Tünelde ışık beklerken...
Gelmiş geçmiş en önemli icat sizce nedir? Benim gibi bulaşık makinesi ile lambanın varlığına her gün şükreden biriyseniz, yanıtınız elektrik olabilir. Ya da ergen kızıma sorsanız; akıllı telefon. O yüzden soruyu bizim aileye değil, ünlü tarihçi, düşünür, Sapiens kitabının yazarı Yuval Noah Harari’ye sormuşlar. Cevabı: Aşı.
Aşının keşfinden önce çocukların üçte birinin yetişkinliğe varamadan çiçek, verem, çocuk felci, kızamık gibi hastalıklar yüzünden öldüğü bir dünyayı anımsayınca, aslında aşikâr olan Harari’nin yanıtı, yani aşı.
Elektriğin varlığına rağmen son elli senenin en uzun karanlığını yaşadığımız 2020 sonrasında acaba Covid-19 aşısı tünelin sonundaki aydınlık mı?
Aralık ayının uzun gecelerinden birinin sabahında yeni icat RNA teknolojisiyle geliştirilen Pfizer/BioNtech Covid aşısı dünyada ilk kez kullanılmaya başlandı. İlk aşı mutasyon sonucu yüzde 58 daha hızlı yayıldığı tespit edilen İngiltere’de, 90 yaşındaki Margaret Keenan’a yapıldı. Cesur babaanne tarihe geçti. Torunlarına kavuşmayı özlemiş, dışarı çıkıp, güneşte ısınası var, aşıdan memnun. Kameralara el sallıyor: “Korkmayın. Ben yapabildiysem, herkes yapar”. Gel gelelim ABD’deki son araştırmalara göre, aşıyı yaptıracağım diyen kişi oranı yüzde 60. Her on kişiden dördü aşıyı yaptırmama eğiliminde. Yani yeni icatların çoğunda olduğu gibi Covid aşısına karşı şüphe var. Kurumlara, şirketlere ve liderlere duyulan güvenin yerle bir olduğu 2020 sonrasında kime ve neye inananacağız? “Bu aşıyla bizi çipleyecekler, yan etkisi çok, genetiğimizle oynuyorlar, hepsi ilaç sektörünün ve çıkar sahiplerinin oyunu” diyen komplo teoricilerinden tutun, aylardır cephede mücadele etmelerinden mütevellit “mutlaka aşı olunmalı” diyen Covid mağduru sağlıkçılara..... Her kafadan bir ses... Kesin olan tek şey aşı sürüsüne bereket olmazsa sürü bağışıklığı yakalanmıyor, o zaman da işe yaramıyor. Yani daha çok kişi olmalı ki salgın dursun, evde kal bitsin.
İsviçre’ye gelirsek...
Düsturu temkinlilik olan İsviçre bekle görü acele bir karara tercih etti. Bunun nedeni aşı denemeleri sırasında olası sürpriz bir gelişmeden duyulan çekinceler ve doğabilecek komplikasyonların tartıldığı senaryolardı. Aşı siparişi aralık başında iki ay ertelendi; “aşının etkisini görmek için ocak ayı sonuna kadar bekleyebiliriz” dendi. Ancak yüksek vaka sayısı ağır basınca, karar bir anda değişti. Swissmedic nazı bıraktı, Pfizer/BioNtech aşısını hızla onayladı. İsviçre’nin ilk aşısı, yılın en uzun gecesinin ertesi günü, Margaret’in yaşıtı bir başka büyükanneye yapıldı.
Velhasıl Avrupa’nın cesur büyükanneleri bu işi ilk göğüsleyenler oldu.
Şaşırmadık. Nihayetinde aşı da bir kadın icadı değil mi?
Edirne’de çiçek aşısı
Sene 1721. Dünya çiçekten kırılıyor. Ölen ölene. Bir tek Osmanlı da çiçek deyince akla hastalık değil de “Lale” geliyor. Çünkü Edirneli kadınlar hasta çocuklardan topladıkları irinleri, sağlıklı çocukların cildini çizip içine enjekte ederek bir nevi aşılamayı çoktan keşfetmişler. O sıralar Istanbul’da görevli İngiltere Büyükelçisi’nin eşi Leydi Mary Montagu hayretler içinde öğrendiği bu gerçeği ülkesine yazdığı bir mektupta dile getiriyor: “Burada kimse çiçek olmuyor, ‘aşı denilen bir şey’ (varilasyon metodu) yapıyorlar”. Edirneli kadınların tek tek isimlerini bilmiyoruz ama Leydi’nin mektubu aşı yapımına ilişkin ulaşılmış en eski belge. Edirneli kadınlar aşılarıyla, Leydi de bilgiyi yayarak ve metodun Avrupa’da uygulanmasında ısrarcı olarak milyonlarca insanın hayatını kurtarıyor.
O zamandan bugüne aşıyı bulan tarihe geçiyor. Kuduza çare olan Pastör aralarında en bilineni. 2021’e geldiğimizde de tarihi yine aşı mucitleri yazıyor: Covid-19 aşısını bulan Özlem Türeci ve eşi Uğur Şahin. Onlar kolumuza yaptıkları bir iğneyle bir yandan 1.7 milyon kişiyi öldüren bir hastalığa çare, öte yandan bölünmüşlükle karardığımız bir seneye güneş gibi umut oldular. Göçmen kimlikleri ile ırkçılığa, birbirlerine denk duruşlarıyla cinsiyetçiliğe, kendinden emin, adanmış bilim insanı özelikleriyle de ihtiyaç duyduğumuz güvenilir liderliğe... 22 Aralık bu yüzden bir mihenk taşı.
Yaşamın güneş etrafında döndüğü elektriksiz çağlarda, gök tanrılar en uzun gecede kıyasıya savaşırdı. Pagan Türkleri, Hayat Ağacı altında ellerinde meşaleler, soluksuz beklerlerdi: Gece mi kazanacak, gündüz mü? İşte galibin gündüz olduğu gündür 22 Aralık. Korkuya karşı umudun zaferi. Virüse karşı aşının.
asliaysev1@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Yıkılması gerekiyor!
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!