Türkiye onu Soma'da tanıdı: çArşı’ya bir şey olmasın

Türkiye onu Soma'da mezarlıkta ağlarken tanıdı

Türkiye onu Soma'da tanıdı: çArşı’ya bir şey olmasın
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 13.09.2014 - 14:57

Soma’da kadınlar yıkayıp astıkları beyaz çamaşırları ipten asla temiz alamadıklarından şikâyet ediyorlar. Havadaki karbon monoksit ve kömür tozu sağlıklı bir uyku uyumanıza da izin vermiyor. Burada yataktan yorgun kalkılıyor. Ancak merkezden uzaklaştıkça durum değişiyor, hava temizlenip, oksijen fazlalaşıyor. Bununla birlikte baki kalan tek şey yoksulluk oluyor.

Kınık İzmir’e bağlı bir ilçe olmakla birlikte Soma’ya yakın. Beldede küçük çaplı tarımsal faaliyetler yapılsa da aileler geçimlerini genel olarak madencilikle sağlıyorlar. Burası 301 kişinin öldüğü faciada en fazla kaybı veren yer. 11 kişinin yaşamını yitirdiği Kınık’a bağlı Elmadere köyünden giriyoruz.

Uzunca bir süre geçirsek de amacımıza ulaşıyoruz; beklediğimiz kişi sonunda, tam 12 saat boyunca çalıştığı domates tarlasından dönüyor. Yorgun görünse de yüzü gülüyor.

Türkiye onu Soma’daki maden faciasında bir mezarın başında ağlarken tanıdı, içi parçalandı.

B.Y. dünyanın en hüzünlü ağlayıp en güzel gülmeyi başaran çocuklarından biri. Aynı zamanda artık bir sosyal medya fenomeni!
Onunla konuşmadan önce, önemli bir hatayı düzeltmemiz gerekiyor. B.Y. madende babasını kaybetmedi. Ardından gözyaşı döktükleri, iki amcası, iki eniştesi ve dayısıydı. Babası değil ama ailesinden tam beş kişi yitip gitti.
Çok sıcak bir çocuk, biz acıları anımsatmak istemesek de o konuşuyor:
“Aklıma gelince çok üzülüyorum. Bazen gizli gizli ağlıyorum. Rüyamda görmek isterdim onları. Ama daha hiç görmedim. Ne yapalım kaderleri böyleymiş!”
Bu sözler bir çocuğun ağzında ne kadar ağır duruyor…

çArşı’nın başına bir şey gelmesin

Onun acıları da herkes gibi günden güne azalıyor. “Tarlada çalışırken ve oradan dönüp arkadaşlarımla oynarken biraz unutabiliyorum” diyor. Ama geceleri zor geçiyor.

B.Y. en çok futbolu seviyor. çArşı’nın onu ziyaret edip, siyah beyaz forma giydirmesini unutamıyor. Bununla birlikte sözünü esirgemiyor: “O formayı, onları kırmamak için giydim. Evde duruyor, kimseye vermem ama bir daha da giymem çünkü ben Galatasaraylıyım.”

Söz çArşı’dan açılmışken uygun bir dille soruyoruz…
Sana forma getiren o ağabeylerinin başına bir şey gelse üzülür müsün? Belki de bazıları hapse girecekler… Çocuklar iddianameden, savcıdan, darbeden, polisten ne anlasın…

B.Y. bu ay 12’sine giren bir çocuk. Öyle, bir çocuk gibi cevap veriyor işte…
“Bana çok iyi davrandılar, üç saat benimle futbol oynadılar. Başlarına bir şey gelmesin!”

B.Y.’nin iki amcası, dayısı ve teyzelerinin kocası Soma faciasında öldü. Onu herkes ağlarken tanıdı. Yaşıtları, parklarda bahçelerde oynarken o domates tarlalarında, güneşin alnında çalışıyor. İşte buna yoksulluk deniyor! Her şeye rağmen yine de yüzü gülüyor. B.Y. “18 yaşıma kadar okula gidip sonra futbolcu olacağım” diyor. Futbolcu olabilir mi?

Kendisi de bilmiyor. Aslında ne iş yapacağımdan çok ne iş yapmayacağıyla ilgileniyor.
“Ben madenci olmayacağım! O ocaklardan birine inmeyeceğim!” diyor.

‘Ocağa girmesin diye geleceğini biriktiriyor’

Bir çocuğun tarlada çalışması doğru mu? B.Y.’nin babası Sezai Yıldırım’la dertleşirken Türkiye gerçeğiyle bir kez daha yüzleşiyoruz...
“Biz de çocuklarımızı en iyi koşullarda yetiştirmek isteriz. Ama elimizden bu kadarı geliyor. İki kardeşimi kurban ettim bu madene, yıllarımı verdim. Elime 20 bin TL tazminat tutuşturdular. Sözüm ona geçen hata ödeyeceklerdi. Henüz onu da hesabıma yatırmadılar. Oğlum çalışmasın ne yapsın. Beş kuruş parasını almam, geleceğinden endişe duyduğum için aldığı parayı saklıyorum. Ben bir gelecek veremem ona. Bu yüzden çocuğum kendi geleceğini biriktirmeye mecbur!”

Yıldırım bir daha madene inmeyecek. Sözleri çok keskin! Anlattıklarıyla gerçek boyutun birkaç adım ötesine geçiyoruz:
“Üzerime taş düştü. Hastanede, belimde kırık tespit edildi. Tedavi için beklerken, ustabaşı kucağında bir arkadaşımı getirdi. Kanlar içindeydi. Bacağı banta sıkışıp kopmuş. Dayanamadım, acımı ağrımı unutup kendimi dışarı attım. Madenci ocakta, oksijeni bol bir yer buldu mu kendini şanlı ve ayrıcalıklı hisseder. Çoğumuz, saatlerce, dışarı çıktığımız ilk anda içimize çekeceğimiz o sigara dumanının hayal ederek motive oluruz. Tuvalet ihtiyacınızı bile bir kuytuda karşılarsınız. Ardından biri gelir, molada sofrasını oraya serer. İnsan olduğunuzdan şüphe edersiniz. Önemli olan üretimdir. Daha çok kömür çıksın, daha çok para kazansınlar… Tüm dertleri budur. Kömürleri yerin dibinde kalsın. Ne ben ne de büyüyünce oğlum o madene girmeyecek. İşte bu yüzden, şimdiden çalışmaya mecbur!


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler