‘Siz kim, biz kim? Kardeşiz hepimiz’

Emrah Eren’in uyarladığı ve yönettiği ‘Kıran Resimleri’ Maraş katliamını 9 ayrı öykü ile anlatıyor.

‘Siz kim, biz kim? Kardeşiz hepimiz’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 27.12.2016 - 20:32

İnci Aral’ın “Kıran Resimleri”nden yola çıkılarak sahnelenen oyun; Şerife, Zeycan, Elif, Kevser, Saliha, Özdemir, Sultan, Ökkeş ve Güher’in ve daha adını bilmediğimiz nicelerinin acı dolu öyküsü... 12,13, 20, 21, 27 Ocak’ta Müşfik Kenter Sahnesi’nde izlenebilir.

Salon kalabalık, hemen hemen hiç boş koltuk kalmamış. Yerime doğru ilerliyor bir yandan da sahneye bakıyorum. Sahnede kocaman bir davul... Arkasında orkestra... Büyük davulun etrafında davullar, sayıyorum dokuz tane... Oyuncular yavaş yavaş yerlerini alıyor, her birine bir davul... Oyunu seyrettikten sonra anlıyorum ki dile gelmenin yetmediği anlar çoğunluktaydı. Yani salonda kaç seyirci varsa o kadar karşılığı var davul imgesinin.

Sonra mı? O zaman, o acıların yaşandığı zaman nasıl uzun bir sessizlik olduysa, nasıl herkes sustuysa işte öyle bir sessizlik... Aralık 1978 ‘Maraş Katliamı’nda yaşanan acılar... Dokuz hikâye... Şerife, Zeycan, Elif, Kevser, Saliha, Özdemir, Sultan, Ökkeş ve Güher’in öyküsü ve daha adını bilmediğimiz niceleri... Yüzlerce kişinin yakıldığı, çocuklarının gözü önünde katledilen anneler, babalar... Öldürülen bebekler... Canlandırılan acıları seyrettikçe deyim yerindeyse kanım donuyor... Dil, ezgiler, kelimeler yetersiz kalıyor... Gözümde yaş, boğazımda bir yumruk, sessiz bir çığlık atıyorum.

Bakırköy Belediye Tiyatroları’nda sahnelenen İnci Aral’ın “Kıran Resimleri” kitabından yola çıkarak uyarlanan oyunun yönetmenliğini Emrah Eren üstleniyor.

İnci Aral, “Maraş Katliamı”ndan bir yıl sonra bölgeye gidiyor ve katliamdan sağ kurtulup, civar köylere sığınan tanıklarla söyleşiler yapıyor. Bunların ışığında kurmacaya aktardığı “Kıran Resimleri”, resmi tarihin kaydetmediği bu karanlık günleri “insan”ın odağında anlatan dokuz öyküden oluşan bir öykü kitabı...

Eren, yaklaşık beş yıl önce “Kıran Resimleri” üzerine yazılmış bir yazıyla karşılaşmış, “Yazılmış bir kurmaca eserin olması çok ilgimi çekti. Hemen alıp okumak istedim, o yıllarda yeni baskısı olmadığı için kitaba ulaşmam da biraz zahmetli oldu. Ancak okur okumaz deyim yerindeyse çarpıldım. Sonrası uykusuzluk” diyor.

Bu eser sahnede dile gelse nasıl olur, uyarlayabilir miyim, nasıl sahnelenir gibi benzeri soruları kendine sorar olmuş Eren. “Dört yılın sonunda, usta yazar İnci Aral’ın da onayından geçerek tamamladığım uyarlama elimdeydi artık. Sonrası ise prodüksiyon süreci” diyor Eren.

Düğünlerini, cenazelerini, yoksulluklarını ve umutlarını paylaşan insanların, kışkırtmayla kan dökecek, komşusunu yakacak hale getirildiği bu korkunç olayın birebir ya da dolaylı olarak etkilediği dokuz “insan”... Aral, insan aklına sığmayan bu dayanılmaz vahşeti yaşayanları, neden kurban seçildiğini bile anlayamadan hayatları cehenneme dönenleri edebiyat yoluyla toplumsal belleğe kaydetmiş.

Neredeyse bir soykırım provası haline dönüşen katliam, taraflardan ve resmi tarihten bağımsız olarak, daha önce sahne üzerinde dillendirilmemiş anlatılar yoluyla, “insan”ı odağa alan bir “iyileşme fikri”nin hassasiyeti içinde sahnelenmiş.

Eren, “Aral, katliamdan bir yıl sonra bölgeye giderek mağdurlar ve yakınlarıyla yaptığı röportajların kaydını bile isteye tutmamış. Kulağında kalan sesleri nakşetmiş eserine... Ziyareti sonrası okuduğu 40 bin sayfa tutan duruşma tutanaklarını ve dinlediği kayıtları bize anlattığı zaman donup kaldık. Belgesel karşılıkları var birçok hikâyenin ancak hangi gerçek, hangi öykünün hangi anında, o sanırım İnci Hanım’da saklı” diyor.

Eren’in oyunda tek önemsediği şey öfkenin aklın önüne geçmemesi olmuş, “Sağduyuyu hiçbir zaman elden bırakmadık. Sorular sorduk ama yanıtlarını bilemedik, olayın ve insanların anısına duyduğumuz saygıyı ilk günden son güne kadar taşıdık. Asla yaşanan şiddetin pornografisine yönelik çalışmadık. Seyirciye bıraktığımız alanlara müdahale etmedik. Yürüdüğümüz yolun temel taşları bunlardan mürekkep diyebilirim.”

Oyunda Şerife karakterini canlandıran Defne Şener Günay’ın sahnedeki gerçekçiliği ve performansı ayakta alkışlanmaya değerdi. Karakterin içinde bulunduğu ruh durumunu, duygudan duyguya geçiş sürecini ustalıkla kotarmış. Oyunda sıra Saliha’nın öyküsüne geldiğinde, acı daha da büyüdü, karakteri canlandıran Cihan İnan Bekar’ın enerjisi oyunla birlikte bizi de yukarı taşıdı.

Oyun bittikten sonra Şerife’nin haykırışı kulaklarımda; sorulan ve hiçbir zaman cevap bulamayan sorularla dolu yalvarışı: “Yapmayın! Kurban olayım durun. Siz nereli, biz nereli, ne istersiniz? Sizin de bizim de canımızdan gayrı neyimiz var? Bir arada yaşamıyor muyuz ki; dedelerimiz ve babalarımız ve onların babaları da böyle yaşamışlardır. Neyi üleşemiyoruz sizle ki? Yoktur bizim bir davamız sizinle, siz kim, biz kim? Kardeşiz biz. İnsanız hepimiz. Babalarımız birlikte savaştı düşmana karşı. Yönümüz yurdumuz bir. Kandırmışlar sizi. Ayın, ayılın!”


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon