Tennessee Williams ve sinema

Amerikan sinemasına saygınlığını sağlayan filmlerin içinde Tennessee Williams’ın dünyası ayrımsanacak bir yer kaplar. ABD’nin en tanınmış oyun yazarı ve senaristi olan Willams, sinemaya sık sık uyarlanan o derin, karmaşık karakterleri ustalıkla yaratmıştır. Çağdaş Amerikan dramaturgları arasında o eserleri tiyatrodan sinemaya en çok aktarılan yazardır.

Yayınlanma: 08.01.2021 - 10:53
Abone Ol google-news

Amerikan sinemasına saygınlığını sağlayan filmlerin içinde Tennessee Williams’ın dünyası ayrımsanacak bir yer kaplar. Çünkü ABD’nin en tanınmış oyun yazarı ve senaristi olan Willams, sinemaya sık sık uyarlanan  o derin, karmaşık karakterleri ustalıkla yarattı. Yazarın özellikle diyalogları büyüleyiciydir. Bu diyaloglar sinemaya çok etkili duygular, görüntüler sağladı. Beyaz perdeye uyarlanan en düz algılanabilecek yapıtları bile Williams’ın özgün ve unutulmaz karakterler yazmasından ötürü her zaman ilgi çekti. O güneyliydi. Amerika’nın paralayıcı çelişkileri, yoksulluğu, yargı dolu azarları unutulmaz yerlerini alıp klasikleştiler.

The Glass Menagerie (Sırça Köşk/1950)

Tennesseee Williams, 26 Mart 1911’de Columbus Missouri’de doğdu. İlk oyunlarını Missouri ve Washington üniversitelerinde okurken yazdı. Büyük ekonomik bunalım sırasında St. Louis’de bir ayakkabı fabrikasında çalışırken de yazmayı sürdürdü. Sonraki yıllar Iowa Üniversitesi’nde oyun yazarlığı dersi verdi ve 1938’de buradan mezun oldu. Tiyatrolarda yer göstericiliği yaptı, Hollywood’da senaryolar üretti. Büyük ekonomik kriz genç yazarı insanların dünyası ile daha iç içe soktu. Kapitalizmin ödün vermez duruşu, baş eğmiş tabakayı ve ordan vuran doyumsuzluğun, mutsuzluğun yansımalarını güçlü bir kalemle yazıp durdu. Willams, The Glass Menagerie (Sırça Köşk/1944) oyunu ile hemen dikkat çekti.

A Streetcar Named Desire ( İhtiras Tramvayı)

İkinci ve asıl üne Pulitzer ödülü kazanan A Streetcar Named Desire ( İhtiras Tramvayı) ile ulaştı. Çağdaş Amerikan dramaturgları arasında o eserleri tiyatrodan sinemaya en çok aktarılan yazar oldu. Williams’ın sinemaya uyarlanan ilk oyunu Sırça Köşk (1950/Irving Rapper) idi. Senaryosunu yazarın oluşturduğu Sırça Köşk, St. Louis’nin bir kenar mahallesinde artık yaşlanmakta olan ve bir yandan da geçmişin düşleriyle çevrili anne Amanda (Gertrude Lawrence) ve onun sakat kızı Laura’nın (Jane Wyman) öyküsüydü. Alttan alta neredeyse bir şeyler olmuyormuş gibi işlenen konu Laura’nın yaşantısının salt bir laf kalabalığndan ibaret olmadığını izleyiciye aktardı. Williams’ın gerçek annesi Sırça Köşk’teki anneye kaynak oldu. Yazara göre çok sevdiği annesi dikiş tutturamamış Güneyli bir prensesti. Babası ise pek kibar olmayan bir davulcuydu. Tam Sırça Köşk’teki gibi bir babaydı, fahişelere, ucuz kadınlara düşkün, evinden hep uzaklarda olan, sorumsuzca izini kaybettiren bir babaydı.

Pulitzer ödüllü İhtiras Tramvayı’nı önce Broadway’de sahneye koyan Elia Kazan oyunu 1951’de sinemaya uyarladı. Mississipi’de her anlamda artık önemini yitirmiş yalnız bir kadın olan öğretmen Blanche Du Bois (Vivien Leigh) New Orleans’a gelir. Tek yakını olan kızkardeşi Stella'nın (Kim Hunter) yanına sığınır. Blanche’ın varlığı karı-kocanın ilişkisini etkiler. Kaba saba koca Kowalski (Marlon Brando) Blanche’a düşman kesilir. Bu düşmanlık yazarın sağlam öyküsünün omurgasını oluşturur. İhtiras Tramvayı 1951’de dört Oscar ödülü aldı: Vivien Leigh (en iyi kadın oyuncu), Kim Hunter (en iyi yardımcı kadın oyuncu), Karl Malden (en iyi yardımcı erkek oyuncu),en iyi sanat yönetimi.

Tennessee Williams bu oyundaki karakterleri için şu sözleri söylemişti: “Dramatik bir kişilikte kesinlikle alışılmadık bir yan bırakılmalı. Dostoyevski’nin Budala diye nitelenen Prens Mişkin için söylediklerini hatırlayın. Prens, sıradan insanlar için önemli sayılmamalı, gizemli kalmalı, anlaşılır olmamalı”. Elia Kazan ise “Blanche Du Bois, Tennessee’nin ta kendisiydi. Blanche onun cellatı olacak Kowalski’nin evinin içine girer. Oyunun tüm derinliği işte bu noktada saklıdır. Kowalski sert, kaba, sadist biridir ama aynı zamanda olağanüstü çekicidir. Blanche ise onun bitişini getirecek bu hayvani varlığı sevecenlikle, istekle caymadan kucaklar” demişti.

The Rose Tattoo (Dövme Gül)

Yazar, The Rose Tattoo’da (Dövme Gül) çok gerçekçi bir İtalyan ortmanını anlattı. Oyunu sinemaya uyarlayan (1955) Daniel Mann, bu sıradan, canlı kişilikleri sergiledi. Filme gerçeklik kazandıran baş karakter güçlü İtalyan oyuncu Anna Magnani idi. Kocasına her koşulda sadık kalmış dul Sinyora rolünde etkileyiciydi. Mann durağan sayılabilecek durumları  devinimle yönetti. Magnani, tıpkı Leigh gibi Sinyora rolü ile 1955’in en iyi kadın oyuncu Oscar’ını aldı. Film ayrıca görüntü, sanat yönetimi ödüllerini de aldı.

Baby Doll (Taş Bebek)

Elia Kazan’ın 1956’da sinemaya uyarladığı ikinci Williams yapıtı Baby Doll’dı (Taş Bebek). Karakterlerin mizah yüklü kimi anıları dışında Taş Bebek tümüyle Güney’in kirli, gri, kapalı, kötümser atmosferinde geçer. Tüm bu ortamda alttan alta büyüyen bir yozlaşma egemendir. Olaylar evli karı-koca (Carroll Baker, Karl Malden) ve genç kadını baştan çıkarmaya çalışan pamuk deposu sahibi (Eli Wallach) arasında gelişir.

Kazan, Williams’ın onunla birlikte Güney’e gelmesini önermişti. Williams’ın Kazan’a yanıtı şöyle oldu: “Bu insanlar beni kovdular. Onların bana karşı davranışları yüzünden ben Güney’i terk ettim. Eşcinselleri asla kabul etmiyorlar. Ben yeniden aşağılanmak, hakarete uğramak istemiyorum”.

Cat on a Hot Tin Roof (Kızgın Damdaki Kedi/1958)

Richard Brooks’un çektiği Cat on a Hot Tin Roof (Kızgın Damdaki Kedi/1958) yoğun bir filmdi. Eşcinsellik yerine cinsel itiler dolaylı olarak işlenmişti. Güneyli büyük çiftlik sahibi bir ailede yüzeysel ilişkileri sürdürmek için söylenen duygusal yalanları Brooks ustaca yönetti. Paul Newman, Elizabeth Taylor, Burl Ives yetkin performanslar sergilediler.

Suddenly Last Summer (Geçen Yaz Birdenbire)

Joseph L. Mankiewicz, Williams’ın Suddenly Last Summer’ını (Geçen Yaz Birdenbire) 1959’da sinemaya aktardı. Eşcinsellik, saldırganlık, şiddetle ilgili olan oyunun filmdeki şiddet  öğesi oldukça yumuşatılmıştı. Anne (Katharine Hepburn) eşcinsel oğluna sürekli destek vermiştir. Annesi ona yardım edebilecek yaşı geçince oğul, güzel kuzininden (Elizabeth Taylor) yardım ister. Olayların gidişini izleyen psikiyatristi Montgomery Clift yorumladı.

The Roman Spring of Mrs. Stone (Bayan Stone’un Roma Baharı)

Tennessee Williams’ın romanından sinemaya aktarılan The Roman Spring of Mrs. Stone’u (Bayan Stone’un Roma Baharı) 1962’de Jose Quintero yönetti. İhtiras Tramvayı’nda Blanche Du Bois rolündeki Vivien Leigh, orta yaşlı, dul, kötümser, ünü yitmekte olan bir film yıldızıdır. Yalnızlığa gömülmüş, özgüvenini yitirmiş Bayan Stone kocasının ani ölümü nedeniyle sinema dünyasını geride bırakarak Roma’ya gelir. Roma’da zengin kadın avcısı bir jigolonun (Warren Beatty) tuzağına düşer. Leigh, güçlü bir dışavurumla Bayan Stone’u yorumlar.

The Night of the Iguana (Iguana Gecesi/1964)

John Huston’ın yönettiği The Night of the Iguana’da (İguana Gecesi/1964) Richard Burton, Deborah Kerr, Ava Gardner zor, karmaşık rollerde olağanüstü bir oyunculuk sundular. Huston, yaratıcı, dinamik bir anlatımla Williams’ın felsefi ipuçlarını yitirmeden filmi yönetti. Delilik sınırına yaklaşan Papaz Shannon’da Burton etkileyicidir. Ava Gardner, dünyevi hazların, tensel tutkuların peşindeki Maxine’de büyüleyicidir.  İdealleri için yaşayan, içine dönük  ressam Hannah rolünde Deborah Kerr çok başarılıdır.

Pek çok yönetmeni çekim alanına alan Tennessee Williams edebiyat değeri asla yadsınamaz bir yazardır. Onun unutulmaz, yetkin yapıtları çok sayıda dile çevrildi, bir çok ülkede sahnelendi. Williams yazarlığı süresince kendi yolunu izledi, kimseyi eleştirip düzeltmeye çalışmadı. Onun amacı yaşama, acılara, sevinçlere, horlanmalara, kırgınlıklara yani insana sadık kalmaktı. “Yaşamayı sürdürürüz işte hepimiz. Elbette elimizden geldiğince” demişti. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler