Türkiye’nin bulaşıcı hastalıklarla imtihanı: Kollar yeniden sıvanmalı

Anadolu toprakları, Asya’dan Avrupa’ya ve Ortadoğu’ya geçiş yolu olduğu gibi aynı zamanda bulaşıcı hastalıklar tarihinde köprü özelliği taşımaktaydı. Gerek ticaret yolculuğu ve gerekse savaşların getirdiği elverişsiz koşullar bulaşıcı hastalıklar nedeniyle milyonlarca insanın hayatını kaybetmesine yol açmıştı.

Türkiye’nin bulaşıcı hastalıklarla imtihanı: Kollar yeniden sıvanmalı
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.04.2020 - 02:01

DR. MELAHAT CENGİZ 

Tarihte Avrupa nüfusunun üçte birini yok eden veba hastalığı, bunun en belirgin örneği olup 16. yüzyıldan 1900’lere kadar ataklar halinde tüm Anadolu’da seyretmiş, 1625 yılında İstanbul’da 200 bin kişinin vebadan hayatını kaybettiği sıhhi kayıtlara geçmiştir. 1840’ta İstanbul’da “Karantina Meclisi (Meclisi Umuri Sıhhiye)” kurularak tüm şehir ve mahalleler karantina altına alınmış, limanlar için nizamname düzenlenmiştir. 

SAVAŞLARDAKİ ÖLÜMLERDEN FAZLA 

1. Dünya Savaşı ile yeni salgın hastalıklarla karşılaşan Avrupa, yaklaşık 50 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden olan İspanyol gribi ile tanışmış, Osmanlı Devleti de bu hastalıktan kaçamamıştır. Sadece İstanbul şehremanetine göre 6 bin 403 kişi hayatını kaybetmiştir. Yine kolera salgını 1912 -13 yıllarında Balkan Savaşları sırasında yaşanmış, ordu ve göçmenlerde büyük zayiata neden olmuştur. Balkan Savaşı, 1. Dünya Savaşı, grip, sıtma, tifüs, kolera, frengi, verem, çiçek gibi hastalıklar askeri kaynaklarda cephede ölenlerin kayıtlarına bakıldığında savaş nedeniyle ölenlerden çok daha fazladır. Genç Cumhuriyete bütün bu hastalıklar miras olarak bırakılmıştır. 

YETERSİZ ALTYAPI 

Osmanlı’dan ayrılan bölgelerden Anadolu’ya göç eden insanlar vasıtası ile taşınan bulaşıcı hastalıklarda yoğun artış savaşın açtığı yaralara altyapı yetersizliği de eklenince salgınları oluşturmuştur. Bu nedenle 1923-30 dönemi sağlık alanındaki mesainin tamamı salgın hastalıklarla mücadele için sarf edilmiştir. Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık Bakanı Dr. Refik Saydam, bakanlık çalışmalara ilk aşamada merkez ve taşra teşkilatlarını güçlendirmekle başladı. Amacı halkın felaket halini almış sağlık problemlerini çözmek, toplumsal kalkınmayı gerçekleştirmek ve sağlıklı nesiller yetiştirmek için salgın hastalıklarla mücadele etmek, hıfzıssıhhayı yayınlaştırmaktı.

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok insan kaybına neden olan hastalık, nüfusun yüzde 50’sini etkileyen sıtmanın toplumsal yaşama etkisi oldukça büyüktü. Öyle ki bazı şehirlerde okullar, hastane olarak kullanılmak durumunda kalmıştı. 

İşgücü ve üretim kaybı ileri boyutlara ulaşmıştı. Özellikle tarım toplumu olan genç Cumhuriyette tarım yapılamaz, hayvan beslenemez durumdaydı. Bu dönemde kurulan Sıhhat ve İçtimai Muavenet Vekâleti sıtma mücadelesine başladı. Sıtma mücadele teşkilatları ve dispanserler kuruldu. 

Sıtmanın yoğun olan bölgelerde sıtmalı hastayı sağlam insandan ayırarak, ücretsiz ilaç temini ile tedavi etmek ve sıtmaya neden olan sivrisinek yataklarını kurutmak amacıyla durgun su ve kir havuz yataklarını ıslah çalışmaları yapıldı.

ÜCRETSİZ TEDAVİLER YAPILDI

Anadolu’da 1. Dünya Savaşı ile salgınlara neden olan frengi ve körlüğe neden olan trahom ile savaş sonrası mücadele edilmiş, saha tespitleri yapılıp hasta olanların tedavileri ücretsiz sağlanmıştır. İmkânsızlıklara rağmen Cumhuriyetin ilk yıllarında verem hastalığı ciddi sağlık sorunu olarak görülmüş, İzmir’de ilk verem savaş derneği kurulmuş, aşılama çalışmaları başlamış, bu maliyetli hastalık için Heybeliada Sanatoryumu açılarak tedavi ve korunma imkânları oluşturulmuştur. 

Ayrıca 1921’de İstanbul ve Sivas’ta 3 milyon 269 bin kişilik çiçek aşısı üretilmiş, tabip ve sıhhiye memurları vasıtası ile aşılama çalışmalarına başlanmıştır. Osmanlı döneminde başlayan aşı çalışmaları 1930’da yerli aşı ve serum üretimi ile hızlanmıştır 

İkinci Dünya Savaşı’na kadar bulaşıcı hastalık mücadelesinde önemli mesafeler kaydeden Türkiye, savaşa girmemesine rağmen bütçesini savaş ekonomisine göre düzenlemiş, bu dönemde salgın hastalıklarda yeniden alevlenmeler olmuştur. 1960’lardan sonra 224 Sayılı Sosyalizasyon Kanunu ve Nusret Fişek önderliğinde yeni bir kanun ile sağlık hizmetlerinin programa bağlanması öngörülmüş, doğu hizmetinde koruyucu sağlık hizmeti yapan sağlık çalışanları için imkânların çoğaltılması ve sağlık ocaklarının açılması sağlanmış, hizmetlerin tek elden ve yeterli sayıda yürütülmesi amaçlanmıştır. Bu dönemde personel yetiştirme, verem, cüzzam ve sıtmaya karşı ucuz ve etkin mücadele amaçlanmış, bakanlık merkez örgütünün güçlendirilmesi sağlanmıştır. 

KORUYUCU HİZMETLERİN ÖNEMİ

1980 sonrası sağlık alanında hizmet sunumu ve finansmanı birbirinden ayrılmış, koruyucu sağlık hizmetlerine yatırım azalmıştır. Artık sosyalleştirilmiş sağlık hizmetleri yerini serbest piyasa ekonomisi koşullarına terk etmiştir. Koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli ayağı olan 1. basamak sağlık hizmetleri topluma yönelik ve kişiye yönelik olarak ikiye ayrılmış, topluma yönelik olan toplum sağlığı merkezlerinde (TSM), kişiye yönelik olan aile sağlığı merkezlerinde sunulmaya başlanmıştır. Koruyucu sağlık hizmeti Sağlık Bakanlığı bünyesinde Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından düzenlenmektedir. 

ZOONOTİK HASTALIKLAR ARTTI

Ulaşımın kolaylaşması ve ticaretin artması, kalabalık nüfus ve şehirleşmenin yoğunlaşması ile dünyada zoonotik hastalıklar (hayvandan insana bulaşan) özellikle 2000’li yıllarda artmış ve /veya tanı araçlarında gelişme ile tanımlanabilir hale gelmiştir. 

Ülkemizde ve dünyada viral hastalıkların artması hayvandan insana geçişin çoğalması ile kuş gribi, domuz gribi, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Batı Nil Virüsü ile oluşan hastalıklar, SARS, MERS, CoV son olarak Covid-19 göstermektedir ki yeniden salgın hastalıklara yönelik bir organizasyon gerekmektedir. 2010 Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Türk Tabipleri Birliği raporunda belirtildiği gibi salgın kontrolünde yerel kapasitelerin artırılması tanısal yöntemlerin dağılımının zenginleştirilmesi her ilde “Bulaşıcı Hastalıklar Salgın İzleme ve İnceleme ekibi” aktif olarak rol alması, Tarım Köy İşleri Bakanlığı’nın Veteriner Hizmetleri’nin Sağlık Bakanlığı ile bağ oluşturması, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve bağımsız bilim insanlarının önerilerinin dikkate alınması esas olmalıdır. 

Özellikle çağımızda sağlık hizmetlerini birbiri ile işbirliği yapan bir bütün olarak yürütmek salgınlar konusunda en akılcı yöntemdir.

* Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı ve 2016 -2018 İstanbul Tabip Odası Yönetim Kurulu Üyesi 



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler