Türk futbolunda devrim yapacağım

Türk futbolunun en çok seyahat eden kişisi kim derseniz, hiç düşünmeden Hikmet Karaman yanıtını vermek zor değil. Onu sık sık sosyal medyada dünyanın bir yerinde, futbol maçı izlerken ya da ünlü bir futbol şahsiyetiyle beraber görebilirsiniz. Şu sıralar, takım çalıştırmasa da, zamanının çoğunu futbol hakkında düşünmeye harcıyor. Hedefleri bitmiş değil. Aksine çıtayı daha da yükseğe koyuyor.

Türk futbolunda devrim yapacağım
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 04.10.2014 - 21:54

Hikmet Karaman, üç büyüklerde görev yapmamasına karşın, Türkiye’de en sık gündeme gelen futbol adamlarından. Bunda iddialı demeçleri ve gittiği takımlarda kısa sürede gösterdiği başarıların rolü büyük. Galatasaray’daki seçim süreciyle birlikte ismi sarı-kırmızılı kulüple de gündeme geldi. Oysa Karaman, hem başkan adayı Alp Yalman, hem de başkan Ünal Aysal’la sık sık görüştüğünü söylüyor. Zaten görüşmemizden kısa bir süre sonra Kayserispor’un yolunu tuttu. Karaman’ın pek bilinmeyen özelliklerinden biri de çok kitap okuması. Şu sıralar, başarılı futbol figürlerinin biyografilerine sarmış. Böyle olunca biz de sohbete buradan başladık...

- Kendinizi benzettiğiniz bir figür var mı?

- Louis Van Gaal, Guardiola, Ancelotti, Simeone, rahmetli Gündüz Tekin Onay, Mourinho; beğendigim hocalar. Louis Van Gaal ve Guardiola’nın biyografilerine bakıyorum, “Biz bunları daha önceden yapmışız” diyorum. Ancak farkımız, adamların dili var. Yaptıklarını biyografiye çevirmiş.

 

Türkiye’yi kim izliyor?

- Bir süredir takım çalıştırmıyorsunuz. Bunun sebebi nedir?

- Ülkemizin bir futbol kültürü yok, sadece futbolda değil, sosyal hayatta da bu böyle. Böyle olunca bir sistem de yok. Bakıyorsun, Hikmet Karaman, altı ay başarılı, altı ay yok! Ekibimiz geçen sezon Erciyesspor’la son 14 haftada 24 puan alıp, Fenerbahçe’den sonra en çok puan toplayan takım olmuş. Fakat Kulüp başkanı gelip “Biz küçüleceğiz” diyor. Sonra bakıyorsun; kulüp bir sürü transfer yapmış, küçülme yok demek ki...

- Tüm bu bahsettiğiniz şartlar daha iyi olsa, Hikmet Karaman, Türk ve dünya futbolunda nerede olur?

- Türkiye’de şöyle bir algı var; eğer büyük takımların birinde oynamışsan apoletli teknik direktörsün. Ancak dışardan kendi mücadelenle bir yere geliyorsan, çok büyük işler yapman gerekir. Polo’yu Porsche yapacaksın. Ben dört senedir, bu yolda ilerliyorum. Manisa’da öyle oldu, Gaziantep’te, Bursa’da ve Erciyes’te öyle oldu. Hepsi Porsche’ye dönüştü. Ben hâlâ kendimi geliştiriyorum. Dünyanın en iyi teknik direktörleriyle sürekli iletişim kuruyorum ve şuna inanıyorum ki Türk futbolunda devrim yapan teknik direktörlerin çoğalması gerekiyor. Ben de bu isimlerden biri olacağım. Fakat devrim yapmak isteyenlere ne kadar imkân veriliyor, o da soru işareti!

 

Basketbol bana ilham veriyor

- Galatasaray’ı ABD milli takımı gibi oynatırım dediniz. Nasıl yapacaksınız?

Ergin Ataman arkadaşım. Çok takdir ettiğim, hırslı ve cok iyi bir antrenör. Taktik de konuşuruz bazen. Almanya’da son gittiğim kursta, kriket milli takımı antrenörü, taktik konuşması yaptı. Dünya şampiyonu olan Almanya’da kriket antrenörü ders veriyor, düşünebiliyor musun? Futbolda antrenman modelleri çok değişti. Basketçiler alan savunmasını mükemmel yapıyor, hücumda inanılmaz bir yön değişme var. ABD’nin final maçını izledim, o kadar çabuk oynuyorlar ki. Hücumda, uzunlar içeri girdi, dışarı çıkardıkları toplarla devamlı üçlük buldular. Eğer elinizde onsekiz dışından iyi şut atan oyuncularınız varsa, içerdeki oyunculara duvar pası yaptırıp, direkt kaleye şut attırabilirsiniz. Antrenör olarak model geliştirmek zorundasınız. Polo’yu başka türlü Porsche yapamazsınız. Sonra şunu düşündüm, otuz metrede oynuyorlar, 15 metre kendi sahası. İlk sekiz saniyede kendi alanından çıkman lazım. 24 saniyede de şut atacaksın. Mesela altıya altı oynayacağız. Basketteki kurallar geçerli. Oyunu çabuklaştırıyorum. Sonra da sahada bunun sağlamasını yapıyorum. “On saniyede bu bölgeden top çıkacak, yirmi saniyede de hücum bitecek.” Bunu yapacağım, kesinlikle. Elit oyuncularla daha çabuk başarıya ulaşırsın, o yüzden Galatasaray örneğini verdim.

 

Mandela siyasilere örnek olsun

- Takım yönetmekle, ülkeyi yönetmek benzer mi? Siyasete nasıl bakıyorsunuz?

- Siyasete girmek isterdim. Bizim insanımız lidere çok bakıyor. Eskiden liderler varmış. Menderes-İnönü, Ecevit-Demirel, sonrasında rahmetli Erbakan gibi. Ancak bugün Tayyip Erdoğan’ın karşısında bir lider potansiyeli yok. Sınırlarımızın öte tarafında, her yerde değişkenlik var. Bu arada biz de kendi içimizde bir savaş yaşıyoruz ve son derece gereksiz bir savaş! Hapiste olan bir adam, kendi grubunu yönetiyor. Gerektiğinde masaya oturabiliyor, ama ben bunun çözümcü ve demokratik olmasını istiyorum. Bugüne kadar ölen acı cekmiş insanlar, aileler var. Kolay değil, ama Mandela’dan örnek alsınlar. Kendisine yapılan zulümlere asla silahla karşılık vermedi. 26 sene hapis yatıp oğlunun cenazesine bile gitmesine müsaade edilmediği halde, intikam duygusu gütmedi. Mutlaka intikam duygusu içinde olanlar var, ama bazı şeylere son vermek gerekiyor. Dolayısıyla, futboldan nerelere geldik...

- Ama bunları da konuşmak gerekiyor, futbol camiası bu konulara uzak duruyor.

- Ben uzak durmuyorum, Şu da var, doğudaki gençlik potansiyelini dağa değil, spora yönlendirebiliriz. Sporun her dalında, müthiş yetenekler çıkarabiliriz. Ben sana bir hikâye anlatayım, Kocaelispor’daydım; Siirtspor’la maçımız var. Ben de yolculuktan önce, top, forma, eşofman, toplayıp Siirt’te küçük çocuklara dağıtmak için yanıma aldım. Otele yerleştik. Bir taksi tuttum, başladım bölge bölge gezmeye. Küçük çocuk gördükçe, birine forma, bir başkasına top, eşofman dağıttım. Çocukların mutluluğu görülmeye değerdi. Otele geldim. Polisler, “Hocam bütün çocuklarda yeşil-siyah eşofman, nereden buldular bunları” diyorlar.

 

Anadolu kulüplerinde vizyon yok

- İlhan Cavcav’ın “Hikmet Karaman, kulübü batırır” açıklaması vardı...

- İlhan abi, sen orada olduktan sonra, orayı kimse batıramaz. Esprili bir adam; neye dayanarak söyledi, bilmiyorum. Aslında daha önce birkaç defa konuştuk da. Yaşlandı artık, ne diyeyim... Anadolu’da kulüplerin, vizyon olarak gelişmeye ihtiyacı var. Altyapılar nerede antrenman yapıyor, şartlar uygun mu, bir görün. Alt ligler zaten Allah’a emanet. Oyuncu nereden gelecek? Eksiklik olabilir. Fakat yatacağın yerler, beslenme, iklime uygun saha, tesis, şartları olsun. Bunlar zor iş değil ki. Oyuncu oraya geldiğinde mutlu olacak. Mesela Kasımpaşa’nın tesisleri, müthiş olmuş, helal olsun! Ben bir kulübe gittiğimde bunları istiyorum, sonra İlhan abi “Hikmet Karaman kulübü batırır” diyor. Hangi kulübü batırmışız?

 

Futbolcular 15 kelimeyle konuşuyor

- Peki sizin gibi bol kitap okumak, bir futbolcunun performansını da yükseltir mi?

- Tabii ki etkiler. Türkiye’de, oyuncularımız yetenekli. İnsanımız da öyle, becerikli, atılgan, hırslı fakat kişisel gelişime de ihtiyacımız var.

- Alt yaş gruplarında bir sürü yıldız adayımız var, ama 18-20 yaş aralığında bu çocukları kaybediyoruz. Orada ne oluyor?

- Futbolda sistem, sevk ve idare kargaşası içindeyiz. Kulüplerdeki yöneticiler, kendi holdinglerinde ya da işyerlerinde iki ayda bir CEO değiştiriyorlar mı?

- Hep “zengin çocuğundan futbolcu olmaz” denir.

- Ben ona katılmıyorum. Güzel bir konu. Hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu küçük yaşta yuvaya gidiyor. Eğitimini daha düzenli alıyor. Yemeği, uykusu düzenli. Futbolcu da olursa diğer takım arkadaşlarına daha iyi örnek olur. Avrupa ülkelerinde, bir çocuk turnuvaya gittiğinde, hocası da onunla beraber gidebiliyor yani eğitim düzenine ara verilmiyor. Bu tür örnek uygulamalardan faydalanmalıyız. Teknik adam ve kulüplerimize bu konuda görevler düşüyor. Bir mentör hoca grubunun kulüplerde görev alması şart, çalıştığım takımlarda oyuncuların kapasitelerini ölçüyorum. Davranışları nasıl, egoist mi? Takım ile uyumu, özel hayatı, geçmişte yaşadığı olaylar... Ya da maçtan sonra röportajlarında konuşmaları ne düzeyde? Neler anlatıyor? Sonra oyuncularıma gelişimlerine uygun kitaplar alır, hediye ederim. Zaten kulüplerimizin kütüphanesi olması şart bence. Bir oyuncuma, -şu sıralar milli takımda da göz bebeği olan bir isim- Iniesta’nın “Başarı Hikâyesi” adlı kitabını hediye ettim. O hafta deplasmana giderken dedim ki, “okudun mu kitabı?” “Yok” dedi. “Yanında mı” diye sordum. “Almadım” dedi. Bir buçuk saat havaalaanı, bir buçuk saat uçuş; otele gidiş de bir saat sürüyor. İncecik bir kitabı yanına almaya üşeniyor veya okuma ihtiyacı duymuyor. Neredeyse dört saat boşluk var... 115 kelimeyi döndürüp konuşuyorlar. Demba Ba geldiğinde “Beşiktaş gelişmekte olan oyunculardan kurulu” dedi. Farklı yorumunu ortaya koydu, takımı nasıl gözlemlemiş, görüyor musun? Ancak bunlar da birkaç ay sonra bize uyuyor. Mesela Portekiz’de Porto maçını izliyordum. Quaresma yedek. Yetmiş dakika ısındı. Türkiye şartlarında bu kadar ısınsa, taraftar hocaya, oyuna sokması için her türlü baskıyı yapardı. Bu da bizim kültürümüz. Böyle olunca, oyuncu da hocaya baskı kurmaya başlıyor. “Nasılsa taraftar arkamda” diye rahat davranıyor.