Siyah Yüzleşme: “Small Axe”

Steve McQueen’in BBC için çektiği beş filmlik “Small Axe” serisi ülkemizde de izleyiciyle buluştu. Her biri İngiltere’deki siyahlara yönelik ayrımcılığı anlatan bu beş filmlik seriyi (“Mangrove”, “Lovers Rock”, “Red, White and Blue”, “Alex Wheatle” ve “Education”) her çarşamba BBC First ekranında izleyebilirsiniz.

Siyah Yüzleşme: “Small Axe”
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.02.2021 - 15:46

Steve McQueen’in BBC için çektiği ve 5 filmden oluşan “Small Axe” serisinin 4. halkası olan “Alex Wheatle”ın bir sahnesinde Alex’in hapisteki hücre arkadaşı ihtiyar Rastafarian Dread ona şunları söyler:

"Dinle bak, sana buradaki sistemi anlatayım. Bütün o izmler ve ırkçılık konuşmaları yeterince yapıldı. Ben ırkçılığı hiç savunmadım. Rasta dediğin ayrım yapmaz. Ama bu ülkede asıl endişe edeceğin şey sınıf sistemidir ve sınıfçılıktır. Afrika’nın çocukları Batı’ya neden götürüldü? Para yüzünden. Zengin sınıflar ucuz işgücünden yararlansın diye, onların cebini doldursunlar diye... Aynı sistem hep devam ediyor, hala... Okullarda bu çocukların önünü açmıyorlar. Aksi halde evleri kim inşa edecek? Otobüsü kim kullanacak? Bazıları yırtıyor, evet, ama çok azı. O yüzden hep eğitim, eğitim diyorum sana... Onların öğrettiğini üstüne sen de kendi öğrendiklerini koyacaksın. Bugüne kadar öğrendiğin her şeyi unutacaksın. Ve okumaya başlayacaksın. Hayatının akışı değişecek."

İşin doğrusu Steve McQueen de aynı sıkışık sistemin içinden yetişmiş ve ‘yırtmış’ birkaç şanslı gençten biri; ama bugün bile onun gibi siyah gençlerin yükselme şansının çok çok az olduğu da acı bir gerçek.

Yukarıda alıntıladığım bölüme bakıp da “Small Axe” (dilimize Küçük Balta olarak çevirmek mümkün) serisinin didaktik bir yapısı olduğunu sanmayın, aksine beş filmde de tutku, keder, coşku, türlü türlü aşk ve alabildiğine yoğun duygular var ekrandan taşan. Serinin ilk ve en uzun bölümü olan “Mangrove” 1960‘ların sonlarında Notting Hill’de açılan ve kısa sürede siyah topluluğun (çoğunlukla Batı Hind Adaları’ndan gelen siyahlardan söz ediyoruz) buluşma ve takılma yerine dönüşen bir kafe/restoranın etrafında gelişen gerçek olaylar anlatılıyor. Polisin hiç rahat vermediği ve sık sık baskınlar düzenleyerek hem insanları dövdüğü hem de mekanı dağıttıkları bir sürecin sonunda bölge sakinleri bir yürüyüş düzenlemeye karar verirler ve o yürüyüş sırasında çıkan olaylar sonucu göz altına alınan 9 kişi bir yıl sonra yargı önüne çıkarılır. Mangrove Dokuzlusu adı verilen bu grubun davası da ayrı bir farsa dönüşecek ve adalet üzerine oynanan kirli oyunlar kamu vicdanında yara açacaktır.

“Mangrove” hiç şüphesiz akla kısa bir süre önce izlediğimiz ve yine gerçek bir olaydan hareketle çekilen “Chicago Yedilisinin Yargılanması” adlı filmi getiriyor. Senaryonun kurgusu anlamında ciddi farklar var arada elbette ve Steve McQueen’in tercih ettiği görsel dil izleyiciyi tartışmanın içine çekmekten ziyade kendi geçmişinden de damıttığı duygusal kodlar eşliğinde mesafeli bir gözlemci konumuna yerleştirmeye hizmet ediyor. Bunu neredeyse 4/3‘lük bölümü bir partide geçen ve adını 70’li yıllarda çok popüler olan bir Reggae türünden alan “Lovers Rock”’ta da yapıyor aslında. Bu sefer de kamerasını dans eden gençlerin arasına sokup birbirine değen ellere, sürtünen kalçalara, terleyen bedenlere yaklaştırıyor ve tamamen size yabancı bir dünyanın içinde çaktırmadan gezinmenize, o tutkuyu hissetmenize, o müziğin kalp atışlarınız yönlendirmesine olanak sağlıyor. 

STEVE MCQUEEN'DEN ÖNCESİ NEDEN YOK?

Sinema kariyerinin başlarında “Hunger” ve “Shame” gibi filmlerle adından söz ettiren ve “Twelve Years A Slave” ile Oscar kazanan ilk siyah yönetmen ünvanını alan Steve McQueen en son “Widows” adlı filmiyle karşımıza çıkmıştı. Açıkçası “Hunger”ı çok sevmeme rağmen “Small Axe” ile McQueen’in kariyerinin zirvesine çıktığını söyleyebilirim. İşin ilginç tarafı Steve McQueen’den önce bu hikayeleri İngiliz sinemasında kimsenin ele almamış olması. İşçi sınıfının sesi olarak tüm dünyada haklı bir ün yapan Ken Loach bile İngiltere’de siyahlara yapılan ayrımcılığa dair elle tutulur bir film yapmış değil örneğin. Bu tarz bir ırkçılık sadece ABD’de oluyor gibi bir yanılsamayı nihayet alaşağı ediyor Steve McQueen ve bu konuyla ilgili şunları söylüyor:

"Bu filmler 35 yıl önce, 25 yıl önce çekilmeliydi aslında ama çekilmedi. Ben de bunu telafi etmek için elimden geldiğince çok çekmeye karar verdim (...) Bana bu filmleri neden kariyerimin ilk yıllarında çekmediğimi soruyorlar. Ama çekemezdim ki. O olgunluğa sahip değildim, o mesafeye, o güce sahip değildim. Önce başka şeyler çekmeli ve sonra kendime dönmeliydim.” Steve McQueen özelikle kendi çocukluğu ve gençliğine denk düşen zamanlardaki bu hikayelerin kendi yaşadığı çevrelere yakın olduğunu da gizlemiyor ve en çok da kendi çocukluğuna da çok benzettiği “Education”ın bu beş film içinde en kişisel olanı olduğunu belirtiyor. Bu beş filmle izleyiciyi ve elbette kendisinin de bir parçası olduğu İngiliz toplumunu siyahlara karşı uygulanan ırkçılıkla yüzleştiren yönetmen şunu da ekliyor: “Bütün bunları konuşmak, anlatmak zorundayız. Ne yapacağız yoksa? Aşk şarkıları mı yazacağız?"

'AŞK ŞARKILARI MI YAZALIM?'

Filmlerin bazılarında tanıdık simalara rol vermiş Steve McQueen. Bunların arasında en çok da John Boyega öne çıkıyor. Tüm dünyada “Star Wars” serisinde canlandırdığı rolle üne kavuşan Boyega, “Small Axe” serisinin üçüncü filmi “Red, White and Blue”da polis olmak isteyen bir bilim insanını canlandırıyor (Steve McQueen, “Açıkçası bir tek onu hiç anlayamadım, neden bir siyah polis memuru olmak istesin ki?” diyor). Yine gerçek bir hayat hikayesi anlatan filmde Denzel Washington’ın gençliğini anımsatan çarpıcı bir performans sunan John Boyega bana kalırsa kariyerinde ihtiyaç duyduğu atılımı bu rolle yapacak. Tam da George Floyd protestolarının olduğu dönemde çekilen filmin Boyega’nın Hyde Park’ta yaptığı duygu ve coşku dolu o müthiş konuşmayla örtüşüyor oluşu da sanıyorum atlanmaması gereken bir dipnot. 

Digiturk’de BBC First üzerinden her çarşamba saat 21.00‘de yayınlanan ve bir sonraki pazartesi tekrarlanan “Small Axe” serisi 2021’in en çok konuşulacak TV işlerinden biri bence. Festivaller dışında salonlarda gösterilmiyor oluşu ise sadece şanssızlığımız bana sorarsanız. 

Reggae müzik önemli rollerden birinde

“Small Axe” her biri 1968-1984 yılları arasındaki farklı bir dönemi ve farklı karakterlerin hikayelerini anlatıyor. İlk bakışta hiç birilerine değmeyen hikayeler bunlar ama iki ortak noktaları var ki alttan alta her şeyi bağlıyor. Birincisi Londra’da geçiyor olmaları ve diğeri de hemen hepsinde önemli bir yer tutan reggae müziğin hiç eksik olmayışı. Bob Marley’in 1973 tarihli şarkısı “Small Axe”in Steve McQueen’e ilham vermesi hiç de şaşırtıcı olmasa gerek bu anlamda. Steve McQueen de sonuçta Trinidad adıllı ve reggae onun da kültüründe başat bir yer tutuyor. Bob Marley’in şarkısına gelince; “Siz büyük ağaçsanız, bir de küçük baltayız” diyor, daha ne desin?


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler