Seçme özgürlüğüme gasp!..
Mahallemizin sağlık merkezinden gelen sms mesajında aşı için internet üzerinden randevu alabileceğim bildirilince sevincimden kuş olup uçasım geldi. Aylardır dört gözle bekliyorduk. Pandeminin başından beri, her şeyi yüzüne gözüne bulaştıran İsveç’in yetkili organları kaplumbağa hızında da olsa aşılama sürecini yürütüyordu ve benim yaşımdakilere de sıra gelmişti.
Heyecandan internet üzerinden, uygulama vs. ile vakit ayırma işini beceremeyeceğimi ya da hata yapabileceğimi, randevu saatini gelecek yıla falan ayırabileceğimi düşünerek oğlumdan yardım rica ettim. Tabii bu arada endişe duyduğum bir başka sorun da kafama takılmıştı. Birkaç gün önce ünlü epidemiyoluğumuz, yaşı 65 üstünde olanlara AstraZeneca aşısı yapılacağını açıklamıştı. Oysa, AstraZeneca’nın kan pıhtılaşmasına yol açabildiği ortaya çıkmıştı. İngiltere’de bu yüzden 19 kişinin öldüğü de biliniyordu. Epidemiyolog Anders Tegnell’e göre ise 65 yaşın üzerindekiler için bu aşı tehlike oluşturmuyordu. İstatistiklere göre bu aşıyı olup kan pıhtılaşmasından dolayı ölenlerin oranı sadece milyonda birdi. “Peki, o milyonda bir ben olursam” diye düşününce, göğsüme bir ağırlık çökmüştü.
Kurbanlık koyun gibiydim
Bu arada oğlum ertesi gün 13.58 için aşı saatini ayarlamıştı. Gece uyuyamadım. Kendimi boğazına bıçak dayanmış kurbanlık koyun gibi görüyordum. Nihayet, seçme özgürlüğümü kullanarak Biontech aşısını talep etmeye karar verdim ve rahatladım.
Seçme özgürlüğü deyip geçmeyin. 2006 seçiminde sosyal demokratları bozguna uğratan sağ cephenin sloganıydı seçme özgürlüğü (Valfrihet). Kararımı verince içim rahatladı. Aşı merkezine yarım saat önce gittim. Kolay değil, güven duygumuz kaybolmuş. Her türlü sürpriz olabilir. Çok uzun bir kuyruk vardı. Kimsenin yüzü gülmüyordu. Baktım, herkes önündekiyle, arkasındakiyle fısıldaşıyordu. Ben de fısıldaştım.
Önümdeki çifte “Hangi aşıyı yapıyorlar” diye sordum. Bilmiyorlardı. İmtihan kapısında bekleyen heyecanlı öğrenciler gibiydik. “Hangi soru gelir” yerine “Hangi aşıyı yapacaklar acaba” diye fısıldaşıyorduk. Arkamdakiler de bilmiyordu ama, AstraZeneca tahmininde bulundular. “Anders Tegnell birkaç gün önce boşuna konuşmadı” diye ilave ettiler. Yüzleri gülmüyordu. Muhtemelen benim gibi endişeliydiler.
Sıra çabuk yürüdü. Nihayet hemşirenin karşısındaydım. Beklerken doldurduğum kâğıda baktı, “Tamam, otur” dedi. “Yüksek risk grubunda olduğumdan AstraZeneca yapma. Biontech istiyorum” dedim. Ne de olsa İsveç’teyiz; seçme özgürlüğüm var, aşımı da seçerim diye kararlılıkla konuşmuştum. Öyle diyorum ama cümlenin sonuna doğru sanki bedenim “demir ökçe”nin altında eziliyormuş gibi sesim cılızlaşmıştı. Belki hemşirenin yüzünden başıma ne geleceğini anlamıştım. Asık suratlı hemşire “65 üstü AstraZeneca” deyip bastırdı iğneyi. Moralim bozuldu...
Alışveriş hastası oldum
Bu satırları yazdığım sırada bir hafta geçmişti. Neyse, henüz milyonda bir olmadım. Tabii, bir devlet, milyonda bir bile olsa vatandaşına bu aşıyı yaptırır mı diye düşünmekteyim. Bence yaptırmamalı. Ama AstraZeneca, İsveç-İngiliz ortaklığı. Fiyatı da sudan ucuz denilebilir. Bu durumda devlet için ben mi önemliyim, şirket mi?.. İşin bu tarafı da var. Tuhaf olan bunu herkes biliyor ama sesi çıkmıyor. Kadercilik mi acaba? Benimki şanssızlık belki de. Çünkü, benimle aynı gün ve daha sonraki günlerde yaşıtım birçok kişiye Biontech yapıldığını öğrendim. Neyse seçme özgürlüğüm gasp edildi diye karalar bağlarken oğlum sayesinde yeni meşgaleler buldum da beynimi kurcalayan sorulardan kurtuldum.
Yeni meşgalem alışveriş. İnternet üzerinden sipariş veriyoruz, birkaç gün içinde geliveriyor. Annesiyle ilgilenmek zorunda olduğundan evde kalamayan eşim, durumu öğrenince fena halde çıkıştı. Güya oğlumla ben pandemi hastalığına tutulmuştuk. Eve kapananlarda görülen yaygın bir hastalıkmış. Marifetli dijital kol saatime taktı. Akıllı saat. Yürüdüğüm mesafeyi, nabzımı vs. her şeyi gösteriyor, mail kutuma mesaj geldiğini bile haber veriyor. Eşim, “Cebindeki telefon da gösteriyor” dedi. “Fazla mal göz çıkarmaz” dedim.
Güneş gözlüğü almama da karşı çıktı. Oysa yeni katarakt ameliyatı oldum ve doktor mutlaka güneş gözlüğü kullanmamı söyledi. Ama evde birkaç güneş gözlüğüm varmış.. Ne yapabilirim, kullanmadığımdan unutmuş olmalıyım. Hem sipariş meselesi heyecanlı oluyor. Oğlumla çok eğleniyoruz. Yürüyüş için spor ayakkabısı da aldım. Ama eşime göre iki yıl önce aldığım paketinde duruyormuş. Zaten yürüme yerine oturma ayakkabısı almalıymışım. Taşlardan kafam paramparça oldu. En çok da tüketim ekonomisinin esiri olduğum yolundaki suçlamaya alındım. Zayıf yerimden vurdu. İdeolojik saldırının altından kalkamadım. Tabii ki ev için aldıklarımızı söylemeye cesaret edemedim. Yeni viski kadehlerimden hiç söz etmedim. Bu arada düşünmedim de değil. Alışveriş merakı gerçekten bir pandemi hastalığı galiba. Tedavisi var mı acaba?
osmanikiz@gmail.com
En Çok Okunan Haberler
- 'Asgari ücret' yanıtı sonrası gözaltına alındı
- Erdoğan'dan açlık sınırına sadakat!
- ORC Araştırma 2024'ün son anketini açıkladı
- Oytun Erbaş'ın 'asgari ücret' yorumu pes dedirtti
- AKP’nin 2025 planı ne?
- Bakan Işıkhan asgari ücreti böyle duyurdu!
- TÜRK-İŞ asgari ücret komisyonundan çekildi
- DİSK'ten asgari ücret açıklaması
- Azerbaycan Havayolları'na ait uçak düştü
- 'Enderun sisteminde' eğitim veriliyor