Sanki başka bir dünya: Sedir Adası

Rehberler “Antonius ve Kleopatra’nın aşk yaşadığı ada” diye bir hikaye anlatıyorlar. Pek doğru değil gibi. Ama Homeros’un “Tılsımlı Ada” diye bahsettiği yer, işte tam da burası.

Yayınlanma: 10.07.2021 - 15:55
Sanki başka bir dünya: Sedir Adası
Abone Ol google-news

Bence, Sedir Adası Ege ve Akdeniz gezilerinin olmazsa olmazı. Genelde gözden kaçar, üşenilir, sayılı tatil günlerinden bir gün de buraya ayırmak fazla gelir. Mutlaka, ama mutlaka görülmeli. Rehberler “Antonius ve Kleopatra’nın aşk yaşadığı ada” diye bir hikaye anlatıyorlar. Pek doğru değil gibi. Ama Homeros’un “Tılsımlı Ada” diye bahsettiği yer, işte tam da burası.

İki ayrı gidişi var. Akyaka’dan veya bir sonraki sapaktan sapınca, Sedir Adası’na giden motorların kalktığı limana varıyorsunuz. Sonra da motorla Ada’ya ulaşıyorsunuz. Ya da Marmaris’in Çamlı Köyü’ndeki iskeleden Sedir’e varıyorsunuz.

Kısacık bir yolculuk; ama bambaşka bir dünyaya, paralel evrene, olmayan zamana varıyorsunuz. 

“NASIL BİR HİS BU” DERSENİZ

Lüküs Hayat’ın efsane repliği ile başlayayım: “Bizim evde kedilerrrr bile Fransızca konuşur...”

Durumun bununla hiç ilgisi yok, fransızca konuşarak falan büyümedim; ama nedense dilimin ucuna gelen şey: Temps Perdu. Bu isimli bir Arjantin filmi vardı, izleyeniniz var mı? Bir de çok eski bir Erovision şarkısı vardır, Mathe Altery söylemiş. 1956 yılında, Fransa’yı temsil etmiş. Ayrıca First Lady Carla Bruni’nin de aynı adlı bir şarkısı var, yıllar sonra yazdığı. “Kanatların hışırtısı olmadan sakin, hareketsiz kalalım” der şarkının bir bölümünde. 

Yitik zaman, boşa geçmiş zaman, kayıp zaman... Ama boşa geçen zaman, bu son bin yıl falan sanki. İnsanın dünyayı tekrar ateşten bir topa çevirdiği zaman dilimi. Medeniyet yokken, her yer pür ve gerçekken, kuş kanadının hışırtısı bile duyulurken herşey ne kadar da güzelmiş. Yoksa benimki Woody Allen’in Paris’te Bir Geceyarısı’nda anlattığı gibi bir serzeniş, bir idealleştirme, devleştirme, sığınma mı? Bilemedim...

Plaja terliklerle bile girilemiyor. Kumların özel olarak uzaklardan, taa Mısır’dan getirildiği söyleniyor. İnanmayın, ama masalları çok da sorgulamaya gerek yok belki de. Tiyatro ve kilise kalıntılarını mutlaka görün. Yürüyebileceğiniz tüm alanı yürüyerek kat edin. Hele hele kalabalık olmayan bir gündeyseniz... Çocuk bağırtısı yoksa, “Aşkım aşkım” diye birbirine seslenen çiftlerin gereksiz kaygılarını hissetmiyorsanız, çocuklarına “Annecim, Babacım” diye hitap eden bir güruhun içinde değilseniz; o zaman tadını çıkartın. Hayal kurun, dokunun, güzelliği son zerresine kadar içinize çekin.

MUĞLA İLİNİN ULA İLÇESİNE BAĞLI

Sedir Adası’nın ismi, aslında sedir ağacı anlamına gelen Kedrai’den geliyor. Ada’nın eski adı da Kedrai. Önce biraz sedir ağacından bahsedeyim müsade edersiniz. Mutlaka çok iyi bilenleriniz vardır, Hitit döneminde erkek tanrıları temsil eden ağaç olduğunu ben yeni öğrendim. İğne yapraklı, çamgiller ailesinin bir ferdi olan sedir, bin yıl kadar yaşayan ve çok taze, canlandırıcı bir koku veren, endamlı bir ağaç türü. Lübnan’ın bayrağında yer almasına karşın, oralarda artık pek az kalmış ne yazık ki. Şu anda en çok yaşam bulduğu alan, bizim topraklar. Batı Anadolu, Toroslar ve Muğla’nın bazı ilçelerinde mutlulukla kök salıyor. 

Bütün kutsal kitaplarda zenginliğin, ihtişamın, şan ve şöhretin temsili olmuş. “Cedrus”, yani sedir, Arapça bir kelime aslında. “Kedrum”, güç ve kuvvet demek. Ama “kedros” da kozalaklı çam ağacını betimlemek için kullanılıyor. Kırk metre kadar uzayan, gövdesinin çapı bazen iki metre’yi geçen bu ağaç, tüm medeniyetlerde erkeksi bir gücü sembolize etmiş. Hititler zamanında, kurumuş dallarından tütsü yapılmış. Tüm ayinler, mis gibi sedir kokusu eşliğinde gerçekleşmiş. Tanrılarını kentlerine çağıran, uzağa giden krallarına seslenen Hitit halkı, “Bu mis gibi kokuyu duy da evine gerine dön” diye dualar etmiş.

Uzun uzun anlattım, özetle çok özel bir ağaç, kutsal bir bölge. Ada’yı her gördüğümde bu ülkenin güzelliği, zenginliği, yaşamışlığı karşısında dilim tutuluyor. “İyi ki” diyorum, “iyi ki buradayım, buralar benim, ben de bu toprakların ürünüyüm.”

Yine aynı şey; yaptığı işi unutan gezi yazarı hastalığı, özür özür özür.

Sedir Ağacı’nın ismi, tabii ki Ada’da bir zamanlar bolca bulunan sedir ağaçlarından geliyor. Muğla’nın Ula ilçesine bağlı; Gökova Körfezi’nin üçlü adalar grubunun en büyüğü. Aslında körfezde yedi ada var, o kısmını da bir mavi yolculuk yazısında detaylı anlatmak üzere bir köşeye yazayım.

ADA’DA YAŞAM UZUN YILLAR DEVAM ETMİŞ

Sedir Adası, bir Karya kenti. Ada’da ilk kez Dorlar yaşamışlar. Pers, Helen, Roma, hatta bir miktar Bizans dönemine kadar yaşam devam etmiş. Limanı, tapınakları, tiyatrosu aktif olan bir ticaret şehriymiş. MÖ 6. Yüzyıl’da hayatın başladığı, eski tarihçiler tarafından yazılmış. Bazı kaynaklarda, Sedir Adası’nın Karya kırallığının yazlık yeri olduğu belirtilmiş. 

Atina – Sparta savaşlarında, Spartalı kumandan Lysandros, Ada’yı kuşatmış. Halk, büyük bir yanılgıyla Atina’yı desteklemiş. Bir söylenceye göre kızgınlığını yenemeyen Lysandros, tüm Ada halkını esir pazarlarında onu beş paraya satmış. Kedrai bir daha eski parlak günlerine aasla dönememiş. Sonraları Sedir Adası’nda ağır aksak biraz hayat ibareleri bulunsa da, yüzlerce yıldır sadece ziyaret için gidilebilen bir yer. 

Belki de yaşamın devam etmeyişi, bir fotoğraf makinesinin deklanşörüne basılmış gibi donup kalışı, çok eski zamanları böylesine canlı bir şekilde bize sunuşunun nedeni. Canlı derken, evler, eşyalar, okullar demiyorum tabii. Hayal diyorum. Kule ve sur duvarları, taşları dinleyebilenbilenlere çok hikayeler anlatıyor. Apollon Tapınağı, onun yerine hristiyanlıkla birlikte yapılan kilise, şehir meydanı yani agora, tiyatro ve antik liman kalınıtılarıyla bir dönem filminin seti gibi burası.

KUMLARIN GİZEMİ

Sedir Adası’nın bir yakasında çok özel bir kum çeşidi var. Ağızdan ağıza dolaşan hikayelerde söylendiği gibi uzak ülkelerden getirilmemişler. Dünyada sadece burada ve Girit Adası’nın bir bölgesinde görülen nadide bir yapı. Aslında bu kum, kalker damlacıkları. Bu türe “oolitik” deniyor. Plajda havlu sermek, kumdan bir avuç alıp hatıra diye götürmeye çalışmak, kesinlikle yasak. Jeolojik oluşumlar sonucu ortaya çıkan bu tür kum, ciddi bir koruma altında. Her gittiğim seferde de tüm ziyaretçilerin bu yasağa uyduklarını gözlemledim. Kontroller çok sıkı, bunu da belirtmekte fayda var.

Deniz mükemmel. Çok taze ve çok güzel kokuyor. Yakında ne bir tesis, ne bir fabrika var. Girince çıkmak istemeyeceksiniz. Mavinin müthiş bir tonu, insanı sarıp sarmalayan bir ısı ve tılsımda.

Sedir Adası’nda konaklamak mümkün değil. Sadece günübirlik ziyaret edilebiliyor. Bir tane kafetaryadan başka birşey yok. Duşlarda şampuan dahi kullanmak yasak. Ama bir gün boyunca bu dünyadan uzaklaşmak için olağanüstü bir adres. Yani, tatillerinizde o bir günü buraya ayırın, pişman olmayacaksınız. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler