Telaferli Türkmen Ahmet Rıza: Irak'tan ders alsınlar

IŞİD, Telafer’i ele geçirince Kerbela’ya göçen Ahmet Rıza, “Suriye halkı Irak’tan ders almadığı için bu halde. Bütün milletlere, Türkiye’ye de söylüyorum, emperyalistlerin sözlerine uymasınlar” diyor

Telaferli Türkmen Ahmet Rıza: Irak'tan ders alsınlar
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.02.2017 - 19:19

Ahmet Rıza, Irak’ın Telafer Türkmenlerinden. Kendisi ozan. Hem kendi deyişlerini hem de yöresine ve Kerkük’e ait türküleri yöresel ağızla çalıp söylüyor. Biz onu Aytekin Özen’in sahnelediği Pir Sultan oyunu sayesinde tanıdık. 2014 yılında IŞİD, Telafer’i işgal ettiğinde o da pek çok Telafer’li Türkmen gibi göçünü yükledi. Kerbela’ya doğru yola çıktı. Ahmet Rıza, aslında kendilerinin huzurunun IŞİD’den çok önce ABD’nin Irak’ı işgaliyle kaçtığını belirterek, “ABD Irak’ı parçalamasaydı El kaide ve IŞİD de doğmazdı” diyor.

-Kendinizi nasıl tanıtmak istersiniz?

Telaferli Alevi Türkmenim. Telafer’de âşıklık, ozanlık yapıyordum. Türkiye’ye ilk kez 2003’te gezmek için gelmiştim. Mehmet Özbek Hoca ile tanıştım. Hemen beni sahneye çıkardı. Üç türkü okudum. Ondan sonra beni tanıyanlar sürekli istek yaptılar, ben de bu istekler üzerine sürekli gidip geldim. Bir sefer geldiğimde İstanbul’da iki yıl kaldım. Oturma izni alamayınca Telafer’e döndüm.

-Telafer’de sizin rahatınız ne zaman bozuldu?

Bizim Körfez Savaşı’ndan beri rahatımız yoktu aslında. Ama IŞİD gelince Telafer mahvoldu. Biz de yerimizden yurdumuzdan olduk. Sürgüne gittik.

-IŞİD’in Telafer’e gelişini nasıl haber aldınız?

Biz Körfez Savaşı’ndan beri artık yurdumuzu kısa aralıklı da olsa sık sık terk edip sonra geri geliyorduk. ABD bombalama yapacağı zaman haber veriyordu, “İki üç gün çıkın, biz operasyon yaptıktan sonra tekrar gelirsiniz” diyordu. Biz de çıkıyorduk, sonra geri geliyorduk. IŞİD geldiğinde de öyle olacak sandık. Bir süre kenti terk edip sonra geliriz sandık. Ama öyle olmadı. 2014’ün Haziran ayının 18’inden beri sürgünüz. Evimizden, orada kalan yakınlarımızdan, komşularımızdan haber alamıyoruz.

-Onlar niye Telafer’de kaldılar?

Kalanlar çoğunlukla Sünniydi. “IŞİD, bize bir şey yapmaz” diye düşünüyorlardı. Aleviler ve Şiiler ise kenti tümüyle terk etti. Çünkü biz onların hedefiydik. IŞİD’den önce de El Kaide vardı, onlar da Alevilerden ve Şiilerden nefret ediyordu. Kalanlar da IŞİD’in gerçek yüzünü görünce pişman oldu, sonra tek tek başladılar kaçmaya. Kalanlardan şu ana kadar haber alamadık. Biz Kerbela’ya gittik. Kerbela’nın daha güvenli olacağını düşündük. Orada Hüseyniye’ler var. Dergâh gibi mekânlar bunlar. Ziyarete gelenler için yapılmıştır. Biz bu Hüseyniye denilen yerlerde kalıyoruz topluca.

-Saddam döneminde durumunuz nasıldı? Huzurunuz var mıydı?

Saddam zalim bir insandı ama bugünküler kadar zalim değildi. Irak halkı eminim Saddam dönemini mumla arıyordur. Ben arıyorum mesela. ABD geldi halkı kandırdı, “Size demokrasi getireceğiz, Saddam gibi zalimden kurtaracağız” dedi ama onun derdi Irak’ı işgal etmekmiş. ABD geldiğinden beri biz huzur yüzü görmedik. Ardından da El Kaide ve IŞİD gibi örgütleri soktular. Onlar getirdi. Saddam döneminde bu örgütler yoktu.

-Irak halkı olarak sizin geçmişte yaşadıklarınızı bugün Suriye halkı yaşıyor. Onlara bir mesajınız var mı?

Ben sadece Suriyelilere değil bütün milletlere, Türkiye’ye de söylüyorum, yabancıların, emperyalistlerin sözüne uymasınlar. El atına binen tez iner. Elin sözüne uyanların sonradan bizim gibi başına neler geleceğini görsünler. Bizim çektiğimiz gördükleri halde Suriye de aynı hataya düştü. Ders almadı.

Onlar sadece zincirle dövünüyor

-Kerbela’da ne işle uğraşıyorsun?

Hiç. Boşta geziyorum. Çünkü ben bir ozanım, saz çalar deyiş ya da türkü söylerim. Kerbela Şii bölgesi ve orada bu işin alıcısı yok. Müzik yok. Onlar sadece zincirle “Ya Hüseyin” diye dövünüyorlar. Kurban olayım İmam Hüseyin’e ama bizim geleneğimiz öyle değil.

Türkiye sınırındaki dram: Her gün birer birer ölüyorlar

-Siz Alevisiniz, Şiilerle bir sorununuz oluyor mu? Size namaz kılın diye baskı yapıyorlar mı mesela?

Yok olmuyor. Şii bölgesindeki Araplar Aleviliği fazla tanımıyor, onlar da bizi Şii zannediyor. Ne yapalım? Oruç tutmayana, namaz kılmayana bir baskı uygulamıyorlar.

-Telafer’in sosyal dokusu nasıl, Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii, Alevi dağılımı nasıldır?

Telafer’de Arap ve Kürt yoktur. Tümüyle Türkmen elidir. Yüzde 50’si Alevi, geri kalan yüzde 50 de Sünni ve Şii’dir. Aleviler de süreç içinde yavaş yavaş Şiileşiyor. Kimisi hemen bir iki sözle aslını inkâr edip kanabiliyor. Ama yine de Alevi nüfus fazladır. Alevi ile Şii arasında pek bir fark görmüyorlar. Şii sadece namaz kılıyor. Diğer konularda aynı diye dönüş olabiliyor.

-Türkiye’deki Alevilerle aranızda bir fark var mı?

Aslında yok. Bizde de eskiden cem yapılır, semah dönülürmüş. Dedeler varmış. Ama zamanla cemler yapılmaz olmuş, semah kalkmış ama saz çalıp deyiş söyleme geleneği hâlâ var.

-Türkiye sizi kurtarmak için bir girişimde bulunmadı mı?

Yok bulunmadı. Sadece Suriye’deki Türkmenleri aldı, bizi almadı. Benim akrabam var şu anda Türkiye ile Suriye sınırında iki aydır bekliyor. Ne geri dönebiliyorlar ne Türkiye’ye girebiliyorlar. Ortada kalmışlar, her gün de içlerinden hastalar, yaşlılar birer birer ölüyorlar.

-Telafer’de tarihi eserler ne durumda?

Hepsi yıkılmış. Ne 1300 senelik Telafer Kalesi kalmış ne Hz.Yunus’un türbesi? Ne de Hz. Ali’nin amcası Saad’ın türbesi. Hepsini bombayla havaya uçurmuşlar. IŞİD tarihi eserlere ve türbelere düşman. Bunların amacı harap etmek.

IŞİD’lilerin yüz metre

-Telafer’i boşalttığınızda Kerbela’ya nasıl gittiniz? Arada 700 km gibi bir mesafe var.

Ben de hâlâ o kadar mesafeyi nasıl gittik diye düşünüyorum. Ben gitmeyi önce pek düşünmedim. Biz birkaç akrabamla kaldık. Bir de baktık kent boşaldı. Artık biz de gitmemiz gerektiğini anladık. Önce Sincar’a gittik. Sincar, Telafer’in batısında Suriye sınırında. Üç yüz bin kişi öğlenden başladı çıkmaya geceye kadar kent boşaldı. Ama nereye gideceğimizi bilmiyorduk. Hiç eşya almadık yanımıza. Herkes diyordu ki, “Bugün çıkalım birkaç gün sonra geliriz.”

Herkes IŞİD’in Telafer’de kalıcı olmayacağını sanıyordu. Kimi yayan, kimi kamyonlara doluştu. Sincar’da 32 gün kaldık. Bazıları güneye doğru indi. Sincar’ın etrafındaki Ezidi dostlarımın evlerinde kaldım. Baktım Sincar bölgesinde de kimse kalmadı, herkes gidiyor. Ablalarım, kardeşlerim benim ağzıma bakıyor. 360 kişi benim kararımı bekliyor. Ne söylesem onu yapacaklar. Artık IŞİD’in yurdumuzdan çıkacağına dair ümit kesilince biz de güneye indik. Kerbela’ya doğru yola çıktık. IŞİD’in 100 metre ötesinden geçiyoruz.

Onların kontrol noktası var. Ama bize bir şey yapmadılar. Geçişimize izin verdiler. Hayret ettik. Ya bir anlaşma var ya da bizim gitmemizi istiyorlardı. İsteseler hepimizi öldürürlerdi. Çünkü bizim elimiz boş, onlar silahlı. Kürt bölgesine geçtik orada bir gece kaldık. İkinci gün Kerbela’ya doğru gittik. Bizi orada karşılıyorlar. Bağdat’a geçtin mi tamam. Sanki ananın kucağına gidiyorsun. Herkes kolumuzdan çekiyor, “Gelin size ev verelim, yemek verelim”, öteki aynı şekilde çekiştiriyor. Çok güzel karşıladılar bizi. Biz Bağdat’a gitmek istemedik, Kerbela’ya gittik. 2014’ten beri oradayız.

Ben bir yuvasız kuşam

-Telafer’in kendine özgü türküleri var mı?      

Şems-i kamer nergizi

Sallanır bağ içinde

Hani benim sevdiğim

Yoktur onlar içinde

 

Ağaç başında kuşam

Korkaram yere düşem

Hum kuşlar yuvalıdır

Ben bir yuvasız kuşam

 

Karadır kaşın ördek

Yeşildir başın ördek

İki gittin bir geldin

Hani yoldaşın ördek

Şemsi Kamer Telafer’de bir ziyaret yeridir. Orada vakti zamanında iki kız görmüşler. Bunlar bir görünüp bir yok oluyorlar. Hacılara, hocalara danışıyorlar, onlar da “bu iki kız ermiş” diyorlar. Orayı bir ziyaret yapıyorlar. Oranın da adını ay ve güneş anlamında Şemsi Kamer yapıyorlar.

Kamyon şoförlerine kaset sipariş ederdik

-Tiyatro maceranız nasıl başladı?

Bizim Kerküklü bir hoca var, Prof. Dr. Suphi Saatçi. İstanbul’a geldiğimde yanına gidip gelirim. Bana sohbet sırasında Leyla Ünver’den söz etti. “Sizi tanıştırayım” dedi. Birkaç gün sonra aradı Leyla Hanım’ın AKM’de konseri varmış. Ben de AKM’ye gidip kuliste kendisiyle tanıştım. Bir süre telefonla görüştük. Leyal Ünver birgün beni aradı, “bir tiyatro oyunu var rol alır mısın” diye sordu. Oyunun adı Pir Sultan. Ben deyişlerini çalış söylediğim Pir Sultan oyununda nasıl oynamam. Bayılırım.

-Pir Sultan’ı Telafer’dekiler biliyor mu?

Bilmez mi? Biz Pir Sultan, Şah Hatayi, Dedemoğlu deyişleriyle büyüdük. Biz Türkiye’deki eski ozanları değil yenilerini de tanırız. Ben 1985’te saz çalmaya başladım. Arif Sağ, Musa Eroğlu, Muhlis Akarsu, Yavuz Top’u dinleyerek sazı onlar gibi çalıp söyledik. Telafer’e gelen Türkiye’den gelen kamyon şoförlerine kaset sipariş ederdik. Kamyonlar bizim oraya buğday, arpa getirir kaçak mazot alıp dönerlerdi. Biz de onlara Sabahat Akkiraz, Âşık Mahzuni, Ali Ekber Çiçek gibi sanatçıların kasetlerini sipariş ederdik. Alır getirirlerdi. Biz Türkiye’deki bütün sanatçıları biliriz.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler