Seslerine kulak verin sırtınızı çevirmeyin

Sokak hayvanları her geçen gün artıyor. Sahipli hayvanlar, bir bakıyorsunuz sahipsiz kalmış. Hayvanlara işkence haberlerini gördükçe, ne kadar zalimce bir ortamda yaşadığımızı da görüyoruz. Ancak bu gördüğümüz buzdağının yalnızca görünen kısmı. Hayvan bakım evleri doldu, taştı. Belediyeler topladığı hayvanları ormanlık alanlara, ölüme bırakmaya başladı.

Seslerine kulak verin sırtınızı çevirmeyin
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 01.09.2014 - 13:17

İnsanların hayvanlara verdiği zarar çok büyük. Örneğin tecavüz, Türkiye'de çoklukla görülen bir olay. İşkence de öyle... Medyaya yansıyan ve duyabildiklerimiz, buzdağının görünen kısmı yalnızca. İşin en kötüsü de kapalı alanda sigara içtiğinizde alacağınız ceza ile bir köpeğe tecavüzden alacağınız ceza aynı. Ayrıca sicilinize işlenmiyor, adli bir işlem yapılmıyor. Yani iş arkadaşınız bir tecavüzcü olabilir kimbilir! Ya da işkence yapan, yavru kedileri öldüren bir komşunuz vardır. Yarın sizin çocuğunuza zarar vermeyeceğini kim garanti eder? Artık bu konunun Kabahatler Kanunu'ndan çıkıp Ceza Kanunu ile değerlendirilmesi çok uzak değil. Hayvanları Koruma Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair Kanun Tasarısı TBMM Çevre Komisyonu'nca kabul edildi, bir üst komisyona çıktı. Bu süreçte bir takım yanlış anlaşılmalar olmasına rağmen, tasarı son haliyle hayvanları koruyan bir yapıya büründü. Bunun için çok ciddi bir çalışma yapılıyor. Konuyla ilgili konuşmak üzere, uzun yıllardır hayvanların hakkı için mücadele eden Avukat Ahmet Kemal Şenpolat'ın kapısını çaldık. Süregelen sorunları ve çözümü konuştuk. İşte anlattıkları...

Günümüzde tüketim kültürü her tarafımızı sardı. Bu döngünün farkında olan az. Tüketmek, marka satın almak, aldığını göstermek bir yaşam biçimi neredeyse. Oturduğu evden, arabaya kadar her konuda markalaşan insanlar, hayvanlar konusunda da bu tür bir davranış içinde. Köpeği ya da kedisinin cins olması, onun için çok önemli. Bu konu bir çok detaydan biri yalnızca. Hayvanını sokağa bırakandan, sokaktaki hayvanın yaşam hakkına saygı duymayana, tacize, tecavüze, işkenceye, açlığa o kadar çok nokta var ki insanın canını yakan... Şenpolat, "Yaklaşık 10 yıldır uğraştığımız bu konuda önemli bir noktaya ulaştık. Eğer tasarı yasalaşırsa, Kabahatler Kanu'ndan çıkacak. Artık hayvana kötü muamelede bulunan kişi, yargılanacak. Sahipli hayvanların bir 'fatura değeri' olduğu için adli süreç işliyordu, ancak sahipsiz hayvanlarda bu söz konusu değildi. Şimdi bu düzenlemeyle 4 aydan 3 yıla kadar hapis cezası olacak" diyor.

Hayvanlar, malesef "mal" olarak kabul ediliyor. Hukuki anlamda da, vatandaşın gözünde de... Bir fatura değeri olan; kalem, kitap, masa gibi... Bu şekilde kabul edildiğinde vicdan da, merhamet de kayboluyor. Şenpolat, "Kedi ve köpekler üretim çiftliklerinde çiftleştiriliyor, cins hayvanlar petshoplarda satılıyor. Sahipleri de onları kartvizit gibi taşıyor. Atlar, at arabalarında 4-6 kişinin ağırlığını taşıyor. Yunus parklarında doğal hayat sistemlerine tam karşıt şekilde yaşıyor. Açlıkla imtihan ediliyorlar, küçük havuzlarda sonar sistemleri zarar görüyor. Fiziksel yapıları gereği gülüyormuş ve mutluymuş gibi görünüyorlar ama değiller. Çok pahalı hayvanlar yunuslar. Gösteri merkezlerinin milyon dolarlık tutsakları işte. Bir mal gibi değerlendirilip, üzerinden para kazanılıyor. Deney hayvanları, yük hayvanları... Konu öyle acıklı ki aslında.

Tasarının yasalaşmasıyla birlikte hayvanlara kötü muamele, ceza aldığı takdirde kişinin siciline işlenebilecek. Parayı ödeyip, normal hayatına devam edemeyecek işkenceciler, tecavüzcüler. Şenpolat, uygar ülkelerde hayvana kötü muameleden hücre cezasının dahi verildiğini söylüyor. Peki ya Türkiye'de insanlar, bunun farkında mı? "Kesinlikle değil" diyor Şenpolat, "Bir suç olarak görmüyorlar. Ayrıca hayvanları sevmek ve yaşam haklarına saygı duymak olarak değil, hobicilik olarak hayatlarında bulunduran insanların bir kısmı sokak hayvanlarına da yardım etmiyor. Bu çok acı. Bizim derdimiz; ağzı dili olmayan, derdini anlatamayan ancak en az insanlar kadar yaşam hakkına sahip hayvanların haklarını savunmak." 

Hayvana işkence ve tecavüz bir suçtur!

Her gün yeni bir tecavüz, her gün yeni bir cinayetle karşı karşıyız aslında. Kedi yavrusunu tekmeleyip ezen kadını mı örnekleyelim yoksa köpeği sebepsiz yere boğarak öldüren adamı mı? Sizce bu bir suç değil mi? Yarın bir gün başka bir insana ya da hayvana zarar vermesi muhtemel değil mi? Şenpolat'ın söyledikleri bu açıdan oldukça dikkat çekici. "Hayvana kötü muamele eden, belli ki gücünü en güçsüz varlık üzerinde kullanmış. Bunu yapan yarın çocuğa, kadına, yaşlıya ya da engelliye rahatlıkla yapar. Türkiye'de böyle bir araştırma yok ama Sevil Atasoy'un verdiği bilgiye göre Amerika'da bu araştırma yapılmış ve istatistik oldukça korkunç. Cinayet işleyenlerin yüzde 80-90'ı çocukluğunda mutlaka bir hayvana zarar vermiş, üzerinde deney yapmış, işkence etmiş. Çamaşır makinasına ya da fırına koyan da olmuş, kesen de... O yüzden bu kriterleri dikkate almak şart!" Önce hayvana, sonra bir kadına ya da çocuğa... Artan şiddetin ve ölümlerin temeline bakmakta yarar olduğu bir gerçek. Şenpolat ekliyor: "Şahit olduğun işkenceyi polise anlatamıyorsun, tutanak tutturamıyorsun. Adam, ben bu hastalığın belirtisini gösteriyorum diyor. Rehabilite etmiyorsun resmen. Dere kenarında hayvana tecavüz eden, yarın şehrin merkezinde kadına tecavüz edince görüyorsun ancak." 

Yurda kaçak yollarla sokak hayvanı ithal ediyoruz!

Tasarıdaki bir diğer madde de petshoplarla birlikte, yunus parklarının kapatılması, kara ve su sirklerine son verilmesi. Hayvan satışının yasaklanması önemli bir madde. Çünkü bu işten oldukça fazla kişi para kazanıyor. Üretiminden, yurda sokulmasına ve satılmasına dek, buradan nemalanan güçlü bir kesim var. Şenpolat'a konunun temelini anlamak adına soruyoruz: "Türkiye'de kaç sahipsiz hayvan var?" Yanıt ise; "Bilemiyoruz çünkü bir envanter tutulamıyor." Gelin mevcut döngüyü Şenpolat'tan dinleyelim: "Yurtdışından sürekli Türkiye'ye kaçak hayvan girişi var. Romanya, Moldovya ve Rusya ile Azerbaycan'dan geliyor bu hayvanlar. Çünkü orada üretmek daha ucuz. Oradan buraya gelen, ekonomik düzeyi düşük bazı kesimler, ellerinde torbalarla hayvanları buraya getiriyor. Yakalanabilenler yakalanıyor, sınırı geçen geçiyor. Torba içinde hayvanların büyük çoğunluğu telef oluyor ancak kalanlar kâr etmelerine yetiyor. Biz Türkiye'ye cins hayvan ithal ediyoruz" diyor Şenpolat. Bu kadar mı? Elbette değil. Acı tablonun bütününe bakmak gerek. Bu cins hayvanlar, petshoplarda satılıyor. Birileri satın alıyor. Bakamadılar mı? Bırakıyorlar sokağa. Sokakta yaşam savaşı başlıyor, başka cins hayvanlarla çiftleşiyorlar. Daha da artıyorlar, çoğalıyorlar, yaşam savaşı zorlukla sürüyor. Türkiye'deki hayvan popülasyonu da artıyor. Şenpolat, bir araştırmaya dikkat çekiyor: "Türkiye'ye altı çift hayvan getirdiğinizde, 6 yılda 60 bin hayvana ulaşıyor. Biz aslında yurtdışından sokak hayvanı alıyoruz Türkiye'ye. Böyle olunca hangi sayıyı nasıl söyleyeceğiz?" Bunun için de çözüm var aslında tasarıda. Mikro çipleme ile kimliklendirme. Böylece yaşı, adı, soyadı, cinsi her türlü bilgi yer alacak. Sayıları bilinecek, yurtdışından kaçak yollarla getirilen hayvanlar tespit edilebilecek. Hatta sahibinin bilgisi dahi olacak ve sokağa bırakılan hayvanların sahipleri cezalandırılabilecek. Sokağa, ormana hayvan bırakılamayacak. Kadıköy Belediyesi, terk edeni bularak ceza kesiyor. Ama artık bu yasayla hem yaygınlaşacak hem de cezalar artacak.

Barınaklar için bakım evi denmesinin daha doğru olduğunu belirtiyor son olarak Şenpolat, "Bakım evlerinde yaşlı, hasta ya da sakat hayvanlar bakıma alınacak. Sağlıklı hayvanlarsa rehabilite edildikten ve aşılandıktan sonra tekrar olması gereken yere, sokağa bırakılacak. Kısırlat, Aşılat, Yaşat anlayışı bu yüzden önemli." Yasa tasarısının yanı sıra çok önemli farkındalık çalışmaları da yürütülüyor. "Onlar için bir kap su bir kap mama", "Sokağa terk etmeyin", "Bakımevlerinden sahiplenin", "Onlar için frene basın", "Hayatımı kaç paraya satın alıyorsun?", "Kürk cinayettir" gibi kampanyalar sürüyor. Bu konuda STK'lar ve hayvan hakları dernekleri ile HAYTAP'ın ve gönüllü hayvanseverlerin mücadelesi çok önemli. Okullara gidiliyor, medyaya konunun önemi yansıtılıyor, afişler basılıyor, belediyelerle çalışmalar sürüyor. Yaşam hakkına saygı duyanlar, bu konuda mücadelesini sürdürüyor. Siz de bu mücadelenin bir parçası olup, elinizden geleni paylaşmayı düşünün. Bir can bir candır. Ufak da görünse yardım yardımdır. Yasa değişikliği ve el birliğiyle sokaklarda yaşanan bu dramı sonlandırmak mümkün...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon