7 konuşmada Erdoğan adı geçiyor
17 Aralık savcısı Celal Kara’dan eleştirilere yanıtlar: İşte Erdoğan’ın adının geçtiği konuşmalar.
- 5 gün boyunca yayımlanan röportajımıza çok sayıda tebrik, eleştiri, itiraz geldi. Bunların belli başlılarını, başlıklar halinde cevaplamanızı rica edeceğim. En çok üzerinde durulan, ilk gün manşete çıkan, “1 Numara Erdoğan’dı” sözünüz… Önce buna bir açıklık getirelim:
CELAL KARA - Soruşturmanın kolluk aşamasında, “dönemin Başbakanı”ndan bahseden bazı telefon görüşmeleri saptandı. Sıralayayım:
VARAN 1 Sarraf, Çağlayan’la bir görüşmesinde, “Beyefendiye de bir şeyler yapalım” teklifinde bulunuyor. Çağlayan ise “Beyefendi’ye değil, çevresine yapalım” diyor. Bundan kısa bir süre sonra Sarraf, TÜRGEV’e 500 bin dolar para gönderiyor. Sarraf ile TÜRGEV yöneticisi arasında geçen görüşmeden ise bu yöneticinin gelecek paradan, önceden haberdar olduğu anlaşılıyor. Bu durumda; (kamuoyunda da aynı tabirin sıkça kullanılmasına bakılırsa) bu görüşmedeki “Beyefendi” tabiri ile “Dönemin Başbakanı”nın kastedildiği yönünde haklı kuşkular oluşmuştur. O konuşmanın içeriği de bu kanaati oluşturacak nitelikteydi.
VARAN 2 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf’la görüşmesinde Süleyman Aslan, Başbakanlıkta toplantı yaptıklarını, yurtdışı firmaların Halk Bankası üzerinden bu işe girmelerinde yasal sorunlar olacağını, ama Sarraf’a verdikleri söze sadık kalacaklarını ve Sarraf yönüyle bir sorun olmayacağını söylüyor. Sarraf ise 3 bakanla yemekte bu konuyu konuştuklarından ve 4 milyar dolar ihracat hedefini tutturmak için Başbakan’a verdiği söz gereği, elinden geleni yapacağından bahsediyor.
VARAN 3 2013 Ekim ayında Zafer Çağlayan ile görüşmesinde Aslan, ihracat sisteminde Sarraf
dışındaki kişilerin de Sarraf’ın yaptığı işin aynısını yapmak için üzerlerinde baskı kurduklarını söylediğinde, Çağlayan, “Sarraf’a baskı olabilir ama Başbakan’ın talimatı o yönde” diyor. Yine Çağlayan, ihracat rakamlarının negatife kaydığını, 3-4 milyar dolar ihracata ihtiyaç olduğunu; Başbakan’la yaptıkları toplantıda bu baskılardan bahsettiğini, Başbakan’ın ise gevşeme olmadan bu işe devam edilmesi şeklinde talimat verdiğinden bahsediyor.
VARAN 4 2013 Mayıs ayında Rıza Sarraf- Egemen Bağış görüşmesinde Sarraf’ın yakınlarının vatandaşlığa alınması talebinden Başbakan’ın da haberdar olduğu, Sarraf’tan karşılıklı olarak övgü ile bahsedildiği ve Bakanlar Kurulu’ndan olumlu karar çıkması için temaslarda bulunulacağı ve bu talebin yerine getirileceğinden bahsediliyor.
VARAN 5 2013 Nisan ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Çağlayan’ın
kendisini Başbakan’la tanıştırdığından, kendisinin Başbakan’dan şahsına bir koruma memuru tahsis edilmesini istediğinden, talebinin bakanların da bulunduğu bir ortamda onaylandığından, konuyu İçişleri Bakanı’nın takip edeceğinden bahsediyor.
VARAN 6 2013 Ekim ayında Rıza Sarraf, Egemen Bağış’a, şirketleri ve faaliyetleri aleyhine basında çıkacak bir haberin engellenmesini, Başbakan’dan isteyeceğinden bahsediyor. Ancak konu Başbakan’a yansımadan, Muammer Güler ve Egemen Bağış’ın müdahalesi ile çözülüyor.
VARAN 7 2013 Eylül ayında Rıza Sarraf, Abdullah Happani ile görüşmesinde, Süleyman Aslan’ın Başbakan’la görüştüğünden ve Çin üzerinden gelecek parayla altın ihracatı yapma konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor. Aynı dönemde Aslan, Sarraf’a ihracatın İran ile bağlantı kurmadan, farklı bir yöntemle artırılması konusunda Başbakan’ın talimatı olduğundan bahsediyor.
Başbakan’dan habersiz mümkün mü?
Bu durumda;
* Soruşturma sırasında tamamen yasal yöntemlerle tespit edilen ve dosyaya dahil edilen bu telefon görüşmeleri eldeyken,
* Sarraf’ın aile fertlerinin istisnai yoldan T.C. vatandaşlığına alınması için Bakanlar Kurulu üyelerinin imzası gerekiyorken,
* Sarraf, Başbakan’ın protokolünde, hiçbir resmi sıfatı olmamasına rağmen bakanların yanında fotoğraflanmışken,
* Operasyonun ilk günlerinde “Dönemin Başbakanı”, kendisi için “Tanırım, hayırsever bir işadamıdır” demişken,
* Sarraf’ın bakanlarla menfaat ilişkisi içinde olduğu ve deşifre edilmesi durumunda hükümetin zor durumda kalacağına ilişkin MİT’e ait bilgi notunun, operasyondan 8 ay önce Başbakan’a sunduğuna dair haberler muhataplarınca yalanlanamamışken,
“İlk başlarda Başbakan’ın olaylarla hiçbir ilgisi görünmüyor, ancak sonraki diyaloglara bakılınca, Başbakan’ın bu konulardan haberdar olmaması mümkün değil” değerlendirmeme, olaya tarafsız gözle bakabilen kim itiraz edebilir?
Niye basından kaçırıyorlar sanıyorsunuz?
- Bunlar fezlekede yazılmadı mı?
KARA - Bu tapelerin tamamı 504 sayfalık polis fezlekesi ile bilgi notu olarak hazırladığımız 309 sayfalık raporda var. Siz o fezlekelerin basından bu kadar ısrarla ve kararlılıkla kaçırılmasının sebebinin ne olduğunu sanıyordunuz?
Başbakan’ın daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu
- Madem öyle, Meclis’e gönderilen bilgi notunda yer alan bu üç bakanın yanında neden Başbakan’ın adı yoktu?
KARA - Bir savcı, soruşturmasında konu edilen suçlarda, dokunulmazlığı olmayan şüpheli şahıslar açısından suçun maddi ve manevi unsurlarına göre delilleri değerlendirir. İcrai hareketlerin tamamlanıp tamamlanmadığını ve kastın olup olmadığını irdelerken delillere bağlı hareket eder.
Bakanlar Yüce Divan’a gitseydi Başbakan’ın tablosu da netleşirdi
“Dönemin Başbakanı”na gelince…
Makam unvanının gıyabında zikredildiği bu tapelerde karşılaşılan şüphenin, yaptığım soruşturma aşamasında daha derinlemesine irdelenmesi gerekiyordu. Bu irdeleme kapsamında maddi gerçek; mevzuat yönüyle ancak yasama dokunulmazlığı olmayan şüphelilerle ilgili o aşamaya kadar elde edilen delillere ilaveten yapacağım başka incelemelerin de sonuçlanmasıyla netleşebilirdi.
Başbakan hakkında soruşturma ve herhangi bir suç vasıflandırması yapmak, benim yetkim ve sorumluluğum kapsamının dışındadır. O aşamada yasama dokunulmazlığı olan bakanlar yönüyle de eğer Yüce Divan’da bir yargılama olsaydı, Başbakan açısından o aşamada henüz netleşmemiş olan bu tablo, bakanların yargılanması sırasında daha ileri seviyede netleşebilirdi.
- Bu yüzden mi, “bakanlar, yüzde 99 Yüce Divan’a sevk edilmeyecek” öngörüsünde bulundunuz?
KARA - Aynen öyle.
Sarraf, Çağlayan’la bir görüşmesinde, “Beyefendiye de bir şeyler yapalım” diye teklifte bulunuyor. Çağlayan da, “Beyefendi’ye değil, çevresine yapalım” diyor. Kısa süre sonra Sarraf, TÜRGEV’e 500 bin dolar para gönderiyor.
İddianamedeki değil, konuşmalardaki ‘1 Numara’ydı
- “1 Numara Erdoğan’dı” manşetinin ertesi günü, havuz medyası hep bir ağızdan “Kumpası itiraf etti” manşetiyle çıktı. 17 Aralık’ın, Başbakan’a yönelik bir darbe girişimi olduğu tezini itiraf ettiğiniz söylendi.
CELAL KARA - Başbakan ve bakanların suç işlediğine dair bilgi olması halinde izlenecek prosedür, anayasanın 100. maddesinde anlatılmaktadır. Nitekim biz de üç bakan hakkında bire bir bu prosedürü izleyerek Meclis’e (fezleke değil) bilgi notu gönderdik. Bu bilgi notunun ekinde, suç oluşturan olaylara dair tüm evrak gönderilir. Bundan sonrası, TBMM’nin görevidir. Bizim bilip uyguladığımız bu prosedüre rağmen, sanki iddianamede “1 numaralı şüpheli” olarak Başbakan yer alacakmış gibi yayınlar yapıldı. Gazetede, “Savcı iddianameyi anlattı” üst başlığıyla, “1 Numara Erdoğan’dı” manşetinin bir araya gelmesine bakıp, içeriği okumadan, sanki iddianamede Başbakan’a şüpheli sıfatı verilecekmiş gibi bir çarpıtma yaptılar. Oysa içerikte böyle bir şey söylemiyorduk. Rıza Sarraf’ın, Abdullah Happani ile görüşmesinden bahsettik ve orada Başbakan’dan gıyabında, “1 numara” olarak bahsedildiğini anlattık.
- Ama iddianamede, “Rıza Sarraf liderliğindeki örgütün önünü açmak için üst düzey siyasiler ve çevrelerine yaptığı yardımlar” başlığı altında bir bölüm olacaktı ve orada Erdoğan’dan bahsedecektiniz.
KARA - O husus, az önce bahsettiğim tape içeriklerinin açıklanarak aydınlatılmasından ibaretti. Esasen bu tip irdelemeleryorumlar, telefon konuşmalarına yer verilen tüm iddianamelerde yapılır. Benim ifade ettiğim de sadece bundan ibaretti.
Davutoğlu’na cevap
Başbakan’ın açıklaması, mahkûmiyet gerekçesi
- Başbakan Davutoğlu, grup toplantısında aynen şöyle dedi: “Dönemin savcısıyla röportaj yapıyorlar. Ergenekon, Balyoz, paralel çete yan yana ve arkalarında CHP... Bu röportajı bir ibret vesikası olarak saklamanızı tavsiye ederim. Son 1.5 yıldır işte böyle bir koalisyonla mücadele içindeyiz. AK Parti’ye zarar vermek için bütün şer odakları yan yana…”
CELAL KARA - Kâğıt oyunlarında bir tabir var; günlük hayatta da yer yer kullanırız: “Beş benzemez” derler. Özü budur.
Günlük, siyasi bir konuşma Başbakan’ınki… Ama AİHM’de çok işime yarayacağı da kesin. Bir siyasetçinin, görüşlerini açıkladı diye bir hukukçuyu değil tehdit etmesi, ima yollu hedef alması dahi orada mahkûmiyet gerekçesidir. Zatı âlilerine bundan dolayı teşekkür etsem yeridir.
OMBUSDMAN’A CEVAP:
‘En fazla ölür, şehit olurum’
- 17 Aralık’ın ertesi günü Ombudsman Nihat Ömeroğlu’nu Zekeriya Öz’ün odasında gördüğünüzü, dosyanın sizden alınmasını talep ettiğini öğrendiğinizi söylemiştiniz. Kamu Denetçiliği Kurumu bir açıklamayla yalanladı. “Savcıdan dosyayı ancak Başsavcı alır. Bunlar, açığa alınmış olmanın verdiği paniğin tezahürü” dedi.
CELAL KARA - Bu görüşmeyi, Başsavcı Vekili Zekeriya Öz’ün bana anlattıklarından ve kamuoyuna açıklamalarından yola çıkarak anlattım. Olayı bizzat yaşayan Zekeriya Öz ile Nihat Ömeroğlu’nun farklı beyanlarından hangisinin doğruya yakın olduğunu anlayabilmek için birkaç hatırlatma yapayım:
Zekeriya Öz, Nihat Ömeroğlu ve bir Yargıtay üyesiyle, aileleriyle birlikte Bursa’da bir otelde buluştuklarında, kendisinden soruşturmaya müdahale etmesinin istenildiğini kamuoyuna açıklamıştı. Hatta bunu yapmazsa bu işten zarar göreceği şeklinde üstü kapalı tehdit edildiğini, kendisinin de “En fazla ölürüm, şehit olurum” dediğini söylemişti.
Sonraki konuşmalarımızda bunları bana tekrar anlattı. Bu konu ile ilgili hatırlayabileceğimiz bir done daha var:
“Dönemin Başbakanı” Recep Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia olunan bir ses kaydı, internete düşmüştü. Bu ses kaydında, Hamdi Topçu aracılığı ile Zekeriya Öz ve soruşturmaya müdahale edilmek isteniyor ancak onun, “Dosya çok delilli, çok dolu” diyerek müdahale talebine olumlu cevap vermemesinden şikâyet ediliyordu.
NEDİM ŞENER’E HAPİS İSTEDİ Mİ?
‘Hukuki görüşümdü’
- Röportajın yayını sırasında gazeteci Nedim Şener’den bir mesaj aldım; “Celal Kara, ‘Dink Cinayeti ve İstihbarat Yalanları’ kitabım nedeniyle hakkımda hapis cezası isteyen duruşma savcısıydı” diyor.
CELAL KARA - Evet, o davayı hatırlıyorum. Sanırım müştekileri Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve polis memuru Muhittin Zenit’ti. Hatırladığım kadarıyla Nedim Şener hakkında, “gizli belgeleri açıklama ve terörle mücadelede görev alan kişileri hedef gösterme” suçlarından cezalandırılması talebiyle açılmıştı. “Gizli belgeleri açıklama” suçundan beraat talep ettiğimi hatırlamıyor mu acaba? “Hedef gösterme” suçundan cezalandırılmasını istemem, tamamen hukuki görüşümün öyle olmasındandır. Mahkeme ise beraat kararı vermişti. Bu beraat kararı da benim temyizim üzerine bozulmuş diye medyada okudum.
‘Olabildiğince hukuk sınırları içinde’
- Ergenekon, Balyoz, Odatv davalarında birçok tutuklunun avukatı olan Hüseyin Ersöz; Odatv’deki yazısında, Balyoz, Sahte Çürük Çetesi, Fuhuş ve Askeri Casusluk davalarında birçok hukuka aykırı karar ve uygulamalarınız olduğunu belirtti.
CELAL KARA - Sayın avukatın bu yazısına bir basın açıklamasıyla ayrıntılı cevap vereceğim. Bu açıklama, diğer bazı şahıslara da cevap niteliğinde olacak. Burada özet bir cevap vereyim: Balyoz Davası’nın açılması üzerine mahkeme, tensiple yakalama kararı çıkarmıştı. Bu karara asker şüphelilerin yaptıkları itirazları, benim duruşma savcısı olduğum 11. Ağır Ceza Mahkemesi incelemekle görevli idi. Ben de savcısı olarak 11 sayfalık ayrıntılı bir mütalaa hazırlayıp sundum. Mütalaanın ana omurgası, “Heyet halinde verilmiş olan yakalama kararlarına itiraz, CMK’de yer alan usul hükümleri gereği mümkün değildir” şeklinde idi. Aslında bu görüşüm, İstanbul Barosu Başkanı Sayın Ümit Kocasakal tarafından da medyada kendi görüşü olarak aynen dile getirilmişti. Benim aynı mütalaanın sonunda, dosyadaki itiraz sebeplerini karşılamak için yazdığımı, eleştiri konusu yapmış.
Neydi o günkü durum?
Mahkemenin yakalama kararının üzerinden 9-10 gün geçmiş olmasına rağmen sanıkların hiçbiri verdikleri adreslerde bulunamıyordu; telefonlarına da ulaşılamıyordu. Ben de bunu ifade ederek, “Siz kaçma şüphesi yok diyorsunuz, ama mevcut durum da maalesef bu” meyanında görüş belirtmişim.
Bence eleştirisi hukuki değil, “İstemediğim bir mütalaa verdiği halde neden onun dediklerini yayınlıyorsunuz” tepkisidir.
- “Fuhuş Askeri Casusluk davasında cezalandırmama talep ettiğiniz” şeklindeki ifadeye de karşı çıkıyor.
KARA - Eğer iyiniyetli ise, yargılanan sanıklardan emekli Amiral Şafak Yürekli’nin bir sureti bende durmakta olan savunmasına baksın. Orada ne diyor biliyor musunuz?
“Olabildiğince hukuk sınırları içinde kalınarak verilen mütalaadan dolayı iddia makamına teşekkür ediyoruz.”
Şimdi bunu nereye koyacaksınız?
Dava bittiğinde sanıklardan Amiral Şafak Yürekli, Tamer Zorlubaş, İbrahim Sezer, kürsüde benim bulunduğum yere izin isteyip yaklaşarak ayrı ayrı teşekkür ettiler. Kendisinin bundan haberi yoksa arayıp adları geçenlere sorsun. Bununla ilgili enteresan bir husus daha var:
Ben büyük ölçüde lehe beraat talebi içeren mütalaamın peşinden verilen kararda fazla ceza verildiği gerekçesi ile bazı sanıklarla ilgili lehlerine temyiz yaptım. Bu temyizim Odatv’de “Özel Yetkili Savcıdan Alışmadığımız İtiraz” başlığı ile yayımlandı.
(www.odatv.com/n.php?n=savcicezalari- fazla-buldu-1112121200)
Kara’dan beş düzeltme
28 Ocak Çarşamba günkü 4. bölümde, redaksiyon sırasında yapıldığını düşündüğüm bazı küçük hatalar var:
1 Zafer Çağlayan’ın Rıza Sarraf ile konuşmaması için yaptığı anlatılan görüşme adliyede değil, haftalar sonra cezaevinde gerçekleşmiş diye duymuştum. Böyle bir görüşmenin adliyede gerçekleşmesi zaten mümkün değil. Zira şüpheliler adliyede 24 saatten az tutuldular; sürekli gözetim altında ve meşguldüler.
2 Dosyanın benden alınmasından sonra savcı Ekrem Aydıner’in “İtirazımızı geri çekiyoruz” dediği belirtilmiş. O geri çektiği itiraz, benim Rıza Sarraf’ın mal varlığına konulan tedbirin kaldırılmasına dair karara yaptığım itirazdı.
3 Ali Ağaoğlu’nun şüpheli olarak bulunduğu dosyanın esas savcısı Mehmet Yüzgeç iken Ekrem Aydıner olarak yazılmış.
4 “Savcılar takipsizlik kararına imza attılar” denilmiş, ama o kararı tek savcı olarak Ekrem Aydıner imzalamıştı. Diğer savcı Mustafa Erol çok önceden benimle birlikte dosyadan alınmıştı.
5 Bir de “Utanmadan iftira atıyor” sözüme açıklık getireyim: Orada suçladığım kişi, hakkımda iftiralar üreten Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir’dir. Başbakan’ın Dolmabahçe’deki konuşmasında ismimi vermeden atfettiği iddiaları, yerel seçimde yeniden aday olması engellenmesin diye o üretmiş ve Başbakan’ı yalanlarıyla yanıltmış da olabilir. Sözlerinin iftira olduğuna dair kendi avukatının beyanı vardır; bunun dışında tanıklar da mevcuttur.
BİTTİ
En Çok Okunan Haberler
- Colani'den İsrail hakkında ilk açıklama
- Emekliye iyi haber yok!
- Adnan Kale'nin ölümüne ilişkin peş peşe açıklamalar!
- Devrim Muhafızları'ndan Suriye çıkışı
- İngiliz gazetesinden Esad iddiası
- 'Seküler müdür kalmadı'
- 'Kayyuma değil, halka bütçe'
- Arda Güler'in 2 asisti Madrid'e yetmedi
- Üniversite öğrencisi, trafikte öldürüldü
- Ankaralı Turgut hayatını kaybetti!