Seray Şahiner'den 'Kul'
Seray Şahiner yeni romanı "Kul" ile ezilmiş, bir şekilde toplumun görünmez halkası hâline gelmiş kadınların dünyasına açtığı pencerelerine yenisini ekliyor. Şahiner, çok iyi bildiği mahallesinin bir başka sokağındaki hikâyeyi anlatıyor bu kez.
'Sadaka niyetine mutluluk'
Sosyal medya, televizyon ve yazılı basının magazin sayfalarında izlenen yaşamlara bakılırsa pek de sorun gözükmüyor ortada. Abartılı bir değerlendirme oldu aslında bu. Küçük sorunlar yok değil. Gece gezmesinde nereye gidileceği sorun olabiliyor örnekse ya da fazla gramlarından sahilde yaşam koçu eşliğinde yürüyerek kurtulmak küçümsenecek dert mi? Ya iyi bir stil danışmanı bulabilmek kolay iş mi bu devirde? Giydikleriyle "pişti" olmak gibi sıkıntılı bir mevzuyu bu kısa listeye eklememe bilmem gerek var mı?
Alay etmek için söylemiyorum; "sıkıntılı" konular bunlar ancak kimilerinin derdi farklı olabiliyor. Olur. Elektrik faturasını ödeymediğinden karanlıkta oturabilir mesela, pişirecek yemeği olmadığından aç karnına soğuk su içmek zorunda da kalabilir insan ve bunu kendine dert edinebilir. Parasızlıktan çocuğunu okula gönderememiş veya aynı parasızlık yüzünden evinden dışarı bir adım da atamamıştır. Aynı şekilde bu da dert edilir. Olur mu, olur. Oluyor.
Aynı sokakları arşınlamadıkları, aynı çeşmeden su içmedikleri, aynı hayalleri kurmadıkları, aynı havayı solumadıkları, aynı yükü taşımadıkları, aynı evrende yaşamadıkları belli olan iki farklı dünya burada söz konusu ancak ortak yaşam alanları da yok değil; yaşam alanı da denmez ya, ortak bir mecra... Bugün bazı görevlerini yavaş yavaş sosyal medyaya devretmeye başlamış eski dost televizyon, pek çok ev ve kimse için dünyadan haber alabilmenin, sosyalleşebilmenin, verilenin ne olduğuna bakmadan tüketebilmenin en kıymetli yolu hâlâ. Tabii az önce bahsedilen iki farklı dünya arasındaki iletişimi sağlayabilmenin de araçlarından biri, belki de teki... Ancak küçük gibi görünen ama aslında arasında uçurumlar olan bazı farklar söz konusu burada da. Biri izleyen, diğeri izlenen konumunda olan bu farklı sosyal sınıftan insanların arasında sadece televizyon ve oturdukları kanepe kadar mesafe yok. Mesafe dağlar kadar. Hâl böyle olunca -yani mesafelerin arası bu kadar uzakken yakınmış gibi görününce de- hatlarda bir takım kopmalar yaşanıyor kaçınılmaz olarak.
TELEVİZYON VE MERCAN
Seray Şahiner de yeni romanı Kul'u temelde böyle bir kopuşun üzerine kuruyor. İki farklı dünyayı bir anlamda aynı romanın sayfaları arasında bir araya getirerek, okura kopuşun sosyal hatlarını gösterma çabasına giriyor. Bu temel üzerine yükselttiği yapı ise Şahiner'in daha önceki yazdıklarının farklı bir halkasını meydana getiriyor. Kul'dan önce öykü toplamları Gelin Başı'nda ve Hanımların Dikkatine'de, ardından da romanı Antabus'ta ezilmiş, bir şekilde toplumun görünmez halkası hâline gelmiş kadınların dünyasına kırılgan olmaya mahkum pencereler açmıştı Seray Şahiner. Kul ile hep içinde olduğu bu dünyanın yeni bir penceresini gösteriyor bize. Yani Şahiner çok iyi bildiği mahallesinin bir başka sokağındaki hikâyeyi anlatıyor bu kez. Romanını üzerine inşa ettiği toplumsal kodlar ve kahramanını içine düşürdüğü badirelerle de yazının hemen girişinde bahsedilen kopuşun izlerini sürüyor.
Hazır kahramanı anmışken kendisinden de bahsedelim. Sadece tek geçim kaynağı olan merdivenleri silerken "Mercan Hanııımm" olan Mercan Kul'un kahramanı. Tek geçim kaynağı olan işin sadece kendi için yapmıyor tabii. Bir evi geçindiriyor. Kocası var ama çalışmıyor, esrarkeş. İnsanları sadece bellerine kadar görebildikleri yarı zemin evlerinde tüm gününü geçirip, içtiği ot gibi yaşıyor. Mercan'a dayağı, sövmesi olmasa da güzel bir çift sözü, onu da geç, bir yarar işi olmuyor. Kocası böyle olduğu için de Mercan televizyonla yakın temasta. Hatta öyle ki "Mercan'ın televizyonla oturmuş bir ilişkisi var" artık. Televizyondakilerle üzülüp seviniyor. Yaşadıkları bir tartışmadan sonra kocası evi terk ettiğinde ise Mercan'ın televizyonla kurduğu "oturmuş ilişki" içli dışlılığa evriliyor. Onsuz ne uyuyabiliyor, ne yemek yiyebiliyor ne de yaşayabiliyor. "Televizyonla kafa kafaya verdi miydi, yapamayacağı şey yok Mercan'ın. Televizyon onun yaşam koçu, stil danışmanı ve aile hekimi" artık. Hep olmasını istediğini çocuğunun özlemini de televizyonla bastırmaya çalışıyor.
BİR ORHAN KEMAL DÜNYASI
Kul da tam olarak kocanın evi terk etmesi ve kahramanımızın televizyonla kurduğu bu çarpık ilişkiyi ortaya çıkarmasından sonra anlatmaya başlıyor derdini. Seray Şahiner; kahramanı Mercan'ın bu hâle gelmesinde "koca kurbanı mı, televizyon kurbanı mı, dayatılan yaşamın kurbanı mı, kaderin kurbanı mı, yoksa kendisinin kurbanı mı" olduğu sorularının peşine düşüyor. Aslında bu soruların, sorunların hepsi Mercan'ı yaratan unsurlar. Hayalleri beşinci kattan yükseğe çıkamayan bir kadının, Mercan'ın hikâyesi de soruları paralelinde büyüyen "sadaka niyetine mutluluk" arayışı hâline geliyor. Mercan İstanbul sokaklarındaki türbeleri, camiileri, cemevlerini, kiliseleri ve falcıları dolaşırken aslında sadece kocasını ve sahip olmadığını çocuğunu değil kendi mutluluğunu arıyor. Televizyonla kurduğu ilişki de bu arayışı nedeniyle hastalıklı bir hâl alıyor. Sadaka niyetine mutluluğun televizyonda yaşayan başkalarınca tadılıp Mercan'ın etkilerini nesneyle geliştirdiği bağ nedeniyle kendinde hissettiği için...
Seray Şahiner'in "sadaka niyetine mutluluk" arayışı fikri ve kahramanına yaşattıkları bugünden bakılarak çizilmiş bir Orhan Kemal dünyasının izlerini sürmemizi de sağlıyor bu bağlamda. Mercan da bugünün dertleriyle yoğrulmuş farklı bir Orhan Kemal kahramanından başkası değil. Göz önünde olup da görünmeyenlerin görüldüğü, sesleri çıksa da duyulmayanların işitildiği bir dünyaydı Orhan Kemal'in yazdıklarında edebiyatımıza kazandırdığı. Seray Şahiner de Kul'da var olsa da olmayan, yok olacaksa bile çaresizliğinden olamayan bu insanların dünyasına yeni bir çerçeve kazandırıyor. Bir kadının çerçevesi bu. Öğretilmiş hayallerinden başka dünyası olmayan ama bunlar için de yine öğretilenlerin dışına çıkamadan mücadelesini sürdüren bir kadın... Her gün görülen ama görmezden gelinen bir kadının, Mercan'ın açtığı bu çerçeve de bu anlamda gerçekliğiyle okuyanı yakalıyor. Romanın dili de bu gerçekliğe uygun olarak hüznün içindeki neşenin arayışına giriyor.
Kul / Seray Şahiner / Can Yayınları / 152 s.
En Çok Okunan Haberler
- Kılıçdaroğlu'na 'Meral Akşener' yanıtı
- 'Hadi gelin kapatın!'
- Yeni dönem başlıyor: Taksi, otobüs, dolmuş...
- Bir sonraki ve en büyük ekonomik patlama...
- Ulaşım durma noktasına geldi!
- Tarihi geçmiş ürün satan zincir market şubesine mühür
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- İl başkanı hayatını kaybetti!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Fenerbahçe Kayseri'de gol oldu yağdı!