Üç fidanın idam infazları, en kanlı operasyonlar, işkencelerde Cumhuriyet’in tanıklığı eksik
12 Mart’ın Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi yönetimine dönük darbe operasyonunda, gazetede çalışmaktan uzak kaldığım bir yılı aşan süreçte yaşananları “Cumhuriyet’ten Tanıklıklar” olarak paylaşmaya kalkışmam gazetecilik etiğine uymaz.. Laik Cumhuriyet, Atatürk devrimleri, 27 Mayıs Anayasası, yaşamın her alanına dönük, örgütlü, özgürlüklere açılan yasalarla sol siyasal, sendikal, yaşamın her alanını kucaklayan patlama..
10 yılda öylesine güçlü bir birikim yaratmıştı ki.. Sağdan güçlü, otoriter iktidar 1950 sürecinde olduğu gibi yetmemiş, iç ve dış odaklı destekle, sağ askeri darbe, şiddet odaklı operasyonların önü arkası kesilmemişti. 12 Mart’ın şiddette doruk atakları, Cumhuriyet gazetesi operasyonu ile gün gün çakışmış, eksikliği destek yapılmış gibi. Ancak Cumhuriyet aydınlanmacıları, örgütlenmeleri, okurlarının önlenemez dayanışması, boykotu sayesinde, 12 Mart’ın şiddetle yürütülen operasyonlarında, amaçlarına ulaşma sürecine nokta konulamadan yıllar öncesinde, Cumhuriyet gazetesi yönetiminin yeniden Nadir Nadi yönetimine teslim edilmesi gerçekleşiyor..
Dönemin tanıklıklarına gazetecilik üzerinden yükseköğrenim, aynı alanda doktora çalışması yapmış, halkla ilişkiler şirketlerinde çalışmış, Chicago Üniversitesi’nde “Türkiye’de fikir gazeteciliği tarihi ve Cumhuriyet gazetesi örneği” konulu bir konferans, çok sayıda makale yayını sonrası, 2004 yılında Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkmış, Aysun Köktener’in “Bir Gazetenin Tarihi: Cumhuriyet” başlıklı kitabından dönemimize ilişkin kimi bölümleri paylaşmakla söze girmek istiyorum.
Cumhuriyet’e ilan boykotu
Araştırmacı Köktener, kitap çalışmasının “Cumhuriyet’e reklam boykotu” başlıklı bölümüne; “Çok partili döneme geçişle birlikte özel sektör de gelişmeye başlıyor ve gazete sayfalarında resmi ilanlardan çok özel sektör ilanları göze çarpıyordu” saptaması ile giriyor. Cumhuriyet’e dönük özel sektörün reklam boykotunu ise şu anlamlı satırbaşlarıyla özetliyor: “1960 yılında Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan özel sektör reklamları yüzde 15, resmi ilanlar yüzde 5 yer tutuyordu.
27 Mayıs ve 1961 Anayasası’nın getirdiği hak ve özgürlükler ile dünyada başlayan 1968 hareketi, sol söylemin toplumda yayılmasına yol açtı. Cumhuriyet gazetesi de bu konjonktür çerçevesinde siyasi yelpazenin soluna doğru kayıyordu.
12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla birlikte ülkedeki sağ-sol cephelerinin tarafları siluet halinden çıkıyor, gerçek boyutlarıyla arzı endam ediyorlardı. Bu cephelerin taraflarından biri de özel sektördü. Doğal olarak Cumhuriyet sol kimliği ile karşı cephedeydi. Özel sektörün ‘patronlar kulübü’ TÜSİAD, bu çatışma ortamında elindeki reklam silahını kullanmaya karar veriyor ve Cumhuriyet’e reklam boykotu uyguluyordu.
Bu boykotla birlikte gazetede de yayımlanan özel kesim ilanları yüzde 6.6’dan yüzde 2.1’e düşüyordu. Halbuki 1970 yılında sekiz sayfa olan Cumhuriyet’in reklam oranı yüzde 32 gibi oldukça yüksekti..” Araştırmacı söz konusu noktada 12 Mart 1971 muhtırasından aylar geçmeden, gazete yönetimini altüst edecek, 5 Temmuz’da gerçekleştirilen Cumhuriyet’e dönük darbenin etkilerine geçiş yapıyordu. Nadir Nadi’nin istifasının 6 Ağustos 1971 günü ilanından sonra, Cumhuriyet’in sayfalarında uzun süredir görülmeyen büyük boyutlu özel sektör ilanlarının görülmeye başlanmasının altını çiziyor.
Öte yandan Nadir Nadi’nin istifası ile gazeteye yansıyan politika değişikliği ile yazarlarla birlikte çok geniş haberci kadrosunda da yaşanan değişikliklerin altını çiziyor. Ancak gazetedeki politika değişikliği ile bazı iş çevrelerinden beklenen ilanlar uzun ömürlü olmuyor. Birkaç “teşvik ilanı”nın arkası gelmiyor.
Araştırmanın bu bölümünde yer verilen, o dönemde gazetenin müessese müdürü olan Sadun Tanju’ya göre; “1969 ve 70 yıllarında 11’er milyon liralık reklam geliri elde edilmişken, 1972 yılında 10 milyon lirayı dahi bulmuyor.
Tanju, reklam gelirlerindeki bu anlamlı düşüşü ‘Bunda, ilan ve reklam veren çevrelerin, Cumhuriyet’e karşı özellikle son yıllarda takındıklar tavran rolü vardı’ ” diye yorumluyordu. Özel sektörle yaşanan reklam krizinden sonra ortakların Nadir Nadi’yi gazeteden uzaklaştırmaları, yayın politikalarındaki değişiklikler sonrası alınmış radikal önlemlere karşın, krizin etkileri birkaç yıl daha sürecektir.
Örneğin Nadir Nadi’nin dönüşü, okurun boykotunun sona erdirilip geri dönüşü sonrası süreçte de. Örneğin 1975 yılında Cumhuriyet 10 sayfa olarak çıkarken bile reklam yüzdesi 23.10’a düşüyordu.
1970’li yılların sonlarına gelindiğinde ise artık toplumda sağ-sol çatışması derinleşmiş, kamplaşmalar oluşmuştu. Cumhuriyet de sol kimliği ile taraf bir gazeteydi. Ve özel sektör ilanları, yerini sol grupların ilanlarıyla, ölüm ilanlarına bırakmıştı..
Nadir Nadi geri dönüyor
Araştırmacı Köktener’in, Nadir Nadi’nin geri dönüşüne ilişkin bölümde yer verdiği gelişmelerin özetine gelince; Nadir Nadi ekibinden yazarları soğuk bakışın bir saptaması olarak darbe sonrası tutuklu oldukları için yasalar gereği hemen işten atılamamış İlhan Selçuk ve Yazıişleri Müdürü Oktay Kurtböke’nin davalarının ikinci duruşmasında tahliye kararı bütün gazetelerde birinci sayfadan verilirken, Cumhuriyet gazetesinin iki mensubu ile ilgili “lehte kararı” dördüncü sayfasında tek sütun olarak veriliyor.
Yetmiyor, haberin içinde Selçuk’tan yazar, Kurtböke’den yazıişleri müdürü olarak söz geçirilmiyor. “Sanık iki gazeteci” tanımı ile yetiniliyor. Cumhuriyet’te yaşanan büyük değişime ilişkin Oktay Akbal’dan alınmış, kitaba taşınmış bölümde ise Akbal’ın şu satırları paylaşılıyor: “Atatürk devrimini savunan, çağdaşlığa, halkçılığa, laikliğe, ilerici görüş ve düşüncelere açık Cumhuriyet, 12 Mart’ın getirdiği gerici havayı benimsememişti.”
Okur boykotu ile tiraj, 100 binden 30-40 binlere düşüyor
Yazarın boykota ilişkin saptamasını kendi cümleleri ile paylaşalım: “Okur bu durumdan memnun değildi ve gazetesini protesto ederek almamaya başladı. 100 binin üstündeki günlük tiraj birkaç ay içinde 30-40 binlere indi ve yeni yönetim Nadi Nadi ile uzlaşmanın yollarını aramaya başladı.
Sonunda Nadir Nadi, büyük kız kardeşi Leyla Uşaklıgil ile Mayıs 1972’de barıştı ve ardından Leyla Uşaklıgil, Haziran 1972’de ‘hissedarlar arasında öteden beri tahakkukunu istediğim anlaşma hazıl olmadı’ gerekçesiyle bir yıl önce oluşturulan şirket yönetim kurulundan istifa etti.
Şirket denetçisi Şükrü Kaya Aktarı 6 Haziran 1972 tarihli bir başvuruyla ‘Şirketin mali durumu, toplusözleşme müzakerelerinde TGS’nin teklif ettiği zamlar..!’ sonuçlarını görüşmek üzere genel kurulu olağanüstü toplantıya çağırılmasını istedi.
Aynı gün Leyla ve eşi Bülent Uşaklıgil de aynı nedenlerle olağanüstü toplantı çağrısı yaptılar. 12 Temmuz 1972 için olağanüstü genel kurul toplantısı kararı alındı. Cumhuriyet darbesinde öncülük yapmış Niyazi Nun’un eşi ise gazetenin darbe sonrası izlediği politikanın eleştirilmesini gerekçe yaparak, yönetim kurulu üyeliğinden istifa ediyor.
Eşinin istifasını gerekçe yaparak Niyazi Nun da, gayesinde ısrarcı olduğunu vurgulamış olarak istifasını veriyor. 12 Temmuz’da yapılan olağanüstü genel kurulda yönetim kuruluna Reşat Ataberk, Leyla Uşaklıgil ve Cavit Orhan Tütengil seçildi.
Yeni yönetim kurulu Sadun Tanju’nun müessese müdürlüğüne, Oktay Kurtböke’nin de yazıişleri müdürlüğüne getirilmesini kararlaştırıyor. 20 Temmuz 1972 günlü Cumhuriyet’te Nadir Nadi’nin geriye dönüşünün ilk anonsu yapılıyor..”
Gazetenin sayfaları ve tanıklıklar üzerinden paylaştığımız araştırmada yer alan saptamaları elbette yinelememek gerekiyor. Yeri gelmişken, gazete içinde olamadığımız için tanıklık yapamayacağımız dönemin kupürlerini taramayı seçerek, kimi yok sayılamayan gelişmelerin satırbaşlarını paylaşalım..
Cumhuriyet’te 12 Mart’ın darbe sürecinde yaşananlar, solun tüm yaşam alanlarına dönük birikim, toplumsal patlamalarını püskürtmeye dönük, sağdan en ağır darbelerin kronolojik çakışmalarının ajandası gibi..
Sağ olsunlar Cumhuriyet’in arşivinin bilinçli emektarları, haber yapılmayacağı, sayfaya aktarılmayacağını bile bile, gerçekleri kendi gözlerimizle de görüp algılayabilmemiz, bilinçli sonuçlar çıkarabilmemiz adına üşenmeden, başta Nadir Nadi, en yakınları yazarları, her kademeden sorumluklarının bilincinde gazete çalışanlarının..gazetede çalışmadığmız, olmadığımız süreçteki sayfaların haberlerini ciltlerden taradılar..
Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yargılanmalarının uzun süreçleri, dudak uçuklatan kaçak yöntemlerle, idam infazlarına giden süreçte dönen dolaplar elbette saklı tutulsa da sosyal deneyimleri, birikimleri olanlar için yapılmış kirli hamleleri ile sırıtıyorlar..
Madanoğlu ve Köksal’ın senatörlükten bir sorgulama ile düşürülmeleri, tutuklanmalarına dönük işletilen süreçler, sonunda Kaynak’ın iddianamesi üzerinden cezalandırmanın hukukun olanaksızlığının ortaya çıkmış olması anlamına da gelen 1971 yılı sonunda, duruşma günü verilmemiş tahliyelerin görüş gününde toplu verilmesi.
Madanoğlu’nun sorgulamalara yanıt vermemesi, savunma yapmaması, tutuklu olduğu odanın dışına çıkmaması, tahliye istemek adına da inatla dilekçe vermeyip “içeri sokanlar nasıl yaptılarsa öyle çıkarsınlar” inadını kıramayıp bayram günü bahanesiyle çıkarılması trajik komedisi..
Hemen arkasından senatoya geri dönüş başvurusu.. Erim hükümetlerinin hak-hukuk-anayasal, insan hakları ağır suç ihlaleri karşısında sayısız gelgitleri. Demirel’in bir o yana bir bu yana kendine yer bulamayan halleri..
Aralıksız 68 kuşağının çok farklı sol yelpazeden liderleri, örgütlerini hedef alan kanlı operasyon tuzakları ile, çıkmazda çıkış yolu bulamamanın yalpalamaları arasında kendilerini, canlarını hedef alan provokatif eylemlerin ağına düşmeleri..
Ordu içinden operasyonların haberleri ile, sıkıyönetim kararlarının uzatılması haberlerinin yarışması. TİP’lilerin, öğretim üyeleri, öğretmenlerin tutuklanmaları haberleri.. Arada sol örgütlenmelerin kırılamayan gücü, dinamiğinin yansımaları olarak. Türk Tabipleri Birliği’nde genel başkan Erdal Atabek’in 21. genel kurulu konuşmasında sağlıkçıların etik değerlerinde insana dönük sağlık sorunlarından ödün vermeyişini.
Bülent Ecevit’in sosyal devlet, siyasal sorumluluklarından ödün vermeyen çıkış, söylemleriyle inatçı yol alışında İnönü’nün istifası, Ecevit’in genel başkanlığa seçilmesi gibi gelişmeleri de atlamadan..
Toplumsal örgütlenmelerin, birikimleriyle, dinamiklerin kökten kırılamayacağına ilişkin güzel, benim için de özel bir örnek: İnşaat mühendisleri odalarının ‘Teknik Güç’ dergisi.
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı İzzettin Silier, net tarihini anımsamam olanaksız 1972’nin nisan-mayıs ayları içinde olmalı, özel bir rica için görüşme çağrısı yaptı. Yönetim kurullarının çok amaçlı bir dergi çıkarma kararı aldıklarını, Cumhuriyet’ten kopuk işsiz kaldığım süreç içinde her işi yapabilecek sorumlu kişi olarak yazıişleri müdürü olmamı önerdi.
Genel sekreter Ersin Arıoğlu, Mete Akalın içlerinde muhteşem, yakından tanıdığım kadrolar vardı. Her tür teknik destek onlardan gelecekti.. Onurlu, sevindirici bir dayanışma örneği, tamamdı da.. Ama sayfa sekreterliği mizanpajdan habersiz bu işi kabul etmem olanaksızdı.
Duyunca Oktay Kurtböke çok sinirlendi. “Ne yani bütün yazıları, görselleri gönüllü mühendis yöneticilerin dayanışmasında hazır bir dergi için bir gecelik destek mesai yeter de artarmış bile.
Eşi Gufran, ilk kuşaktan çocuğumuz, göz ağrımız Pürlen koltuklarda uyuklar derginin teknik çizimini tamamlarmışız..” O kadar çok, oda yönetimini de arkasına alarak ısrarcı oldu ki..Hayır diyemedim. İyi ki dememişim..
Sayesinde hem kendime dönük hem de ileride Cumhuriyet’e dönük meslek odaları, uzmanlık alanlarına, ülkemizin en zorlu sorunlarından deprem gündemine bulaşmış olduk ki.. Benim için de anlamlı birkaç sayfa örneğini paylaşmadan geçemem.. İlgili sayının birinci sayfasında, meslek sorunları üzerinden aldıkları darbeler, meslek yeteneği çok güzel karikatürlerle desteklenmiş.
İzzetin Silier sorunlar karşısında meslek sorunlarını ve toplumu çok yakından ilgilendiren bilgi paylaşım ağı için dergi çıkarma gereğini duymalarını da uzun uzun açıklıyor. Arka tam sayfayı genel sekreter Ersin Arıoğlu kapmış.
O tarihlerde sabahın kör karanlığında inşaatları dolaşarak kapı önlerinde üretilen betonlardan yaş haliyle örnekler alıp laboratuvarlara taşıdığını anmsıyorm. Bir yandan da inşaatların betonlarından örnek parçalar alarak, depreme dayanıklılık ölçümlerini yapıyordu.
Sayesinde çok yıllar sonrasında hiç değilse standartlara uygun beton üretimi düzenlemeleri yasallaşmış oldu. Bir yandan da meslek etiği adına Sinan Enstitüsü projesini yaşama geçiriyorlardı.
Ülkenin kimlikte marka olmuş bilim insanları kurucular arasına alınmıştı. Sonraki yıllarda Mimar Sinan’ın deha kimliği ile dünyanın en eski, en bilimsel uzman depremcisi kimliğini hak ettiğini kanıtlayacaklardı.
Benim için hiç unutulmayacak bir başka muhteşem tanıklıkta, inşaat mühendislerinin en bilgelerinin günümzde de, büyük hayranlıkla “Reis” lakabını verdikleri Fevzi Akkaya ile soruların hazırlanması İzzetin Silier’den yazılım röportajı benden, fotoğraf ve karikatürler bilemediğim yönetim kurulunun diğer üyelerinden..
Ağzım açık, Cumhuriyetin ilk yıllarının yüzünü ak çıkaran dâhi inşaat mühendisinin yaşamöyküsü, yaptıkları inanılır gibi değildi. Cumhuriyet döneminin en dev fabrikalarının, birçoğu Rus destekli en büyükleri içinde, teslim tarihlerinden önce, yapılması işini üstüne alan Reis, fabrikanın bitmesini beklemeden aylar öncesi bazan, asla ilk verilmiş maliyet üzerine değil altında gerçekleştirmeyle erken bitirmesi ile bağlantılı teknik sorgulamadan çekilebiliyor.
İnanılır gibi değil, 1 Ağustos 1972 tarihli Teknik Güç’ün birinci sayfasında, Cumhuriyet gazetesinin yeniden Nadir Nadi yönetimine geçmesi üzerine mühendislik örgütlenmelerinin bütünlük çatısı içinde, Nadir Nadi’ye toplu ziyaret etiklerinin bilgisi ile birlikte, örgütlülükler olarak Cumhuriyet’in desteklenmesi çağrısı bile var.
Hemen yanı başındaki büyütülmüş haberin içeriği ise bugünleri aratmıyor. İnşaat işçilerinin sendika başkanı, SSK verileri ile yaptığı açıklamada, tek bir inşaat işçisinin bile SSK’den emekli olma hakkı kazanamadığının dramının altını çiziyor.
En Çok Okunan Haberler
- İtirafçı Nevzat Bahtiyar'dan sürpriz hamle geldi
- Avrasya tüneli trafiğe kapatıldı!
- Kadınlara cehennem hazırlayanlar
- Nasuh Mahruki'nin tutuklanma gerekçesi belli oldu!
- Cem Garipoğlu soruşturmasında karar!
- Elektronik kelepçeyi kırıp cinayet işledi
- Beşiktaş'tan Talisca açıklaması: 'Karar verilmiştir'
- MSB açıklamasında 'Erdoğan' ayrıntısı
- Albaya verilen ceza belli oldu!
- Teğmenlerin avukatlarından açıklama geldi!