‘Sakın Pakistan gibi yapmayın’
Taliban’ı yaratan Afganistan ve Pakistan sürecini yakından izleyen uzman İmtiaz Gül: “Pakistan İslamcılaştırma projesiyle büyük faciaya sürüklendi. Sorun din değil, dinin siyasete alet edilmesi, kötü yönetim ve hukukun üstünlüğünün yitirilmesi. Sığınmacıları kayıt altına alın, Pakistan yapmadı. Sonuçları feci oldu.”
Suriye içine düştüğü kaos ve artık iyice küresel bir tehdit halini alan İslamcı militanlık nedeniyle Afganistan’la kıyaslanıyor. Türkiye de Suriye’ye müdahil olma biçimi nedeniyle maalesef Pakistan’a benzetilir oldu...
1980’ler boyunca Sovyetler Birliği işgaline karşı ABD ile Suudi desteğiyle ve istihbarat servisi ISI aracılığıyla Afganistan’a müdahil olmuş Pakistan, savaşın sınırlarına yığdığı milyonlarca sığınmacı yüzünden de militan İslamcılığın odağı haline gelmişti. Asya’nın ismi darbeler ve cihatçılıkla anılan bu kalabalık nüfuslu Müslüman ülkesi, çeyrek yüzyılın ardından yeni yeni belini doğruluyor. Deneyimleri ışık tutacak cinsten..
Pakistan/Afganistan karşılaştırmasını, 30 yıldır bölgedeki çalışmalarıyla tanınan ve geçen hafta bir konferans için Türkiye’ye gelen Pakistan’ın önde gelen gazeteci, yazar ve uzmanlarından İmtiaz Gül ile konuştuk. Pakistan’ın en etkili siyasi gazetesi Friday Times’ın yanı sıra, CNN gibi uluslararası medyaya da yorumlar yapan Gül, İslamabad’daki Araştırma ve Güvenlik Çalışmaları Merkezi’nin kurucularından. 2002’de yayınlanmış “Kutsal olmayan Neksus: Talian yönetimi altında Pakistan-Afganistan” isimli bir de kitabı bulunan Gül’ün Suriye krizi vesilesiyle liberalizm, İslam ve demokrasiye dair Türkiye’ye önemli ikazları var.
“ABD projesi”
- Afganistan ve Pakistan’daki süreci tekrar anımsatır mısınız?
Afganistan’ı Aralık 1979’da işgal eden Sovyetler Birliği sonunda Şubat 1989’da ayrıldı. ABD de Afganistan’dan çıktı ve geride devasa bir iktidar boşluğu bıraktı. Dr. Necibullah liderliğindeki sosyalist hükümet tek başına ayakta kalma mücadelesini 1992’de yitirdi. Amerikalılar dış politika meselesine “proje” olarak bakarlar. O vakitler proje Sovyetler’i yok etmek ve Afganistan’dan atmaktı. Bu projeyi tamamladıklarını düşündüler ve gittiler. Geride büyük enkaz bıraktılar.
Bu dönem aynı zamanda Pakistan için siyasal İslamcılık krizinin başlangıcıdır. İşgalden iki yıl önce, Pakistan’da 1977’de ordu darbe yapmış, iktidara General Ziya ül Hak gelmişti. Bir yandan uluslararası meşruiyet bulma arayışındaydı, diğer yandan ülke içinde iktidarını güçlendirmek için ortak arıyordu. Ve “İslamcılaştırma” fikriyle geldi.
“İslamcılaştırma”
- Pakistan bağımsızlıktan sonraki süreçte siyasal İslamcı ideolojiyle yönetilmiyor muydu?
Müslüman liderler Hindistan’la ayrılıkta ayrımcılıktan hareket etmişlerdi. Devletin ismini Pakistan İslam Cumhuriyet’i koymaları bundan. Ama 1977- 78’e kadar kimse gerçekte İslamcılık’tan konuşmadı. Ta ki darbeye ve Nisan 1978’de şeriatı savunan siyasal İslamcıların hedefindeki Başbakan Zülfikar Ali Butto’nun idamına kadar. Ziya ül Hak muhalefetin taleplerini güçlenmek için kullandı. Hudut yasası, kısas yasası, İslami bankacılık, zekat ile başladı. Sovyetler Afganistan’ı işgal edince de altın fırsat yakaladı. İşgale önce kayıtsız kalan Amerikalıları Rusları yenip aşağılamak için ikna etti, Pakistan’ın rol alabileceğini söyledi. 1981’de Amerikalılar geldi ve Pakistan ordusu silahlandırılıp desteklenecek mücahitlerin isimlerini sağladı. İçeride de “İslamcılaştırma” başladı. 10 yıl Suudi Arabistan ve Amerikalıların desteklediği mücahitlerin Sovyetler’le savaşıyla geçti. Bunlar Pakistan’a sirayet etti. Böylece Pakistan politikalarını belirleyen İslami değerler sistemi ile Mısır’dan İhvan esinli ve El Cihad gibi siyasi partiler için devasa bir alan yaratıldı. Her yerden savaşçılar aktı.
Taliban’ın yaratılması
- ABD ile İslamcılar’ın uzlaşması nasıl tezahür etti?
Komünistlere karşı savaş gerekçesiyle. Amerika onları kullandı. Bu elverişli bir birleşmeydi. İhvan her zaman çok pragmatiktir. Şöyle düşünürler, “eğer bir düşmanı –komünistleri- yenebilirsek, belki diğerini de yenebiliriz”. Amerikalılar gittiğinde mücahitler Kabil rejimine karşı savaştılar. Kabil 1992’de düştüğünde köktenciler bir taraftaydı, sözde ılımlı Sünniler diğer tarafta ve Pakistan işin içindeydi. İran bir fraksiyonla, Suudiler Vahhabi/Selefi Seyyaf fraksiyonuyla, Pakistan Hikmetyar’ın Hizb-i İslami’siyle… Bu kez yedi mücahit grup çatışırken Taliban’ın doğuşu ve iktidara gelişi için devasa bir boşluk doğdu.
- Peki Pakistan?
Pakistan’da yönetim dini kullanarak siyasi fayda sağladı. Keşmir’deki grupları patlattı. Camilerin, medreselerin çoğalması ve siyasi İslamcılığın yayılmasını gördük. Ordu da onları desteklediğinden toplum içinde geniş destek buldular.
Siyasal İslamcılığın “davası”...
- Müslüman bir ülkede siyasal İslamcılık ideolojisini normal bulanlara ne dersiniz? Pakistan örneğinden bakarsak?
Pakistan’da sıradan Müslümanların derdi hayatta kalmak, başka ülkelerdeki gibi. Türkiye’deki gibi… Kırsal kesimdekiler genelde iyi eğitimli değiller, ekonomik olarak marjinalleştirilmişler, bu yüzden büyük resmi fazla düşünmez, eleştirmezler. Müslüman olarak ibadetlerini yerine getirir, işlerine bakarlar. Din bireysel bir meseledir. Dinlerini siyaseten kullanan siyasal İslamcı partilerdir. İslamcılar herkesin onlar gibi olmasını isterler. “Dava”ya inanırlar. Kimi görseler “Niye Müslüman olmuyorsun” diye sorarlar. Bunu bir misyon olarak görürler ve bunun için şiddete başvurmayı da meşrulaştırırlar. Allah’ın onlardan diğer insanları da “doğru yola” döndürmeleri görevi verdiğine inanırlar. Zorla bile olsa…
“Aydınlar, basın ilkelerle ilgilenmedi”
- Pakistan’da aydınlar ne yaptılar?
Liberal aydınlar ve yazarların çoğunluğu eğitimli insanlardı. Çoğu İngilizce medyada yazıp çiziyorlardı. 10 kat fazla satan ulusal dil Urduca medyadaki yazanların çoğu ise konformist, oportünist ve muhafazakarlardan oluşuyorlardı. Özel medyaya yatırım yapanlar da ilkelerle, ideolojiyle ilgilenmediler. Televizyonları bu kesimin propangandası için fırsat sağladı. Ordu ve kurumsal yapı da bunu kullandı.
“Sorun din değil kötü yönetim”
-Suriye ve hatta Türkiye için de en fazla ılımlı İslam anılıyor...
Ilımlı İslam Amerikan projesi. Batı’nın kendilerine karşı çıkan muhalefeti etkisizleştirmek için başvurduğu bir taktik. Ben farklı düşünüyorum. Ortadoğu olsun, Afganistan, Pakistan yahut başka bir Müslüman ülke... Siyasal İslam zaten Hasan el Benna zamanından 1930’lardan beri vardı. Yaygınlaşması sömürgecilik ve Müslüman toplumlardaki ihanete uğramışlık hissiyatıyla beslenmesinden. Olayın dinle alakası yok. Kötü yönetimle, siyasi hakların olmaması, adaletsizlik, işsizlik, yoksullukla ilgili. Asıl sorun bu.
- Fakat Amerikalılar, Batı temel insan hakları, hukukun üstünlüğü, çoğulculuk, şeffaflık gibi değerleri de yaymıyorlar mı?
Bunların önemi büyüktür. İnsan haklarının hayata geçirilmesi hedef olmalıdır. Ama Batılı ülkelerin kendileri temel insan haklarını ihlal ediyor. En başta müdahalelerle... Libya’ya bakın. Yahut Pakistan.. Bir yandan geniş istihbarat ağı kurup insan haklarını çiğniyorlar, sonra adalet programlarına erişim için paralar harcıyorlar. Paradoks var. İnsan hakları, hukukun üstünlüğü diyorlar ama kendi jeopolitik çıkarları nedeniyle hepsini unutuyorlar.
“Jeopolitik araç olduk”
- Bugün ABD’deki medya ve düşünce kuruluşlarında bile Suriye için “Rusya’nın yeni Afganistan”ı deniliyor... Bize nasıl döner?
Yine aynı şey. IŞİD’e karşı küresel koalisyon.. Bunu Pakistan’a da sordular. Pakistan Afgan cihadına bulaşmaktan büyük zararlar gördü, ABD’nin savaşlarında jeopolitik araç haline geldi. Bu yüzden felakete sürüklendi. İki yıl önce Suriye işi başladığında Suudilerle Amerikalılar Pakistan’a da başvurdular. 3-5 milyar dolar kredi açtılar. Muhtemelen bazı insanların Suriye’ye gönderilmesi istendi. Ardından Yemen geldi, Suudiler gelip askeri destek istediklerinde büyük muhalefet yükseldi içeride. Ve parlamento kararıyla reddedildi. Pakistan Yemen işgalinin parçası olmadı. Bu siyaset ve ordunun bazı dersler aldığının göstergesi.
Ordu kendi vurulunca ders aldı
- Ama hala sorunlar büyük. Daha geçen yıl askeri okul katliamında yüzlerce çocuk öldü...
Maalesef. Ama bu Pakistan için oyun değiştirici oldu. 2011’de bir bakan dine küfrettiği gerekçesiyle koruması tarafından öldürüldüğünde sessiz kalmışlardı. Bu da fanatikleri cesaretlendirmişti. Ama askeri okul katliamı ilk kez orduyu sarstı. Bilinçli bir tartışma başladı, ulusal eylem planı ilan edildi. Temelde hukukun üstünlüğüne, anayasayı her kim ihlal ederse cezalandırmak fikrine dair. Nefret suçları, mezhepçi partiler ve camileri mezhepçi propagandaları için kullanan mollalara karşı... Daha önce bir başkasını kafir ilan eden birini cezalandırmaktan hiç söz edilmemişti. İlk kez bir başbakan, bir içişleri bakanı bunu söylediler, “Birinin bir başkasını kafir ilan etmesine izin vermeyeceğiz” dediler. Kimse seküler kelimesini anmak istemese de bir nevi sekülarizm oluşuyor. Bunlar Pakistan’ın bir nebze de olsa değiştiğine işaret ediyor. Belki artık onyıllardır süren şiddetten arınabiliriz. Hukukun üstünlüğü, seküler hükümet modeliyle yeniden inşayla.
“Mültecileri kaydedin”
- Türkiye’ye ne tavsiye edersiniz?
Türkiye Suriye’de fazla düşünmeden çok büyük bir işe girişti. Yapılacak en iyi şey, Pakistan’ın yaptığını yapmamak. Örneğin, Pakistan gelen mültecileri kayıt altına almamıştı, ülkenin her yanına yayılmalarına izin vermişti. Pakistan’ın sınır sorunu vardı, pek çok Afgan elini kolunu sallayarak gelip gidiyorlardı. Bugün bile 1.8 milyon kayıtlı mülteci ve en az 1.5 milyon kayıtsızı var. Türkiye dikkatli bir strateji uygulamalı. Onların IŞİD, El Kaide Nusra için sığınak olmalarına izin vermemeli. Pakistan’da mülteci toplumunu kullandılar. Sonuçları feci oldu. Sığınmacılara üzülebiliriz ama kalmaları için özel olarak teşvik edilmemeliler. Bu sosyo-politik olarak istikrarsızlaştırıcı bir husus. Pakistan’da bu oldu.
“Aydınlar İslamcılaşmaya alan sağlamasın”
- Türkiye çok güçlü bir seküler geleneğe sahip. Bunu yitirme olasılığı var mı?
Doğru. Ama Türkiye’nin sekülerlerinin hükümetin dini siyasete karıştırmamasını sağlaması gerekir. Onlara alan sağlamamalılar. Bu Pakistan’da bir facia yarattı. İnsanların her şeye İslami bakış açısıyla bakmasını getirdi. İslamiyet tarihinde üzerinde uzlaşılmış tek bir hükümet sistemi yoktur, hiç olmadı. Kimi Sünni gibi düşünür, kimi Selefi, kimi Alevi, kimi Şii... Beşi bir sistemde uzlaşamaz. Şeriat modeli başarısız olalı çok oldu. Batı’da bu 300 yıl önce oldu bitti. Onlar bu sayede geliştiler. Bu ancak bilgi ve özgür tartışma ile oluyor. Bizim medreselerden bilim adamı çıkartamazsınız. Artık farklı bir dünyadayız ve bu çoğulcu dünyada siyaseti dinden ayrı tutmalıyız. Çünkü politikaya dini sokarsak toplumun daha fazla bölünmüşlük yaşamasına yol açarız. En iyisi demokrasinin idealleri, evrensel insan hakları, hukukun üstünlüğünün anayasal güvence altına alınması, eşit vatandaşlık, şeffaflık.
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Hangi suçlara tutuklama geleceği belli oldu