‘Sanatta otosansür yıkıcı bir şey’

Ressam Fatma Tülin’in 38. kişisel sergisi ‘Evrenin Teni’ 15 Aralık’a kadar görülebilir.

‘Sanatta otosansür yıkıcı bir şey’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.12.2018 - 22:58

Çağdaş ressam Fatma Tülin’in “Evrenin Teni” adı altında derlediği resimlerden oluşan sergi Tophane-i Amire Kültür ve Sanat Merkezi Beş Kubbe’de ziyaret edilmeye devam ediyor. Sergi, 15 Aralık’a kadar açık kalacak. Birçok farklı yoruma yol açan ünlü resmi “Soğan-Ekmek”le başlayan bu seçki, sanatçının yaratıcı gelişmesinin adımlarını yapıtlar aracılığıyla izlenebilmesine olanak sağlıyor. Tülin’e resim sanatını sorduk.

“Evrendeki sonsuzluk, devinim” resimlerinizde ön plana çıkan konulardan biri, neden?
Sanat söz konusu olduğunda “konu” ve “anlam” unsurlarını vurgulamaktan kaçınmayı seçtim hep. Doğru, böyle bir esinti var, pek çok karmaşık sürecin sonucunda ortaya çıkan belli belirsiz bir esinti... Açıkçası sanat benim için keskin ve net sorular ve cevaplar sistemi içermez. Sonuçta görsel sanat kendine özgü bir dil... Bir tür bir yabancı dil... Başka sanatçıları bilmem ama bana konuştuğumuz dile çevirisini yapmak son derece güç geliyor. Ne yazık ki eğitim sistemimiz bize çocuk yaştan itibaren öğretilmesi gereken bu dili öğretmiyor. Hep bir anlam, bir konu, bir temsil arıyoruz sanatta. “Ne” ve “neden” sorularını yöneltiyoruz bir resme bakınca... Oysa bu farklı biçimde yaklaşılması, farklı sorular gerektiren bir ifade alanı. Belki daha sezgisel, daha el yordamıyla dokunulan, çağrışımlarla beslenen bir dil... Örneğin bir yüzey meselesi var resmimde... Yüzey yoğunluğu, boyanın bir nesneye dönüşmesi kendi başına bir dil oluşturuyor... Bunları fark ederek bakmak gerek.
‘Sadece yurtdışında üretiyorum’

Bu serginizde insanlar, “soğan-ekmek”ten başlayarak zamana yayılan çalışmalarınızı görecek, neye göre seçildi sergilenecek eserler?
Çok sıradanlaşmış bir sözdür ama, sanat bir var olma, bir yaşama biçimi, yaşamınızı benim durumumda olduğu gibi belirleyen bir ilişki ise, nerede ve ne zaman başladığını kestirmek güçtür. Kendinizi öyle tarif ediyorsanız, o ilişki hayatınızın başından beri çeşitli biçimlerde vardır. Bu yüzden bu sergiye bir noktadan başlayarak, evet örneğin “soğan-ekmek”le bir tarih oluşturmak istedim. Değişerek aynı kalan bir çizgide bir bütünlük gözeterek, değişik dönemlere örnek oluşturacak işleri seçtim.

Sergideki eserlerinizin çoğu Paris’te yaptığınız eserlerden mi oluşuyor, hâlâ çoğunlukla orada mı üretiyorsunuz?
Son on-on beş yıldır sadece yurtdışında ürettiğimi söylemek yanlış olmaz. Sergideki yapıtların belirli bir tarihten sonrası Paris’te yaptığım çalışmalardan oluşuyor.

GİT GİDE KABALAŞAN TOPLUM

Türkiye’deki çevre ve ortam, doğa (betonarme), sizin üretmenize engel oluşturuyor mu?
Doğrusu ortamın yaratıcı coşkuyu ve heyecanı besleyen bir yapıda olduğu söylenemez. En azından bendeki etkisi böyle diyelim. Her gidiş-gelişte bu sorunu daha sivri yaşadığımı hissediyorum. Hayal gücü yitirilince yaratıcı iş yapmak zorlaşır. Bu da bir arz talep meselesi bir noktada... Türkiye’de bu tür işlerin, yani sanatın gündelik hayattaki yeri nedir örneğin? Sergi gezmek çoğunluğun paylaştığı bir gereklilik midir? Bir sergiye giden kişilerin sayısı AVM’lerle kıyaslanınca ne oranda? Sokaklar ne sunuyor bize? Çevremizdeki yapılara bakınca nasıl bir estetik buluyoruz? En kötüsü bu kimin umurunda? Havayı soluduğumuzda çekinmeden içimize çekeceğimiz temizlikte mi? İnsan davranışları nasıl bir eğilim gösteriyor; gitgide kabalaşma ve sertleşme barındıran bir toplumda psikolojinin olumlu bir etkilenme göstermesi beklenebilir mi? Bu ve benzeri oluşumların yaratıcı edime katkı oluşturması epeyce güç tabii...

Doğal nesnelerin ve özellikle kadın gövdesinin görsel anlamda içerdiği benzerlikler ve biçimsel bağlantılar yapıtlarınızda dikkat çekiyor, bu bağlamda günümüz Türkiye’sinde sanatta erotizmin bir otosansüre kurban gittiğini düşünüyor musunuz?
Her şeyden önce erotizm konusunun gerektiği biçimde algılanmadığını gözlemliyorum. Erotizmle cinselliğin bazen karıştırıldığı kanısındayım. Erotizm tanımı gereği daha satır arası, sözü daha kapalı, varla yok arası, biraz geride duran ama güçlü bir olgudur bana göre... Çok açık biçimde cinselliği temsil eden resimler hiç de erotik olmayabilir. Örneğin, Courbet’nin “L’Origine du Monde” adlı eseri bence erotik değildir; pornografi kapsamına girer daha çok. Çıplaklık da bu bağlamda erotizm demek olmayabilir. Sorunuza gelince, bunu yanıtlamam olası değil. Çünkü sanatçıların arasında otosansüre bağlı çekinceler yaşayanlar var mıdır Türkiye’de, bir genelleme olarak bunu bilmem güç... Ama daha geniş bir bağlamda, sanatta her tür otosansürün yıkıcı bir şey olduğu kesin elbette. İşin kötüsü fark edilmesi de çok kolay olmayabilir sanatçı tarafından...

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler