Tunceli'den bir çığlık... Açlık grevinin 88. günündeki Kemal Gün: Çocuklarımın küllerini istiyorum
Açlık grevinde 88. güne giren Kemal Gün’ü Tunceli’de ziyaret ettik. Gün ve hukukçular, verilen sözün yerine getirilmesini ve Ankara’ya giden küllerin ve kemiklerin en geç çarşamba günü Kemal Hoca’ya teslim edilmesini bekliyor. Kemal Hoca, ayakları tutmasa da, bilekleri incelse de “O 11 çocuk benim çocuklarım, küllerini ve kemiklerini istiyorum” diyor.
Yağmurlu bir günde Tunceli’deyim. 20 kentte açılışı yapılan ve bu yıl 20. yaşını kutlayan Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali’nin Tunceli ayağı bende! Bölgede 20 yılını kutlayan bir başka kadın örgütü KAMER’in misafiriyim. Az sonra Sinema 62’de bölgenin kadınlarıyla birlikte Türkan Şoray’ın yönetmenliğini yaptığı “Uzakta Arama” filmini izleyeceğiz. Heyecan dorukta, ama benim aklım Munzur’a bakan bir parkta açlık grevi yapan Kemal Gün Hoca’da! Sosyal medyada taleplerinin kabul edildiği söylendi ama henüz bu talep yerine gelmemiş ve Kemal Bey, hâlâ o köşede!
İnsanın hayal gücü neler yapmıyor ya da geçmiş deneyimleri. İstanbul’da bu parkı düşündüğümde Kemal Hoca’nın halsiz, öylece yattığını ve çevresinin neredeyse yas tutan her yaştan insanla çevrili olduğuna karar vermiştim. Öyle değil, Kemal Hoca eski toprak, benimle yaşıt! Öyle dinç, öyle her şeye hâkim ki, doğrusu çevresindekilerin yas tutmadıklarına şaşmamak gerek. Kentin merkezindeki parkta hayat devam ediyor, bu arada Kemal Hoca’nın kolları insanların kendi emekleriyle yaptığı bilekliklerle dolu. Her gelen bilekliğini onun artık iyice zayıflayan bileğine takıp ellerini saygıyla öpüyor. Ve işlerine gidiyorlar.
Yağmur hızını artırıyor, Kemal Hoca’yı hep birlikte kapalı bir mekâna götürüyoruz ve o anlatmaya başlıyor. Bir not, o olayları anlattıkça ben kendimi tuhaf bir biçimde bir Latin Amerika romanında gibi hissediyorum. Bu romanda insanlar bir rahibin desteğiyle darbe sırasında işlenen cinayetler zincirini ortaya çıkarıyorlardı. Bir toplu mezar bulunuyordu. Birden Kemal Hoca bana inadıyla, inanılmaz gözlemleriyle o rahibi anımsatıyor. İnsanlar için ölümü göze alan bir inanmış.
Olay şöyle gelişiyor: 7 Kasım 2016 günü Tunceli Hozat bölgesi Çet Vadisi’nde iki sığınak bombalanıyor. Haberlerde önce herhangi bir ölü sayısı verilmiyor ama bombalamadan kurtulan ve daha sonra ölen bir yaralı kadın, Leyla Arınç sığınakta insanlar olduğunu söylüyor. Kemal Hoca’nın ve Halkın Hukukçularının talepleriyle bombalanan sığınakların aranmasına başlanıyor. Bu aranmaya jandarma, özel harekât ve belediye işçileri eşlik ediyor. Aramalar sırasında küller ve küllerin içinde kemik parçaları bulunuyor, bir de kanlı bir bez parçası, bunlar bir çuvala konuyor ve devlete teslim ediliyor. Kemikler, bombalamadan sonra atılan ne olduğu henüz bilinmeyen bir yakıcı maddeyle yakıldığından kemik iliklerine ulaşmak çok zorlaşıyor. Yani DNA testi yapılması oldukça güç. Ancak iki kişinin DNA testi yapılıyor ve onlar kimsesizler mezarına gömülüyor. Bütün bu işlemler sırasında ikinci bir sığınak bulunuyor ve bu sığınağın çok kısa bir zaman önce bombalandığı meydana çıkıyor. Bölgede bir de bir kuyu var, Kemal Hoca kuyuda donmuş ceset parçalarının olduğunu iddia ediyor, bu durum devletin temsilcilerini kızdırıyor ve kuyuda sadece bok olduğu söylenip konu kapatılıyor. Kemal Hoca hayatı boyunca toprakla haşır neşir olmuş biri, toprağın ve suların dilinden anlıyor ama kimselere kabul ettiremiyor. O kuyuda cesetler var!
Bütün bunlar Halkın Hukukçuları tarafından tespit ediliyor. Sonuçta kül ve kemik parçaları dolu çuvallar Ankara’ya gidiyor, kemikleri talep eden kişilerden kan örnekleri alınıyor. Sığınakta 11 kişi olduğu ve öldükleri resmi olarak kabul ediliyor ve haberlere geçiyor. Şimdi Kemal Hoca, DNA testi yapılamayan bu kemikleri ve külleri talep ediyor. Çok net şunu söylüyor: “O 11 ÇOCUK BENİM ÇOCUKLARIM, KÜLLERİNİ VE KEMİKLERİNİ İSTİ- YORUM!
13 çocuğu var
Kemal Hoca’nın gerçekte 13 çocuğu var. Kızı Beyhan işinden çıkmış, babasıyla annesine şefkatle bakıyor, çünkü baba ölüm orucunda, annesi kemik kanseri, terapi görüyor. Sadece Beyhan mı? Kemal Hoca’nın çevresinde öyle yiğit, şefkatli kadınlar var ki… Onlardan biri ayakları ıslanan Kemal Hoca’nın çoraplarını değiştirirken artık ben gözyaşlarımı tutamıyorum.
Pek çok soru var aklımda, “Neden bu kemiklerin ve küllerin bir mezara gömülmesi bu kadar önem taşıyor, dağlarda kalabilirler” sorularımdan biri bu ama Tunceli coğrafyasını düşündüğümde bu sorunun yanıtı kendiliğinden geliyor. Tunceli bölgesi Alevi geleneğinin en yoğun yaşandığı bir coğrafya, Türkiye’nin hiçbir yerinde bu kadar çok yatır ve ziyaret yeri yok. Ölüler onlar için kutsal! Hele de çocuklar ve gençler. Onların mutlaka bir mezarları olmalı, sessizce dua edilen ve fısıltıyla konuşulan bir mezar! Üstelik Kemal Hoca, onlar için bir anıt yaptırmayı düşünüyor. Gelip geçenin birbirine göstereceği ve “orada 11 genç insan sessizce yatıyor ve bize bir şeyler söylüyor” diyeceği bir anıt. Kemal Hoca bunu istiyor!
Çarşamba umudu
Şimdi durum ne? Hukukçular, verilen sözün yerine getirilmesi ve Ankara’ya giden küllerin ve kemiklerin en geç çarşamba günü Kemal Hoca’ya teslim edilmesini bekliyorlar. Kemal Hoca da bekliyor, ayakları tutmasa da, bilekliklerle dolu bilekleri gün geçtikçe erise de o inatla 11 çocuğun babası olmaya devam ediyor.
Ben usuldan ayrılıyorum, benim Tunceli’nin cesur ve kendine güvenli kadınlarının yanına gitmem gerek. Duyduğuma göre bir kadın dayanışmasını sergileyen “Uzakta Arama” filmini sevmişler, “Yaşasın Kadın Dayanışması” diye hem kendilerini hem de filmdeki dayanışmayı alkışlamışlar.
Teşekkürler Uçak Süpürge, Teşekkürler KAMER ve teşekkürler Tunceli, her zaman dimdik ayaktasınız! Kemal Hoca da sizlere selam söyledi.
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!