Turgut Özakman'ın kaleminden 'Mustafa' / 4

Mustafa adı verilen filmin büyük kusuru şu: Atatürk olgusu iki saate sığdırılamaz elbette... ama film, bu olgunun özünü yansıtmalıydı, o yok. Bu olguyu iki sözcükle özetleyeyim: Kurtuluş ve çağdaşlaşma. Dört yandan işgal edilmiş yoksul, çağ dışı bir ülke. Para yok , silah yok, örgüt yok.. galipler yüz yıllık hazırlıklarının ürünü olan Sevr Anlaşması'nı dayatarak. Türkiye'yi parçalamak ve ebediyen denetim altına altında tutmak istiyorlar. Anadolu'yu 400.000 silahlı kuvvet işgal ediyor. Teslimiyetçi ve işbirlikçi İstanbul yönetimi Sevr'e, parçalanmaya, denetim altında yaşamaya razı olmuş. On yıl süren savaşlar halkı bitirmiş. Atatürk işte bu yaman koşullar içinde kurtuluş ve bağımsızlık bayrağını açıp milletiyle birlikte vatanını kurtaran adamdır.

Turgut Özakman'ın kaleminden 'Mustafa' / 4
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 24.12.2008 - 07:42

Dündar’ın ‘Mustafa’ filminin en büyük kusuru Atatürk’ü anlatan iki önemli olguyu yansıtmaması:

Kurtuluş ve çağdaşlaşma

- Can Dündar diyor ki: Atatürkün özel hayatını anlattığımız söyleniyor. Ama aslında film onu anlatmıyor. Başka bir mücadele var Atatürkün hayatında, ben onu fark ettim ama.. gelen tepkilere bakıyorum da filme çok yedirememişim.

- Fark ettiğini söylediği mücadeleyi açıklamayı biraz sonraya bırakalım, önce şu sözlerini konuşalım. Atatürkün özel hayatını anlatmıyorsa, filme bazı alışkanlıklarını, bazı nitelemeleri sokuşturmasının nedeni, anlamı ne? Ne kazandırıyor bunlar filme, Atatürke, Cumhuriyete, genç kuşaklara, çocuklara?..

İncelikten, denlilikten yoksun bu üslup pek çok insanı incitiyor.

Bazı öğrencilerin filmden etkilenerek söyledikleri Atatürk aleyhindeki sözleri duyuyor ve ürperiyorum. Film bütün okullara pazarlanıyor. Can, filmin öğrencilere pazarlanacağını bilmiyor muydu? Bilmemek olur mu? Asıl hedef kitle öğrenciler! Para ordan gelecek. Pazarlanınca bazı sahnelerin, sözlerin, nitelemelerin çocukları nasıl olumsuz etkileyeceğini hiç mi hesaba katmadı? 32. Günde iki kişi, bu anlatımı, resmi söylem dışında özel bir eser olmanın gereği gibi savundu.

Resmi söylem dışında, özel bir eser olmak, kalın, kaba, hoyrat, sorumsuz olmayı mı gerektiriyor? Haksız davanın savunucusu olmak ne güç. İnsanı yanlışın arkasında durmaya zorluyor.

Sanatçının önüne malzeme yığılır. Sanatçı aklı, sağduyusu, zevki ve bilinciyle bu yığını ayıklayıp seçmesini bilen kişidir. Yoksa çalışma, deli kızın çeyiz bohçasına döner, ya da saatli bombaya ya da zehir çanağına.\t

 

En azından özü yansıtılmalıydı

Mustafa adı verilen filmin büyük kusuru şu:

Atatürk olgusu iki saate sığdırılamaz elbette.. ama film, bu olgunun özünü yansıtmalıydı, o yok. Bu olguyu iki sözcükle özetleyeyim: Kurtuluş ve çağdaşlaşma.

Dört yandan işgal edilmiş yoksul, çağdışı bir ülke. Para yok, silah yok, örgüt yok.. galipler yüz yıllık hazırlıklarının ürünü olan Sevr Ant-laşmasını dayatarak, Türkiyeyi parçalamak ve ebediyen denetim altında tutmak istiyorlar. Anadoluyu 400.000 silahlı kuvvet işgal ediyor. Teslimiyetçi ve işbirlikçi İstanbul yönetimi Sevre, parçalanmaya, denetim altında yaşamaya razı olmuş. On yıl süren savaşlar halkı bitirmiş. Atatürk işte bu yaman koşullar içinde kurtuluş ve bağımsızlık bayrağını açıp milletiyle birlikte vatanını kurtaran adamdır.

Bu kadar mı? Hayır.

Dahası var: Bağımsızlığın kazanılmasından sonra her alanda çağdaşlaşmayı ve kalkınmayı başlatır. Bu, bir büyük hayat hamlesi, sömürücü Batıya karşı da çok ciddi bir önlemdir. Büyük ve ebedi kurtuluş budur. Sömürüden, horlanmaktan, bilgisizlikten, ilkellikten, bağnazlıktan, kurbanlık koç olmaktan, Batı karşısında el pençe divan durmaktan, maddi manevi kölelikten kurtuluş!

Bu hamle iki ayaklıdır: Birinci ayak sosyal, kültürel, manevi kalkınma, ortaçağdan yeni çağa geçiş, kadının eşit haklar kazanması, aklın ve vicdanın özgürlüğe kavuşmasıdır; milletleşmedir, yani Anadolu Rönesansı ve hümanizmasıdır. İkinci ayak maddi kalkınmadır. 1923te yüz küsur fabrika vardı, 1933’te, on yıl içinde, fabrika sayısı iki bin küsur olmuştur. Durgun, çağdışı bir köylü toplumu Cumhuriyetle birlikte silkiniyor; üretici, çağa açık, yaşayan bir toplum olmaya başlıyor. 15 yıllık kalkınma hızı ortalaması yüzde 10, sanayileşme oranı yüzde 19dur ki.. dünya rekorudur. Atatürk işte bu müthiş hayat hamlesinin de öncüsü, mimarıdır. Bugün neyimiz varsa hemen hepsini kendisine borçlu olduğumuz insan. Açıkçası, dünyada hiç benzeri olmayan biri!

 

Atatürk yok, emperyalizm yok, Sevr yok, Lozan yok...

Mustafa filminde bu yok işte, Atatürk yok!

Başka? Emperyalizm yok, kapitülasyonlar yok, Sevr yok, Lozan yok, çağdaşlaşma yok, devrimler yok, laiklik yok, millet mektepleri yok, halkevleri yok, eğitim destanı yok, demiryolcular yok, sağlık mücadelesi yok, Medeni Kanun yok, aklın özgürleşmesi yok, gençlik yok, konservatuvar yok, sanat yok, öğretmene verilen büyük önem yok, üniversite yok, fabrikalar yok.. Atatürkün bağımsızlık ve uygarlık bayrağı altında toplanan halk, o fedakâr, çalışkan, bilinçli millet yok.. o canlılık, saygınlık, umut, güven, yaşama sevinci, birlik ve dirlik yok.

Vatan padişahın mülküydü, milletin oldu. Saltanat hanedanın hakkıydı, millete geçti. Halk padişahın kuluydu vatandaş oldu. Bu bir Doğu ülkesi için hayal bile edilemez, emsalsiz, olağanüstü, mucize gibi bir devrimdir.

Atatürk bunlar demektir.

Filmi ruhsuz, özsüz, etkisiz, eksik yapan bunların olmaması, kurtuluşu ve atılımı yansıtmamasıdır. Bunlarla ilgili birkaç sözcük yok değil. Ama bir kurtuluş destanı ve büyük hayat hamlesi bir iki fırça dokunuşuyla anlatılamaz. Filmdeki bu ruhsuzluk, Atatürkü küçültmeye, Milli Mücadeleyi önemsizleştirmeye, Cumhuriyeti yermeye çalışan kafa ve kalemleri sevindirmiş, memnun etmiş görünüyor. Bu durum Can gibi çağdaş bir Cumhuriyet genci için iftihar edilecek bir durum değil.

 

Laikliğin üzerinde bile durulmamış

- Atatürkü neden anlamakta, anlatmakta zorlanıyoruz?

- Biz dâhisi az bir milletiz de ondan. Bir dâhiyi anlamanın, kavramanın, açıklamanın, yorumlamanın, çözümlemenin, tanımlamanın, betimlemenin acemisiyiz. Deneyimimiz çok az. Biz Fatih Sultan Mehmet gibi bir dâhiyi de gerektiği gibi yorumlayabilmiş, açıklayabilmiş değiliz. Atatürkü, tarihin bir döneminde var olmuş ünlü bir asker, bir siyasi lider gibi anlamak ve böyle anlatmak Atatürkü hiç anlamamış olmak demektir. Bir dağ gibi yaklaştıkça büyüyor, görme alanımızın dışına taşıyor. F. Rıfkı Atay diyor ki: Bir fıkrasından, bir hikâyesinden, bir yazı veya Nutuk’undan hemen anladığımızı sandığımız Gazi, aradıkça yeni bir sır verir.(Çankaya, s. 686)

Şimdi neyi fark ettiğine gelelim.

- Fark ettiği hususu şöyle açıklıyor: Asıl mücadele, ne Yunanlılara, ne asi Kürtlere, ne de gericilere karşı veriliyor. Atatürkün asıl mücadelesi, iktidarı gökyüzünden yeryüzüne indirme meselesi’. Ben bütün mücadelesini topyekûn elden geçirdiğimde bunu gördüm...

- Akşamdan sonra sabahlar hayrolsun! Bu anlattığı şey, çağdaşlığın, Cumhuriyetin, özgürlüğün ve milliliğin özünü oluşturan laiklik. Şu bildiğimiz laiklik. Fransız devriminden ve TBMMnin Ocak 1921de kabul ettiği anayasanın ilk maddesinin yürürlüğe girmesinden beri dünyada ve Türkiyede geçerli olan devlet niteliği. 1921 Anayasasının ilk maddesi şöyle: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Böylece ilahi egemenliğin yerini halk egemenliği alır. Egemenliğin kaynağı gökten yere iner. Bunu doğal olarak saltanatın kaldırılması, Cumhuriyetin ilanı, hilafete son verilmesi, eğitimin birleştirilmesi, Medeni Kanunun kabulü, laikliği güçlendiren öteki devrimler, kurumlar ve kanunlar izleyecektir. Şunu da belirteyim, Atatürkün asıl mücadelesi çağdaşlaşmadır. Laiklik; çağdaşlaşmanın bir parçası, olmazsa olmaz özelliğidir. Türkiyenin uygar yüzünü çağdaşlaşma çabası oluşturur.

 

Atatürk'ün din ile dindarlarla sorunu yoktu

Kısa bir ek yapayım: Laiklik dinsizlik değildir, din karşıtlığı da değildir; Cumhuriyetin ve Atatürkün din ile, dindarlar ile hiçbir sorunu olmamıştır. Cumhuriyetin ve Atatürkün karşı olduğu husus din ticareti, din aktörlüğüdür.. dini; çıkar, iktidar, siyaset, halkı kandırmak için kullanmak, sömürmektir; insanlarımızı aldatmaktır, hurafelerdir. Bu sömürüye, aldatmaya kuşkusuz her gerçek dindar da karşıdır. Din sömürücüleri o zaman da sorundu, bugün de sorundur, yarın da sorun olacaktır.

Can Dündar, Mustafa filminde laikliği, onun hayati önemini, demokrasinin altyapısı olduğunu anlatıyor mu? Hayır. Konuşmasında üzerinde duruyor ama.. filmde önem bile vermiyor.

Filmde Atatürkün laikliği tanımlayan, anlatan, açıklayan, savunan, yerleştirmeye çalışan, güçlendiren birçok sözünden bir ikisini kullanıyor, röportajlarında bu sözleri din karşıtı söylemler gibi yorumluyor. Hatta Ayşe Armanla yaptığı konuşmada diyor ki:Bütün insanlık tarihinde dinin, tamamen siyasal ve toplumsal hayattan silinmesinden söz ediyor. Bu kadar radikal bir lider.

Koskocaman bir yanlış!

Atatürk -ve arkadaşları-, dünyadan ve tarihimizden ders ve ibret alarak, dini vicdanlara emanet etmiş, din ile siyasal hayatı ve devlet işlerini birbirinden ayırmışlardır. Ama toplumsal hayattan silinmesini istememişlerdir. Dini toplumsal hayattan silmek istemek, düpedüz yasaklamak demektir. Hepsi buna güçlerinin yetmeyeceğini bilecek kadar akıllı ve dine saygılı insanlardı.

Atatürk ve arkadaşları dini, ibadeti, ezanı, kurbanı, orucu, fitreyi, zekâtı, dini bayramları, mevlidi, imamları, müezzinleri, müftüleri yasakladı mı? Hayır! Camileri, mescitleri kapattı mı? Hayır! Atatürk, Elmalılı M. Hamdi Yazıra kendi cebinden para vererek Kuranı çevirtmiş ve yorumlatmış mıdır? Evet! Öyleyse Atatürkü bu taş gibi gerçekleri dikkate almadan anlatmaya, açıklamaya çalışmak, iyi niyetle, gerçeğe saygı ile bağdaşır mı?

Atatürkün aklıyla vicdanı arasında kaldığı anlar olabilir. Arayışlardan geçen iman daha güçlü, bilinçli imandır. Ben din bakımından Atatürkün kişisel durumu konusunda, ölene kadar yakınında bulunmuş olan Hafız Yaşar Okura inanırım. O Atatürkü inançlı, saygılı bir Müslüman olarak anlatıyor. Yabancı gazetelerde çıkan uydurma röportajlara, hele bizim sahte tarihçilere hiç inanmam. Ben Atatürk dönemini yaşadım. Hiçbir iddia, hayattan, gerçeklerden daha güçlü olamaz. (Meraklısı için: Hafız Yaşar Okur, Atatürk’âle On Beş Yıl, Sabah Yayınları, İstanbul, 1962)

 

Örnek davranışlar perdeye yansımamış

- Bazı izleyenler, filmde insan Atatürkü gördüklerini söylüyorlar..

- Bu kimseler galiba insan kavramını zaaflar karşılığı kullanıyorlar. Atatürk şöyle içki, böyle sigara içerdi vb. deyince bu, insan Atatürkü anlatmak mı oluyor? Atatürkün gizli saklı bir hayatı yok. Her şeyi bilinir. Birçok kitapta anlatılıyor. Bilmeyen bilgisizliğinden bilmiyor.

Ne var ki bir çalışma, çocuklara da yönelik bir çalışma ise özenli, dikkatli bir dil kullanılması ya da bunların ihmal edilmemesi bir uygarlık gereğidir. Ayrıca, insan zaaflardan, alışkanlıklardan ibaret değildir. Sağlıklı bir kişilikte zaaflar küçücük bir yer tutar. İnsanı insan yapan başka özellikler, nitelikler, değerler var. Bir karakteri zaaflar değil, bunlar çizer.

Filmde, Atatürkü büyük insan yapan özelliklere, niteliklere, güzel duygulara, büyük düşüncelere hiç değinilmiyor. İnsan Atatürkü anlatan ne kadar çok, ne kadar güzel, zarif, olağanüstü olaylar, hele yöneticilerin, siyasilerin, düşün adamlarının örnek ve ders alması gereken nice davranışları var. Biri bile anımsatılmıyor.

Bu konuda Hegelin bir açıklaması var. Çok beğendiğim için aktarmak istiyorum. Diyor ki: Hiçbir kahraman, uşağı için kahraman değildir. Kahraman, kahraman olmadığı için değil.. uşak, uşak olduğu için. Kahraman uşağa, kahraman olarak değil; yiyen, içen, giyinen, kısacası ona kendi özeline özgü arzuları, düşünceleri ve gereksinimleri olan bir birey olarak görünür.

Bütün biyografi yazarları için bir başucu sözü.

Hegel, Kahramanlara uşağının gözüyle bakmayın; anahtar deliğinden değil, cepheden bakın.. bakışlarınızı kahramanın başına kaldırındiyor! (Atatürkün özel hayatı hakkında bilgi edinmek isteyenler için üç kitap: Kılıç Ali, Atatürkün Hususiyetleri, Sel Y., İstanbul, 1955; İlknur Güntürkün Kalıpçı, Her Yönüyle İnsan Atatürk, Uludağ Üniversitesi Rektörlüğü Yayını, Bursa, 2002; Dr. İsmet Görgülü, Atatürkün Özel Yaşamı, Uydurmalar, Saldırılar, Yanıtlar, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2003).

 

(Yarın: "Filmin adı bile Atatürk'e yabancı")


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler