Sanıklık destanı... Adnan Binyazar’ın yazısı...

Mustafa Balbay dört yıllık hapishane hayatını anılarıyla, gözlemleriyle, şairaneliğe kapılmadan, salt anlatımını etkili kılmak amacıyla sığındığı dizelerle, özdeyişlerle, dörtlüklerle, beyninden birden dilinin ucuna zıplayıveren sözcük oyunlarıyla, ironisiyle, geniş alanlı kültür birikimleriyle; mimarı kendisinin olduğu bir dünya yaratmıştır. En tepedekinden gardiyanına, kimse onun insanlık değerleriyle donanımlı özgürlük dünyasını bozmaya güç yetirememiştir.

Yayınlanma: 02.07.2021 - 00:04
Abone Ol google-news

Fotoğraflar: NECATİ SAVAŞ

YETKİN BİR GAZETECİ

Arthur Koestler, kökenini insanlıkçılık boylarında arayan yetkin bir gazeteci, gerçekleri gözü pek bir üslupla dile getiren bir yazı ustasıydı. Hapishane adı geçtiğinde, onun anlattığı bir olayı hep içimde yaşarım. İspanya iç savaşında gazeteci olarak General Franco’nun karargâhına girmeyi başarmış, Alman, İtalyan faşistlerinin onu nasıl desteklediklerini somut verilerle kanıtlamıştır. Tutuklanıp İspanya zindanlarında yatarken, İspanya’da Ölüm adlı kitabını iki sayfaya sığdırdığını yazar.

Balbay o soydan, düşüncelerini sağlam temele oturtarak dile getiren yazarlardandır.

İNCELİKLİ Mİ İNCELİKLİ...

Balbay, ironiyle taçlandırdığı yaşadıklarıyla düşlemlerini örtüştüren yaratı ürünü yazılarıyla, içinde direngen bir ruh yaratmıştır. Öylesine inceliklidir ki, Shakespeare’in deyimiyle, ağlarken güldürür, güldürürken ağlatır.

Kitabının öz burada aranmalıdır.

Konuşurken, yazarken sözü yerine oturtan yazarlara uygun düşüyor “incelikli” sıfatı. O ölçüde de gerçekçi. Onun sıkça katıldığı açık oturumları izliyorum. Kimileri, bir yerleri mutlu kılmak için, yapay gülüşlerle söz kıvırırken, ya da yaranmak istediği kişiye mesaj ulaştırmak için gülünç olurken, Balbay, belgelerle beslediği düşüncelerini, dolambaç yollara sapmayan yalın üslubuyla dile getiriyor.

Bilmem, ne söyleneceğini önceden biçimleyen söz cambazları arasından, Balbay’ın bu gerçekçi yaklaşımdan ibret alan yiğitler çıkar mı? Hiç sanmam!..

ACIYI ACIYLA YENMEK...

Bir yazarın özgür düşünmesi, bu duyguyu okurda da yaratması, kendini bilgiyle donatıp, özünde sağlam bir kişilik taşımasına bağlıdır. Balbay’ın, Düşünüyorum O Halde Sanığım adlı kitabını, Cumhuriyet’teki yazılarını okuyanlar, onun, kendini hangi duyarlıklarla donattığının, hangi bilgi alanlarıyla beslediğinin, olaylara nesnel bakışının nerelerden kaynaklandığının ayırdına varacaklardır:

“Halktan koparılmış bir düşünce/ Dalından koparılmış çiçek gibidir./ Gümüş vazoda bir süre canlı durabilir./ Ama yok olmaya, solmaya mahkûmdur. Ben düşüncelerini açıkça söyleyen/ Siyasilerin eleğinde eleyen/ Yüksek sesle konuşan biriyim./ Korkmuyorum./ Ama çevremdekiler/ Benden korkmaya başladılar.”

Mustafa Balbay, acıyı acıyla yenerek, iki yılı hücrede geçen dört yıllık hapishane hayatında savrulup gitmeyişini, geçmişi yaşamanın birikimlerine sığınmasına, elinden kitapları düşürmemesine borçludur. Bilgi dağarını sürekli doldurmuş, onu özgürlüğünden edenlerin elini boşa çıkarmıştır.

Düşünene, dünya hazinedir; yeter ki kişi, o cevherin ışılayışını içinde duysun. Balbay, Hacı Bektaş’ın deyimiyle, her şeyi kendi içinde arayıp bulma erdemine erenlerdendir. “Genç kuşaklara Hapisten Gazel” adlı şiirinde, onlara seslenerek, umutlarını yitirmemelerini anımsatıyor:

“Bu dizeleri/ Ocak 2011’de/ Silivri 4 Nolu Cezaevi/ F-12 koğuşunda/ 5 Nolu hücrede yazıyorum./ Umudumu hiçbir zaman yitirmedim./ Sevgi, atmosferimdi./ Yapacaklarım giderek katlanıyordu/ Çünkü yapabildiklerim/ Yapmak istediklerimi artırıyordu.”

DEMİR KAPI, KÖR PENCERE

Mustafa Balbay dört yıllık hapishane hayatını anılarıyla, gözlemleriyle, şairaneliğe kapılmadan, salt anlatımını etkili kılmak amacıyla sığındığı dizelerle, özdeyişlerle, dörtlüklerle, beyninden birden dilinin ucuna zıplayıveren sözcük oyunlarıyla, ironisiyle, geniş alanlı kültür birikimleriyle; mimarı kendisinin olduğu bir dünya yaratmıştır. En tepedekinden gardiyanına, kimse onun insanlık değerleriyle donanımlı özgürlük dünyasını bozmaya güç yetirememiştir.

Kitabın “Gökçekimi” bölümünde, şairane olmayan şiirselliğin özüyle karşılaşacaksınız, “Destancının Peşinde”de de çağırdığı çocukluğuyla yüzleşmesini:

“Herkesin kendi içinde/ Çocukluğu vardır./ Bazen susar oturur/ Bazen durmaz/ Koşturur da koşturur./ Silivri mahpushanesinde/ Demir parmaklıklardan /Işık dolarken hücreme/ İçimde bir kükreme/ Çocukluğum bağırıyor/ Beni kendine çağırıyor”.

O anda Ahmed Arif’in “İçerde” şiiri sarar yüreğini:

“Haberin var mı taş duvar?/ Demir kapı, kör pencere,/ Yastığım, ranzam, zincirim,/ Uğruna ölümlere gidip geldiğim,/ Zulamdaki mahzun resim,/ Haberin var mı?/ Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,/ Karanfil kokuyor cıgaram/ Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...”

Artık orası “ne demir kapı, ne penceredir, şairin kendi içinde yarattığı dünyanın, yeşil soğan, karanfil kokusu, dağlarında baharı yaşadığı memleketi”dir...

SONUÇ

Mustafa Balbay’ın, Düşünüyorum O Halde Sanığım kitabı, ABD’de, Almanya, Fransa, İngiltere gibi Avrupa ülkelerinden birinde yayımlanmış olsaydı, yer yerinden oynar, getirdiği ses göğü deler, gerçeği kavrayanlar hemen ellerindeki çalışmaları bırakıp ona çeviri yolları ararlardı.

Öyle bir kitap, halkı adına tüm acılara göğüs gerip, gücünü yitirmeyişin simgesidir, duygu açılımıdır, düşünce patlayışımıdır...

Bizde 10 yıl önce yayımlanmasına karşın, girişim bir yana, kitapla ilgili düşünceleri sarsacak nitelikte değerlendirme yazılarıyla bile karşılaşmadım bugüne dek...


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler