Tutukluluk avukatlığa engel olamadı
5 aydır tutukluluğun ardından serbest bırakılan Kürt avukatlar Ramazan Demir ve Ayşe Acinikli cezaevinde çalışmaya devam ettiğini söylüyor
Özgürlükçü Hukukçular Derneği üyesi avukatlar Ramazan Demir ve Ayşe Acinikli 155 günlük tutukluluklarının ardından önceki gün kaldıkları cezaevinden tahliye edildiler. Cezaevinin yemeklerinden yakınan Demir ile mükellef bir kahvaltı masasında, Acinikli ile de tahliye olmadan önce koğuş arkadaşı olan bir tutuklunun avukatlığını üstlenmek için geldiği İstanbul Adliyesi’nde bir araya geldik. Demir ve Acinikli avukatlık faaliyetlerinde cezaevinde de sürdürmüş. Öyle ki; Demir’in hukuki desteğiyle tutuklulara açılan davalardan 2 beraat, 1 tahliye kararı alınmış. Acinikli ise, tahliye olurken vedalaştığı koğuş arkadaşını savunmak için özgürlüğünün ilk gününde adliyeye koştu.
Ramazan Demir ve Ayşe Acinikli “örgüt yöneticisi olmak” ve “örgüt üyesi olmak” iddialarıyla yargılandıkları dava kapsamında önceki gün kaldıkları cezaevinden tahliye edildiler. Demir ve Acinikli 155 günlük tutukluluklarının ardından özgürlüklerinin ilk gününde Cumhuriyet’e konuştu. AİHM başvuruları nedeniyle devletin itibarını zedelemekle suçlanan Ramazan Demir, 5 aylık süreci şöyle anlatıyor:
CUMHURİYET'E ÖVGÜ
Benim için cezaevinde en büyük kazanımlardan biri Cumhuriyet gazetesini tanımak oldu. Cumhuriyet yayın politikasıyla her sabah heyecanla beklediğim bir kaynak, bir nefesti, bir yudumdu benim için. Çünkü sadece idarenin belirlediği kanallara tabisin. Sadece senin görmeni istedikleri kanallar var. Dini kanalların hepsi var. Bizim için oradaki en muhalif kanal CNN Türk idi. O yüzden orada alternatif haber kaynaklarının ve gerçek, doğru, tarafsız haberciliğin kıymetini anlıyorsun. Hem Kürt illerinde hem Türkiye’de hem dünyada olup biten şeyleri takip etmek ve anlam biçmek için Cumhuriyet gazetesi temel kaynaktı orada.
İÇERİDE ÇALIŞMAYA DEVAM
Ben içeride olduğum süre boyunca AYM’ye 5 başvurum oldu. Bunun içinde internete erişim hakkından alternatif yayın yapan haber kanallarına erişime kadar başvurular var. 200 kişinin avukatlığını yapıyordum orada. İçeride davalara da baktım. 2 beraatim, 1 tahliyem, 1 bekletici meselem var. Avukatlar olarak cezaevlerini ne kadar yalnız bıraktığımızı gördüm. Cezaevi koşullarında Ramazan Demir olarak yaşamak muazzam zor. Her şey seni hiçleştirmeye dönük. Bunu örgütlülükle kırıyorsun. Muhafazakar bir kafayla orada her türlü imkanı elde edebiliyorsun. Ama muhalifliğe, farklı sese sıfır tolerans. Cezaevlerinin mevcut hali bile yaşanabilir durumda değilken, OHAL’de zaten olmayan hakların elinden alınıyor. Sana “Sadece nefes al, ölme. Başka da bir şeye ihtiyacın yok” diyorlar.
OHAL’DEN ÖNCE DE TUTSAKLIK
Haftada bir olan telefon hakkımız 2 haftada bir 10 dakika ile sınırlandırıldı. Ailen dışında 3 görüşçü hakkı kaldırıldı. Açık görüş de 2 ayda bire çıkarıldı. Aslında biz OHAL ilan edilmeden önce de orada tutsaktık. O kadar yok sayıyorlar ki o kadar yoksun ki, bunu ancak örgütlü mücadeleyle kısmen kırabiliyorsun. Her kırmaya çalıştığının sonunda muhakkak ceza alıyorsun.
YAPACAK ÇOK İŞİMİZ VAR
Bizim yapacak çok işimiz var. Hele ki bu tecrübeden sonra çok büyük bir yük bindi üstümüze. Çünkü hep kürsünün diğer tarafından izlemek zorunda kaldığımız, haklarını korumak, yalnız bırakmamak için koşturduğumuz insanların bir parçası olduk. Doğrudan yanlarında olduk. Şimdi oradaki koşulları bilip yokmuş gibi yapmak vefasızlık olur. Bugüne kadar ne yaptıysak bundan sonra da yükselterek yapmak zorundayız. Bizim kuşak kendi 12 Eylül’ünü yaşıyor. Ben 90’ları yaşamış bir çocuğum. Hasbelkader hayatta kalmış biriyim. Ancak bu artık 12 Eylül’ü aşan bir uygulama ve bu bizim kuşağımızın doğrudan tanıklık ettiği ve bunun hesabını sorması gereken bir dönem. Bugünler geçecek ve ileride soracaklar bize ‘ne yaptınız’ diye. ‘Cezaevine girdim. Üzerime düşeni yaptım’ olmaz, Bu hukuk mücadelesini vermek zorundayız.
DEVLETİN SOĞUK ELİ
Cezaevlerini sahipsiz bırakmamak lazım. İnsanlar orada yaşamaya devam ediyor. Cezaevleri seni benliğinden, kişiliğinden, karakterinden, ideolojinden mahrum bırakacak bir soğuk devlet eli sistemi. Orada insan ne ıslah olur, ne de cezaevi sisteminin asıl amacı olan topluma kazandırılmış bir şekilde çıkar. Cezaevlerindeki insanlar devletin insafına bırakılmış. Onları koruyan hiçbir şey yok.
DARBE GECESİ
Darbe gecesi ölüme hazırlandık biz. Ben gardiyanlara hücrenin kapısından seslendim. Açın şu kapıları, darbe oldu. Bundan sonra hepimiz aynı gemideyiz. Kimin ne olduğunun önemi yok. Kapıları açın birlikte direnelim dedik. Bunlar kapıları üstümüze zincirledi. Ölüme hazırlandık. Sabaha kadar uyumadık. Nöbet tuttuk basılacak mı diye. Televizyon yayınını kestiler. Zor bela, mühendislik kafasıyla radyoyu bir şekilde çalıştırıp bir frekans yakaladık.
ORADA TERÖRİSTLER VAR
Tutuklu öğrencilerin davalarından aşina olduğumuz Ayşe Acinikli ise tutuklandığında cezaevlerini bilen biri olmasına rağmen “dışarıdan izler” gibi bir his oluştuğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor duruşmaya yetişmek için saatini sık sık kontrol ederken: Uzunca bir süre bu hissiyatla kaldım. Sonra bir yerde “Ben cezaevindeyim” diye bir farkındalık hali geldi. Polis sabahın köründe evi basıyor, evin altını üstüne getiriyor, serbest kalıyoruz, itirazla tutuklanıyoruz, cezaevine giriyoruz. Bu süreç aslında çok aşina olduğum süreçti aslında. Cezaevi Kurulu diye bir şey var. Oraya gidip yargılandığım dosyadan ve yoldaşlarımın yanında kalmak istediğimi söyledim. Bunu söylediğim zaman ise, “Yalnız orada teröristler var, hükümlüler var” gibi bir uyarı ile karşılaştım.
ÇİÇEĞE BİLE İZİN YOK
Mesela güneşi engellemek için şal geriyoruz. Geliyorlar içeriye “yasak” diyerek onu almaya çalışıyor. Ya da bir naylon örtü seriyorsun masanın üzerine. Çiçek ekiyorsun, minder yapıyoruz “yasak” diyerek alıp götürüyorlar. Çok uçlara gitmeye gerek yok. Orada sana dayattıkları bir şey var: Sen bu şekilde yaşayacaksın, hiçbir şekilde hayatını güzelleştirmeye ya da iyileştirmeye çalışmayacaksın.
“BACILAR SİZLE BİR İLGİSİ YOK”
Darbe gecesi adlilerden kapıyı kırıp koridora dökülenler oldu, çünkü paniklediler. Cezaevi müdürü geldi, “Bacılar sizinle bir alakası yok. Polisle asker birbirine girdi” diye açıklama yaptı. Gazete konusunda çok bir sıkıntımız yoktu ancak darbeden sonraki gün Özgür Gündem gazetesi gelmedi. Canlarının istemediği her şey yasak. Sebep ise “OHAL’deyiz.” Çok düz, şablon, bir mantık, bir gerekçe aramamak gibi bir yaklaşımları var genel olarak. Cezaevinde insanların yıllarca emek verip de aldıkları haklar var; açık görüş, 3 arkadaşı görüşçü yazabilme, telefonla görüşebilme hakkı… Bunları şu anda parça parça başladılar, belki de hepsini alacaklar. OHAL’i kendilerine gerekçe yapıp orada kısmi olarak uygulanan hakları bile geri alıyorlar.
DÜN KOĞUŞ ARKADAŞI BUGÜN AVUKAT
Bugün koğuş arkadaşlarımdan birinin duruşması var. Avukatı istifa etmiş ve gidip onun avukatlığını yapacağım. Dün akşam koğuş arkadaşımdı şimdi avukatıyım. Benim o mahkememe salonunda bulunmam onun için de moral olacak. Ben çıktım ama Türkiye’de çok acımasız bir infaz sistemi var, çifte standarlı çift yönlü uygulanan bir infaz sistemi var, ağırlaştırılmış müebbet gibi işkence yöntemi var bunlar gerçekten değişmeli. İçerideyken bir arkadaş adına Anayasa Mahkemesi’ne bir başvuru yaptım. İçeride hukuki yardım verdim. Disiplin cezaları olsun, şikayet dilekçeleri olsun, yargılananların davalarıyla ilgili yorumlar, savunmalar... Mesleki deformasyon. Sabah evden çıkıp metroya doğru yürürken kendimi ağır akan bir sanat filminde gibi hissettim. O hali biraz aşmam lazım. Sabah sayım saatinde yani 8’de uyandım. Bir şey eksik gibi bir his geldi.
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan'ı yenen isim belli oldu
- Ersan Şen ve DEVA Partili Ekmen arasında büyük tartışma
- Vaizden Atatürk ve Cumhuriyete hakaret
- 'Sayın Tunç unuttuysan hatırlatalım...'
- 'Ben şimdi 'I love you' desem...'
- Kılıçdaroğlu'nun 'sine-i millet' çıkışına yanıt
- Amca Salim Güran cinayet gecesi dereye gitmiş!
- Belediyelerin gelirlerini nasıl etkileyecek?
- 'Bu kez vaziyet çok vahim...'
- 'Yeni dönemin sayfasını açıyoruz...'