sözü belki de öyle girmiş hayatımıza. Kadim Türk kültüründe kadın hep erkeğinin yanında ve eşit haklara sahip. Arap kültüründe ise durum farklıdır, bugün sıkıntısını çektiğimiz bu farklı durumdur. “Kadın Tanrı’nın aydınlığıdır” demiş Mevlana, “Kadın yaratık değil, yaratıcıdır” diye de eklemiş. Ben de konserlerimde söylüyorum “Cehalet kadından korkar; çünkü kadın öğrenirse çocuğu da öğrenir.”
O GÜNLERİ DÜŞÜNÜNCE ‘YAPARIZ’ DİYORSUN
“Mustafa Kemal' i Gördüm Düşümde” isimli konser projeniz devam ediyor mu?
Evet, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirinden yola çıktığımız temalı konserimiz var. Resmi bayramlarda, özel günlerde belediyelere, özel kuruluşlara konser veriyoruz. Kurtuluş Savaşımızı ve bu ülkenin ne büyük fedakarlıklarla kurulduğunu gençlere hatırlatarak, ulusal bilincimizi pekiştirmeyi amaçlayan şiirli, şarkılı, türkülü bir konser. Günümüzün karamsarlığından bizi kurtaracak olan, ulus bilinci ile birlik ve beraberlik içinde kazandığımız Kurtuluş Savaşı’dır. Hakikaten daha kötüydü her şey o zaman, onu düşündüğün zaman “Yaparız” diyorsun. Ezan seslerinin yankılandığı özgür semaları Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarına borçlu olduğumuzu unutmayalım. Türkiye'nin kurtuluşu, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesindedir. O felsefe 20. yüzyılın dahi devlet adamı Atatürk'ün aklın ve bilimin ışığında kurduğu laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ni yaratmıştır.
Şu cümlenin üzerine başka söylenecek bir söz yok…
Gazi Mustafa Kemal Atatürk oku oku bitmez. “Türk milleti çalışkandır” diyor mesela, “Türk milleti zekidir” diyor. Ben bunu millete moral vermek için söyledi diye düşünürdüm, sonra bir başka konuşmasında “Çalışmak bir disiplin işidir, öğrenilir” diyor. Nitekim Almanya’da en iyi çalışan yabancı işçi, Türk işçisidir. Hakikaten oku oku bitmez. Bize öyle sağlam bir yapı bırakmış ki bugün daha iyi anlıyoruz değerini. Bir gümüş tepsi içinde sunmuşlar bize; ama kıymetini bugün anlıyoruz Cumhuriyet’in, özgürlüğün, demokrasinin... Sonsuza dek de yaşatmaya kararlıyız.
Karamsarlığa düşmüyorsunuz yani?
Hiç karamsarlığa düşmem. Çağdaşlık ve uygarlık tüpten çıkan diş macunu gibidir, geri alamazsın, insanlar uygarlığa ve çağdaşlığa alıştığı zaman... Bu telefonları herkes kullanıyor; artı kimsenin elinden alamazsınız.
Genelde pozitifsiniz. Stresli olduğunuz zamanlar olmuyor mu?
Olmaz olur mu tabii ki oluyor canım; artık bağırıp çağırmamayı öğrendik. “O da öyle ne yapalım” diyorum. (Gülüyor) Çetin Altan’ın bir sözü var; “Hayatta en önemli şey neşedir” diyor. Hakikaten yaşamda en saf ve temiz duruş neşe.
Hiçbir zaman bağırıp çağırmamış biri gibisiniz ama…
Yok yok (gülüyor), eskiden bağırıp çağırırdım; ama şimdi yapmıyorum. Mizah duygusu çok önemli, yaşamın zorluklarına karşı insanı mizah duygusu koruyor. Önemli ve ciddi işlerle uğraşan insanlar da mizahla rahatlıyorlar. Korku yanıltır insanı. Korkmamak mümkün değil; ama korkuya yenilmemek önemli. Bir de karanlıktan korkmayı anlarım; ama aydınlıktan korkmaya aklım ermiyor.
BU ZOR DÖNEMİ DE ATLATACAĞIZ
Ülkedeki durumlar, kavramlar ters yüz oldu…
“Tanrı korkudan değil sevgiden, celalden değil cemalden, gazaptan değil neşeden yanadır” diye not almışım. Neşe, korkuyu öldürür; mizah da aklımızı ve ruhumuzu korur. Neşe ve eğlence ciddi bir iştir. Komedi yapmak, dram oynamaktan daha zordur. Ciddi bir içeriği eğlenceli bir söylemle dile getirmek zeka ister ve insanlara ümit verir, güven verir. Neşeyi kaybetmek de umudu kaybetmekle eşdeğer bence. Zorluklar gelir geçer, bu zor dönemi de atlatacağız; yeter ki içimizdeki sevinci kaybetmeyelim, umudu yitirmeyelim.
Resim yapmaya nasıl başladınız peki?
Mimarlık eğitimi alırken, Cemal Tollu, Neşet Günal, Özdemir Altan, Devrim Erbil gibi çok önemli resim hocalarımız vardı. Hattat Emin Barın’dan kamışla yazı yazmayı öğrendik, Şadi Çalık heykel hocamızdı. O yıllarda ufak ufak resim koleksiyonu yapmaya başladık. Şimdi yaklaşık 200 tabloluk bir seçkimiz var. 1950 sonrası Türk resmi. 2001 yılında ekonomik krizin patladığı gün mimarlık ofisimizde çalışıyorduk; “Eyvah bir iki sene yatarız artık. Arkadaşlar, hobilerinize ayıracak zamanınız olacak” dedim çıktım ofisten, Ressam Mahir Güven’in atölyesine gittim. “Bana resim öğret” dedim. Beş yıl atölyesine devam ettim.
Sergi de açtınız değil mi?
2005 yılında “Miras” adlı bir sergi açtım. İstanbul’dan sonra Trabzon, İzmir ve Kapadokya’yı dolaştı sergi. Yaşadığımız coğrafyada insanlığın ortak malı olan kültürel mirasımızı anlatan işlerdi, mimari eserlerin resimlerini yaptım. Onların yüzyıllara meydan okuyan, güçlü, ağırbaşlı duruşlarını, bir de tabii soylu yalnızlıklarını tuvale yansıttım. Şimdi iki atölyem var. Boyalar, fırçalar hazır bekler, bazen önlüğü takar bir saat çalışırım. Pandemi döneminde de resme ayıracak çok zamanım oldu. Figüratif resim yapıyorum ben, postmodern ekspresyonizm denebilir. Sergime geldiğinde hocam söylemişti bunu ben ne olduğunu bilmeden yapıyordum ama (gülüyor.) Hiçbir zaman ressamım demiyorum, resim yapıyorum diyorum. Pandemi bittikten sonra bir sergi açarım diye düşünüyorum.
Çevre katliamları, olan biten, bir sanatçı olarak sizi nasıl etkiliyor?
Çevre ve doğa bilinci eğitimle olur. İnsana, hayvana, çevreye ve doğaya saygı eğitimle olur. Ağaç katliamları içimizi sızlatıyor. “Yaş kesen baş keser” diye bir atasözümüz var. Ağaç geçmişi geleceğe bağlar, sabrı öğretir. Ormansız yurt vatan değildir. Dede Korkut duası var: “Gölgeli ağacın kesilmesin, taşkın akan suyun durulmasın.” Şimdi ne ağaç kaldı, ne de su…
Mimar olarak İstanbul’u nasıl görüyorsunuz, üzüyor mu sizi bu görüntü?
Tabii... Biz eğitim alırken Boğaz silueti vardı, kitaplarda konu edinirdi. İstanbul’un silueti kalmadı. Gökdelenlerle delindi Boğaz’ın silueti. Yalnız Boğaz değil, ecdadımızın slueti de yok oldu. Süleymaniye Camii’nin arkasından gökdelenler çıktı. Ecdadımız diyoruz; ama sliuetini yok ediyoruz olacak şey değil. Çocukluğumda Kadıköy Moda'da oturuyorduk. İki taksi vardı, sokakta top oynardık, çift kale maç yapardık. Can Bartu mahalleye gelirdi, ayağımızdan topu alırdı on dakika peşinden koşardık. O nüfus on misli arttı. Muhafazakar olduğumuzu söylüyoruz; ama hiçbir şeyi muhafaza etmiyoruz, korumuyoruz. Eskidi diye binaları yıkıyoruz, misal Cumhuriyet ikinci dönem mimarisinin önemli bir eseri olan AKM…
BİNALAR YALAN SÖYLEMEMELİ
Şimdi yapılan mimari neden eskisi gibi güzel olmuyor sizce?
Niçin güzel olmuyor biliyor musun? Bina dürüst olmalı. Baktığın zaman ben şu yüzyılda yapıldım demeli, yalan söylememeli. 16. yüzyılın mimarisini günümüze uyguladığınızda bina “Ben 16. yüzyılda yapıldım” diye yalan söylememeli. Yalan söylüyor binalar. Binaların dürüst olması için ne gerekir? Çağın malzemelerinin kullanılması gerekir, çağın malzemesi de çağın formunu getirir. Replika, kopya ayıp bir şey… Çeliğin, camın, betonun bize dikte ettiği formlar var onları kullanmazsan, 400 - 500 yıl öncesinin formlarıyla heyecan yaratmayan binalar yaparsın. Replika binalardan heyecanlanamıyorum ben.
Bir de heykeller var…
Heykel işine hiç girmeyelim… (gülüyor.)
Ya Kanal İstanbul?
Bizim çılgın projeye ihtiyacımız yok. Uzmanlar da anlatıyorlar; bizim ayağı yere basan işlere ihtiyacımız var.
EN BÜYÜK SORUNUMUZ EĞİTİM
Türkiye?
Bilinen bir söz var; “Tahsil cehaleti giderir eşeklik bakidir” diye (Gülüyor.) Biraz kaba bir söz; ama çok doğru. Öğrendiklerini özümseyip, bilgine yakışır şekilde davranabiliyor musun? Yapabiliyorsan, ne güzel…
Çok güzel gerçekten de…
Hoca tahtaya 1 yazmış bu “Kişilik” demiş, yanına bir sıfır koymuş bu “Başarı” demiş, bir sıfır daha koymuş bu “Deneyim” demiş, bir sıfır daha koymuş bu da “Disiplin” demiş sonra 1’i çekmiş ve “1’i çekersen bir sürü sıfır kalır ve hiçbiri de hiçbir işe yaramaz” demiş. Esas olan kişilik. Bilgi sıfırsa, özgüven tavan yapıyor biliyorsunuz. Bertrand Russell’un bir sözü var; “Dünyanın sorunu akıllılar hep kuşku içindeyken, aptalların küstahça kendilerinden emin olmalıdır” diyor.
ALKOL ÇOK AZ, SİGARA HİÇ YOK
Formunuzu nasıl tutuyorsunuz peki?
Tanrının bir lütfu bu bedenlerimiz. Sağlıklı bir beden, sağlıklı bir kafa ve ruh çok önemli ve değerli. Ben ona iyi bakmaya çalışıyorum; konserim yoksa akşamları erken yatıyorum, 22:30 gibi… Sabahları 7.30 – 8.00 gibi kalkıyorum, yürüyüş yapıyorum, spor yapıyorum sonra ofise gidiyorum, hâlâ bazı toplantıları çevrimiçi yapmaya devam ediyoruz. Ruhumu ve bedenimi korumaya çalışıyorum Alkol, çok az keyif olsun diye alıyorum; sigara hiç içmedim. Beslenmeme dikkat ediyorum.
Sahne heyecanınız nasıl? Sahne öncesi özel bir şeyler yapıyor musunuz?
Sahne heyecanı gün geçtikçe daha da artıyor. Beklenti büyük, hata yapmamak lazım. Genelde repertuarımı gözden geçiririm. Telefonları kapatırım; kötü haber gelir, moralim bozulur diye.. O gün dinlenirim. Sahneye çıkmadan önce de herkesin sağlığı aileme dua ederim.
Kıyafetlerinizi nasıl seçiyorsunuz?
Günümüzde günlük kıyafetlerle sahneye çıkıyorlar. Bizim anlayışımız farklı, sahne farklı bir yerdir. Uzun yıllardır kıyafetlerimi kendim tasarlıyorum, terzim Şinasi Günaydın dikiyor. Modayı takip etmeye, moda renkleri seçmeye çalışıyoruz.
En Çok Okunan Haberler
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- Mahruki yine yandı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı