Tutku, hastalık hem de sığınak

Galata Köprüsü’nün müdavim balıkçıları sabah 5.30’da yerlerini alıyor. Can sıkıntısından değil, onlar için balık tutmak, hobiden daha fazlası. Bir balıkçı bunun bir “tutku”, “hastalık”, hatta “sığınak” olduğunu söylüyor. İçlerinden biri soruyor: “Sence de çok keyifli değil mi?”

Tutku, hastalık hem de sığınak
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 21.07.2018 - 22:41

Fotoğraflar: Vedat Arık

Galata Köprüsü’nde bir cumartesi sabahı, saat 5.30. İstanbul, henüz uyanmamış. Bir tek taksiciler, sabaha kadar eğlenenler ve evsizler sokakta. Sokak hayvanları uykuda, martılar bile uyuşuk. Karaköy’ün müdavim balıkçıları ise, köprünün tırabzanlarında çoktan yerini almış. Tramvayla, otobüsle köprüden geçerken, sadece can sıkıntısından orada olduğunu sandığımız bu kişiler için balık tutmak, bir hobiden daha fazlası.

Konuştuğumuz balıkçılardan bunun bir “tutku”, “hastalık”, hatta “sığınak” olduğunu söyleyen var. İçlerinden biri soruyor: “Sence de çok keyifli değil mi?” Köprüde olmak, kimileri içinse bir iş. Gün doğmadan köprüyü dolduranlar arasında geçimini balıkçılık malzemeleri satarak sağlayan da var, tuttuğu balıkları satıp ek gelir kazanan da. Temmuz, ağustos ve eylül aylarında; köprünün balıkları küçük cinsten, ama lezzetli oluyormuş. Bugünlerde en çok sardalya, istavrit ve izmarit veriyormuş deniz. Olta balıkçılığını hobi edinmek için 50 ila 100 lira arasında bir harcamak yapmak yeterliymiş.

‘Bunalıma girmemek için’

Karaköy’den Eminönü yönüne yürümeye başladığımızda ilk sırada karşımıza Ökkeş bey çıkıyor. Taşeron olarak çalıştığı Avcılar Belediyesi’nden 3 ay önce kadroya geçme sırasında güvenlik soruşturmasına takılıp atılmış. Tümceleri ve sözcükleri arasına uzun uzun nefesler koyarak, “Yurtdışında 31 yıl önce cezaevinde yatmış, çıkmıştım... Cezaevinden çıktım... 16 yıl çalıştım. Bir evrak bulamamamdan dolayı işe geri dönemedim. Ankara’ya dilekçe gönderdim... Kaç kere gönderdim dilekçe... Hep geri geldi. Yanlış göndermişim dilekçeyi. Doğru yere gönderdim şimdi” diyor. Ökkeş bey, köprüye 3 aydır hafta sonları geliyormuş. “Sıkıntıdan biraz... Bunalıma girmemek için... Yapacak daha iyi bir şey yok.”

7 yaşından beri tutuyor

26 yaşındaki Volkan, 15 yılı aşkın süredir balık tutuyormuş. “Balık ayrı bir şey. Zevki farklı bir şey. Rahatlatıyor” derken, “Bak, bak! Şimdi mesela geldi, 3 ya da 4 tane” diye bölüyor kendi sözünü. 8 balık birden yakalıyor. Yavru balık tutunca da hemen denize geri atıyor. Volkan’la birlikte “bisikletle geze geze” 1 saat yolculuğun ardından köprüye gelen Emirhan, 18 yaşında. “Küçüklüğünden beri” balık tutuyormuş. Oltayı eline ilk alışını tam hatırlayamıyor: “Nereden baksanız 7-8 yaşımdan beri. Burada oturuyorduk zaten. Babam tutuyordu. Ben de başladım.”

Memlekete de yolladılar

Köprünün ortalarına doğru bir aile takılıyor gözümüze. Haftada 2 kez, geçen seneden beri, ailecek geliyorlarmış balığa. 14-15 yaşlarındaki Sena, “Güzel balık tuttuğumuzu anlayınca ilgimizin olduğunu gördük, devam ettik böyle” diyor. Tuttukları balıkları onlar da dağıtıyormuş; komşulara, akrabalara. Sevgi Hanım, “Memlekete bile göndermişliğimiz var; Afyon’a... Ben Manisa’dan, eşim Afyon’dan” diye giriyor söze. “Hayattan sıkıldık. Çevre yok, akraba yok. Bir aktivitemiz olsun istedik. Eşimin -çok şükür- kahvesi yok, arkadaş çevresi de yok. Çocuklar akşamdan başlıyor, ‘Baba bizi balığa götürecek misin?’ diye. Biz de kırar mıyız onları? Sabah 4’te kalkıyoruz, geliyoruz işte” diyor. Bu 5 kişilik ailenin en küçüğü de o sırada arabada uyuyor.

‘Güzel yanı, paylaşmak’

Faruk bey geceden gelip başlamış balık nöbetine. “Bu erken saatte evinizde uyuyabilirsiniz” deyince, “Bu daha büyük zevk” yanıtını veriyor. Derken de balık yakalıyor ve misinaya takılanları kovaya alırken “Paylaşıyoruz. Paylaşmak en güzel yanı. Komşulara veriyoruz, akrabalara veriyoruz” diyor. O saate kadar yaklaşık 1 kilo balık tutmuş. Biraz sonra gideceğini söylerken, mesleği olan taksiciliği anlatıyor. “Taksiciyim. Zor iş. Stres atmak için geliyorum buraya.”

Bebek anneannede

Köprüyü baştan sonra yürüyüp Eminönü’ne varıyoruz. Günün ilk tramvayı seferine başlıyor, saat 6:00. Genç bir çift Yeni Cami’ye bakan kıyıya atıyor oltalarını. Geleli 10 dakika olmuş, ikinci belki üçüncü gelişleriymiş, 3 yıl önce evlenmişler, anneanneye emanet ettikleri bebekleri evde uyuyormuş. Olta tutmayı öğrenmeye çalışan kadın, “Zevkine geldik bugün. Hobi edinmeye çalıyoruz. Gün doğumunu izlemek ve balık tutmak sizce de çok zevkli değil mi?” diye soruyor.

4 aileyi geçindiriyor

Galata Köprüsü’nde balık tutmak ve erken saatte orada olmak herkes için bir eğlence değil elbette. Balıkçılık malzemeleri satanlardan Muammer, tezgahını gösterip, “Babadan kalma ekmek teknesi. 32 yaşındayım, 32 senedir bu işi yapıyorum. Bu tezgah 4 aileyi geçindiriyor” diyor. Muammer, köprünün ve İstanbul’un eski günlerini özleyenlerden. “Eski balık yok. Denizi kuruttular. Gırgırcılar, trolcüler denizi mahvediyor. Sektör de ölüyor.”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler