'Sanatçı lafını sakınmadan söylemeli'
Piyasalardan gelen ve uzun yıllar sunduğu ekonomi programıyla ekranda olan Gülay Afşar, bir yılı aşkın bir süredir, Yekta Kopan’dan devraldığı “Gece Gündüz”ü sunuyor.
Yıllardır NTV’de sunduğu gerek ekonomi ve gerekse kültür-sanat içerikli programlarla kanalın ekran yüzlerinden olan Gülay Afşar, Türkiye’de sanata önem verilmediğini ve devlet eliyle yeterince yatırım yapılmadığını söylüyor. “Kültür Bakanlığı’nın bütçesinin diğer bakanlıklarla kıyaslandığında, kültür sanata ödeneğin daha düşük olduğu oldukça açık. Sanata yatırım yapılmıyor” diyen Afşar’la, ekonomideki gelişimin sanata etkisi, programında bir araya geldiği sanatçıların üzerinde çeşitli baskıların olup olmadığı, reyting kıskacı ve medya sorunlarını konuştuk.
- Piyasalardan ve ekonomiden gelen bir programcı olarak, Yekta Kopan’dan devraldığınız “Gece Gündüz”le kendinizi bir anda kültür sanatın içinde buldunuz. Yani bir nevi kulvar değiştirdiniz. Zorlandınız mı?
- Ekonomi kökenli olduğum doğru. Finans piyasalarından geliyorum. Televizyonda önce kendi ihtisas alanımda yayıncılık yaptım. Ancak ekonomi televizyonundayken de ben aslında bu kulvarı kendim açmıştım. Çünkü önceleri sunduğum ekonomi programı Finans Cafe, özünde kültür sanat içeren; televizyondan tiyatroya, sinemadan edebiyata kadar bütün güncel kültür-sanat olaylarını takip ettiğim ve o alanda konuk aldığım bir programdı.
Türkiye’de kalkınmışlık düzeyi görmüyorum
- Yıllardır programlarınızda hem ekonomi hem de kültür sanatın nabzını tutan biri olarak, zenginleşmiş bir ülkede sanat daha mı farklı ilerliyor dersiniz?
- Bu Türkiye için çelişkili bir kavram. Türkiye’de zenginleşme var. Kalkınmayla servet aynı kavramlar değil. Zenginleşebilirsiniz ama bu kalkınmaya eşit demek değildir. Kalkınmak, kültür sanat alanındaki gelişmeyle de paraleldir. Sadece zenginleşmek, cebinizde paranın olması kültür sanata bir kaynak oluşturmak anlamına gelmiyor. Eğer gelişmişlikten bahsediyorsak, işte tam o noktada kültür sanata para aktarılmasından bahsetmemiz gerekiyor. Eğer bir millet zenginleştiği, kalkındığı ve para kazandığı zaman bunu kültür sanata yatırmayı tercih ediyorsa, o gelişmişlik yolunda önemli bir adım demektir. Dolayısıyla ben Türkiye’de henüz o kalkınmışlık düzeyini görmüyorum. Evet zenginleşiyor ve ekonomik olarak artı değerler oluşuyor ama bu kültür sanata yatırım anlamına gelmiyor. Kültür Bakanlığı’nın diğer bakanlıklarla kıyaslandığında, kültür sanata ödeneğinin daha düşük olduğu oldukça açık. Sanata yatırım yapılmıyor. Bu sorduğunuz soruya da iyi bir örnek.
- Bu durum nasıl evrilecek?
- Devletin kişileri sanata teşvik etmesi gerekli mi bilmiyorum. İnsanın kültür sanat etkinliklerine ilgi duyabilmesi gerçekten çocukluktan başlayarak, okuduğu okuldan yetiştiği evden başlayarak ve biraz bilgi sahibi olmasıyla alakalı. Avusturya’da doğan bir çocuk ister istemez klasik müziğin içinde doğuyor. Senin de kültüründe böyle bir altyapı ve çekirdek oluşturman gerekli. Örneğin tiyatroya gidilen bir evde büyümüşseniz, sizin için tiyatroya gitmek hayatınızın içindeki doğal etkinliklerden biri olur. Eğer devlete rol düşüyorsa bu anlamda düşüyor. Anadolu’nun her yerinde tiyatro salonu olursa, sinema salonu olursa veya kültür sanat etkinlikleri daha kolay ulaşılır, daha ucuz hale getirilirse bu aslında bir yol. Bu bir kanal, buradan fayda sağlanabilir. Daha önemlisi sanat yapanlara da rol düşüyor. Çok fazla halktan kopuk, üstten bakış ve uzaktan bakış da insanları kültür sanat etkinliklerinden uzak tutabiliyor.
Sanat zihin açar
- Programınızda, yeri gelince toplumsal olaylara tepki gösteren birçok ismi konuk ediyorsunuz. İlla ki siz, perde arkasında da bu sanatçılarla gündemdeki olaylar üzerine de sohbet ediyorsunuz. Konuştuğunuz sanatçıların üzerinde bir baskı olduğunu düşünüyor musunuz?
- Evet her dönemde ve her koşulda sanatçı muhaliftir söylemini ben de kabul ediyorum. Çünkü birilerinin muhakkak aksini söyleyebilmesi gerekir. Baskının olduğu dönemlerde, aksine sanat ve sanatçı daha yaratıcı olur. Çünkü her zaman bunu savunuyorum, “sanat zihin açar”. İnsanlık var olduğundan bu yana önünde de kimse duramamıştır. Ancak tek tek olaylara takılıp kalırsak bir kısırdöngüye giriyoruz demektir. Aslolan üretmek ve daha fazlasını verebilmekse, o zaman başka yolumuz yok. Bu yine sanat yoluyla olacak. O dengeyi korumak için sözümüzün arkasında durmak gerek ama ucuz kahramanlıklarla değil. Ucuz kahramanlık derken kavram çok karıştı. Çok naif ve çok doğru amaçlarla hareket edebilirsiniz; ama iyi niyetiniz sizi birilerinin maşası yapabilir. Türkiye’de bu ince dengeyi korumak çok zor. Sanatçı sözünü sakınmadan söylemeli, sözünün de arkasında durabilmelidir.
Program ekibiyle ayakta
- “Gece Gündüz” NTV kurulduğundan beri var ve sizden önce de programı farklı farklı isimler sundu. En son Yekta Kopan’dan devraldığınız bu programla neyi değiştirdiniz ve nasıl bir fark ortaya koydunuz?
- Yekta 6 ya da daha fazla yılın üzerinde yaptı bu programı. Ondan önce Pınar Demirkapı, İnci Türkay, Haşmet Topaloğlu, Ayşe sundu. Ancak bu kadar uzun soluklu bir programı yapan ekip hep aynı. Dolayısıyla bu program sunucularıyla değil, arkasında var olap ekiple ayakta. Bugün ben gidip yerime bir başkası gelse bu program yine aynı biçimde sürer. Yenilik açısından bakarsak, aslında belki prodüksiyon ve görsel anlamda eklemeler yapılabilir. Ben sadece programın üslubunu değiştirdim.
Kutuplaşmış bir toplum
- Sunduğunuz program gereği sanatçılarla yakınsınız. Sizce sanatçılar toplumsal olaylarda tavır ortaya koymaktan korkuyorlar mı?
- Halkın hakkını kim ne kadar savunuyor emin değilim. Yoksa herkes bireysel şovunu mu yapıyor? Birileri çıkıp bir söz söylüyorsa ve arkasında kitleler duruyorsa bunu iyi analiz etmek lazım. Şu an çok taraflaşmış ve kutuplaşmış bir toplum var. Aslında taraflar birbirini anlamak zorunda. Bu kitleleri yok sayamayız. Hiçbirimiz masum değiliz. Bunu lütfen herkes iyi anlasın. Demokrasi kahramanı olmak, böyle sık sık dengelerin değiştiği bir ülkede hiç de kolay bir şey değil.
Habere talep yok
- Medyada sizi en çok ne zorluyor?
- Reyting diye bir kılıç var. Diğer tarafta tematik kanal diye bir gerçek... Sorarsanız herkes belgesel, siyasi tartışma kanallarını izliyor. Ancak ben şehirlerde görüyorum. Yok öyle bir şey. Tabii ki o şehirlerdeki reyting sistemi ne kadar doğru bir sistem onu da bilmiyorum. Zaten tematik kanal bunu reyting ve şehir için yapmıyor. Orada da elbette ki bir reklam sıkıntısı var. Orada da işler bir matematik üzerine kurulu. Medyanın tematik kanallar üzerindeki sorunu bu. Bence habere talep yok. En temel konu bu.
- Sizce, reyting kıskacından dolayı iyi ve kaliteli programlar göz ardı mı ediliyor?
- Bu kadar sık gündemin değiştiği ve ağır bir gündemin yaşandığı bir ülkede habere olan talep bu kadar zayıfsa durum vahim demektir. İsviçre’de yaşasaydım bunu anlardım. Fakat Türkiye ve Ortadoğu’da durum böyle değil. Ama buna rağmen bizde habere olan talep çok kısıtlı.
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- Yıkılması gerekiyor!