Stephen Grosz’dan “İncelenen Hayatlar”
“İncelenen Hayatlar”, ABD’li psikiyatr Stephen Grosz’un çalıştığı vakalardan bir seçki. Her biri öykü ve kısa roman tadındaki bu hikâyeler, Grosz’un anlama, dinleme ve anlaşılma üzerine kurduğu yapıyı özetliyor.
Takıldığımız eşikler, tosladığımız duvarlar
Psikolog ve psikiyatrların (şimdilerde “danışan” denilen) hastalarıyla paylaştıklarının yayımlanması ya da ortalıkta gezinmesi hep tartışma konusuydu. Aslında bunların da bir öykü olduğu, bir yerde öyle kabul edilmesi gerektiği de düşünülebilir. ABD’nin ünlü psikiyatrlarından Stephen Grosz da aynı görüşteymiş ki İncelenen Hayatlar adlı kitabında hastalarının öykülerine (elbette isimleri değiştirerek) yer vermiş.
ÖVGÜ YERİNE ÖZENLİ BİR DİKKAT
Grosz, hastalarıyla uzun soluklu konuşmalarında hep anlama ve anlaşılma çabasını öne almış. Basit ama zor olan; dinleme üzerine kurulan görüşmeler, Grosz ve hastaları arasındaki bağı da güçlendirmiş. Grosz bu konuşma, anlama ve dinleme sürecini “hayatın olağan bir parçası” diye tanımlıyor. Bu süreç aynı zamanda sözcüklerin arasındaki boşlukları dinlemeyi ve anlamayı da içeriyor.
Grosz, çok uzun zamandır psikanalistlik yapmasına karşın tecrübenin kibrine kapılmış görünmüyor. Yani nereden nereye geldiğinin bilincinde. Çalıştığı vakalardaki insanların birbirinden ne kadar farklı olduğunu anlaması epey vaktini almış. Terapi yatağına işin esprisi olarak ve psikanalizin doğası gereği ilkin kendisini yatırıyor. Çaylaklık döneminde yaşadığı zorlukları bir bir sıralıyor. Başlangıç onun için hayli sarsıcıymış çünkü neredeyse en ağır vakalarla yola çıkmış: İntihara eğilimli kişiler, bulimialılar, kronik depresyonlular…
Öykülerini anlatarak yaşamını anlamlı kılmaya uğraşmaları bir yana, bu vakalar karmaşık sokaklara dalarak çözüm imkânını zaman zaman tehlikeye atmış. Öyküsünü anlatamayanlar da öfkesini ve kafa karışıklığını yansıtarak rahatlamış. Kısacası kimi öyküsünü anlatmış kimi öyküsünün kendisini anlatmasına izin vermiş.
Tabii işin içine kaçınılmaz olarak rüyalar da giriyor, zeki çocukların zekâsının övülmesiyle nasıl özgüven kaybına uğrayıp en basit problemleri çözmede zorlanışı da. Grosz, özellikle ikinci vakada çok kilit bir yere dokunuyor: Övgü yerine özenli bir dikkat.
Grosz’un uğraştığı vakaların en önemlilerinden biri de patolojik yalancılar. “Başkalarını kontrol etmek için mi yoksa yetersizliğini gidermek için mi yalan söylüyorlar?” Grosz, terapiler dışında da bu soruya kafa yoruyor. İlginç biçimde gerçeklik duygusunun zayıflaması ve yalan arasında alttan alta bağlantılar kurabileceğimiz olaylar da sıralıyor yazar. Örneğin kocasının kendisini aldattığını düşünen bir kadının, buna uygun bir ortam kurgulayıp ardından ona inanması ve terapide bunları gerçekmiş gibi anlatması. Adeta kötü bir şaka!
Grosz bir sürü gerçeği samimiyetle ortaya koyarken ara sıra mola verip lafı kendine (ve genel olarak psikiyatrlara) getiriyor; “bir psikanalistin hayatı boyunca başarısızlıkla mücadele ettiği sorununu, hastasının çözmesine yardımcı olması alışılmadık bir şey değildir” diyor.
“TUR REHBERİ”
Grosz’un kitaba aldığı vakalar, aslına bakılırsa “kurgulansa ancak bu kadar olur” denecek türden. İnce ayrım, bunların gerçek oluşu. Grosz’un bir psikiyatr ve anlattıklarının da hastalarına ait olduğunu bir an unutsak bunlar bize hayli iyi oluşturulmuş kısa ve psikolojik derinliği bulunan öyküler gibi gelebilir. Hatta Grosz’un bölümlere ayırışından yola çıkıp bunları tematik öyküler şeklinde de algılayabiliriz.
Az önce bahsi geçen psikolojik derinliğe, bir olay üzerine söylediği şu söz örnek gösterilebilir: “Acil durumlarda bile -belki özellikle acil durumlarda- bizi tam olarak nereye götüreceğini bilmediğimiz bir çıkışı istemeyiz. Hemen eklemek isterim ki hasta da olsak psikanalist de böyledir bu.”
Grosz’un uğraştığı vakalar, üç aşağı beş yukarı pek çok psikiyatrın elinden geçmiştir. Fakat önemli olan, bunların kâğıda dökülmesi belki de. Dahası onun ulaştığı sonuçların yazılıp çizilmesi. Buyurun bir tane daha: “Unutulmuş bir şey olmaktansa bir şey kaybetmiş olmak daha iyiydi.” Bu ve buna benzer cümleler, Grosz’un bilmeceler ve onları çözmeye adanmış yaşamından birer parça. Kitaptaki bilmecevari belirlemelerin en babalarından biri de şu: “Psikanalistler, geçmişin şimdiki zamanda yaşadığını işaret etmekten hoşlanır. Ama gelecek de şimdiki zamanda yaşıyordur. Gelecek, gitmekte olduğumuz bir yer değil, şu an zihnimizde olan bir düşüncedir. Onu biz yaratıyoruzdur, karşılığında o da bizi yaratır. Gelecek, şimdiki zamanımızı şekillendiren bir fantezidir.” Buradan bakınca Grosz’un kendini bazen bir “tur rehberi” gibi hissetmesine şaşmamalı. Açıktan olmasa da kitapta, “Psikiyatr ve psikologlar yükünü nasıl hafifletir?” sorusunun yanıtlarına dair ipuçları da var.
Grosz’un kitaba aldığı vakalara bakınca İncelenen Hayatlar’da, hemen hepimizin takıldığı eşiklerin ve tosladığı duvarların hayatımızı nasıl tepetaklak edilebileceği anlatılıyor. İster eşik olsun ister duvar, her iki durumda da kendi kendimize çözmekte zorlandığımız bir sorun yumağı beliriyor. O zaman da devreye Grosz gibi bilmece meraklıları giriyor.
alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr
İncelenen Hayatlar/ Stephen Grosz/ Çeviren: Begüm Kovulmaz/ Yapı Kredi Yayınları/ 200 s.
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İki ünlü markanın balları sahte çıktı!
- 'Üs bölgesi' kamera görüntüleri ortaya çıktı
- Atatürk 'sticker'ına basan kişiyi uçarak dövdü
- 'Sessiz katil' konusunda önemli uyarılar
- Yazarımız Meydan'dan, Acemoğlu'na 'Atatürk' yanıtı
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- 'Alnı secdeye düşenlerin iktidarında...'
- Bahçeli'nin videosu neye işaret ediyor?