‘Sahneye çıkış bahardır’

Müjdat Gezen, 60’lı yıllardan bu yana, cefalı bir iş olsa da politik tiyatro yapmaktan vazgeçmiyor.

‘Sahneye çıkış bahardır’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 02.11.2019 - 23:15

Gezen, 2003 yılında seyirci karşısına çıktığı tek kişilik oyunda, sahneye ilk adımını 1953 yılında attığı, annesine ilk kazandığı parayı 1960 yılında götürdüğünü anlatıyor. 50 yılda başından geçenleri paylaşıyor. Politik tiyatroda mizah ön plana çıkıyor. “Halk, dilinin ucuna gelip söylemek isteyip söyleyemediğini sizden duyarsa gülüyor” diyor. 

Müzikallere, ülkemiz koşullarında “müzikli oyunlar” demenin daha doğru olacağını söylüyor. Ancak bugün seyirci ile buluşan “Pera Müzikali”nde, 1453’ten günümüze İstanbul’un Avrupa yakasındaki eğlence yaşamını belgelerle, müzikle ve mizahla sahneye taşımakla yetinilmiyor.. Sürpriz, günümüze uzanan taşlamalarıyla, “politik tiyatro” içeriği de ağır basıyor.

“Pera Müzikali” nin 5 gece önce TİM Show Center’da gerçekleşen genel provasından iki gün önce söyleşi için buluştuğumuzda Müjdat Gezen, Pera Müzikali’nde kimi sürprizlerle karşılaşabileceğimizin tüyosunu vermekle yetinmişti.

Müjdat Gezen tarafından oyunlaştırılan, yine Müjdat Gezen’in rol alacağı, Mustafa Kemal’in yaşamından ilgimizi çekecek bölümlerle izleyeceğimiz oyunun besbelli yorucu geçen provasından sonrası, çok eski yıllara dayalı dostluğumuzun hatırına, öğlen arasında sıkışık bir zaman dilimi içinde ne konuşabilirsek konuşacaktık.. Kestirmeden MKM’de yakın tarihte sahnelenecek bu oyun ile “Pera Müzikali”nin tanıtım broşürlerini uzattı. “İkisini de okursun” dedikten sonra, klasik politik tiyatroyu MKM’de, müzikli oyunları TİM’de sahnelediklerinin bir kez daha altını çizdi.

Söz verdiğim üzere, öğleden sonrasında TİM Show Center’daki son provalara koşuşturacağını gözeterek sanat yaşamının tanıklıklarının belgelerini, bilgilerini, gazetemizin arşivinden cefakâr çalışanlarımızın çabaları ile toparlayacaktık. Kimi dönemeç taşlarının bugünün penceresinden izlerini dinlemekle yetinecektim.. Söyleşide sıraya giren birbirinden zorlu, ancak direngenliğin anlamına anlam katan yaşanmışlıklara geçmeden önce, bugün ilk kez seyircisi ile buluşan “Pera Müzikali”nin genel provasının izlenimlerini sizlerle paylaşmalıyım..

Ne de olsa, kültür sayfalarımıza “Cumhuriyet söyleşileri, 3 kuşaktan tanıklıklar”la, korsan eylemle girmemizde de payı var.. Elbette bekleme salonuna girişle, üç kuşağın aydınlanmacılarından, çok fazlaca tanıdık yüzlerle selamlaşmak ilk sürpriz olabilir. Kuşkusuz “Pera Müzikali” Müjdat Gezen’in verdiği isimle “müzikli oyunlar” sınırları içinde bir sahneleme değil. 1453 İstanbul’un fethinden başlayan, 2019’a uzanan, İstanbul’un Avrupa yakasındaki eğlence hayatının belgelerle, müzikle ve mizahla sahneye taşınmasının.. Müjdat Gezen’in ustalık çalışmasının.. Sürpriz taşlamalarında “politik tiyatro” içeriklerinin ağır basmasından daha doğal ne sonuç çıkabilirdi ki..

Genel provayı izlemeye gelen Metin Akpınar, Oya Başar, Leyla Gezen, Behzat Uygur, Bihter Dinçel, Sadun Aksüt, Anta Toros, Atilla Dorsay, Sevil-İlker Başbuğ gibi birçok ünlü konukların genel prova sonrası ekibi alkış tufanına tutmaları da.. Barış Dinçel imzalı görkemli dekoru ve rengârenk kostümleriyle izleyenleri nostaljik bir yolculuğa çıkarmaları da.. Müjdat Gezen’in sözünü ettiği günümüze kadar uzanan kimi sürprizlerin izlenmesini, “Pera Müzikali’nin” kapsamının tanıtımına ilişkin diğer bilgilendirmeler, tanıtımlarının okunmasını sizlere bırakarak genel provadan kimi görselleri de sizlerle paylaşmakla yetinelim..

İKİ PROVA ARASI KOŞTURMACA

Müjdat Gezen’in sanat yaşamından iz bırakmış, kimi tanıklıklara ilişkin koşturmaca söyleşiye dönelim.. İyi ki Cumhuriyet arşivinden kimi taramaları yapmak zorunda kalmışız. Müjdat Gezen’in İlhan Selçuk’un isteği üzerine hazırladığı 1996 yılında yayımlanmış “Sak Üstünde Müjdat Gezen” başlıklı çizgili, yazılı gülerek düşündüren sayfalarını yeniden keşfetmiş oldum. Sizlerle de bir kez daha paylaşmak şansını yakaladım.

Laf aramızda Müjdat Gezen, Savaş Dinçel, Yaman Tüzcet üçlüsünün, Vefa Lisesi’ne uzanan köklü uzun soluklu dostluklarında benim de tanıklıklarım çok fazla. Onlar çocukluktan Şehir Tiyatroları kadrolarına uzanan tiyatro yaşamlarında, Vefa Lisesi’nin en ünlüleri arasında acemi çaylaklara kardeş okullar kapsamında tiyato öğretmek gibi sorumlulukları da üstlendiklerinden benimle bile boşu boşuna uğraşmak zorunda kalmışlardı.

Gülerek anımsadıklarımla, Müjdat Gezen’in de doğruladığı üzere, orta üç ve lise bir İstanbul Kız Lisesi’nden ortak tiyatro çalışmaları için Vefa Lisesi’nde, tiyatro sahne koyucuları olarak karşımıza çıkmışlardı. Edebiyat öğretmenim yüksek not alan öğrencisi olarak beni de zorla göndermişti. Üçüne birden sözleri olmayan bir rol için yalvarıp durduğumu anımsıyorum. Müjdat Gezen, ne yapıp edip birkaç cümlelik konuşmaları yapabilmem yolunda bayağı uğraşmıştı..

Gazetecilik Enstitüsü öğrencilik yıllarımda Yaman Tüzcet sınıf arkadaşım olunca dostluklar daha bir pekişmişti. O da Cumhuriyet’in 1990’lı zorlu yıllarında arka sayfamızda bir mizah köşesi yapmıştı. İkisinden birinin İlhan Selçuk’a “En yetenksizimizi size gazeteci olarak gönderdik” esprisini yaptığını duyduğum için, yakalamışken “Hanginiz beni ispiyonladı” hesabını ondan sordum. “Ben değildim, Yaman yapmış” itirafını da aldım. 

Merak ettiğim geçmişlerinde “Yenikapı grubu sol muhalif sanatçılar” olarak tanınmaları da vardı. Yenikapı grubunun benim bilmediğim bir de ağabeyleri varmış. Doğan Hızlan, Demir Özlü, Onat Kutlar’ı.. ağabeyler listesinden sayarken, gençler grubundan kendi Vefa’lı üçlüsünün yanında, Ali Poyrazoğlu, Celile Toyun, Hale Akalın, Adnan Özyalçıner, Sennur Sezer, Halil Ergün’ü.. İlk aklına gelenler olarak sıraladı..

Gençlik tiyatro grupları kurma çalışmaları öylesine çoklu, renkli örneklerle dopdolu ki, ne bu sayfalara sığdırmaya yer ne de saymaya zaman vardı. 1968 kuşağının simgelerinden “Devrim için hareket” sokak tiyatrosunu ekleyelim. Devamlarında aklınıza gelebilecek ne kadar yargılamalara, efsane anılmalara konu olmuş, sol tiyatro grupları, oyunları varsa sıralayabilirsiniz..

MSM bahçesinde büstünün önünden geçerken, Muhsin Ertuğrul Hoca’yı anacak oldum. Kuşkusuz Şehir Tiyatroları’nın efsane yıllarından paylaşacağı çok fazla anısı vardı. MKM kuruluş senedi kayıtlarından özetlemeye kalkışırsak 2003 yılı verileriyle yayımlanmış 33 kitabı var. İlkokul Türkçe kitaplarında bile yazıları çıkmış. 1982 yılında bir yayınevi kurmuş. Konservatuvarlarda öğretmenlik yapmış, 1982 yılında Kandemir Konduk ile birlikte Güldürü Merkezi’ni kurmuş. 1991’de MSM’yi kurmuş. Aldığı ödülleri sayabilmek de olanaksız. 1998’de ilk kez adını taşıyan tiyatrosunu kurmuş. 100 civarında filmde, 50 civarında oyunda, binden fazla radyo ve TV yapımında rol almış. Yazdığı ve yönettiği 20’den fazla oyun, 8 sinema, 5 televizyon dizisi yönetmenliği de var. 1975 sonrası katlanan sayılarla sanata katkılarını varın siz bir düşünün..

Müjdat Gezen, ayaküstü söyleşisinde soruları yanıtlarken, 1961 Anayasası, özgürlüklere, örgütlenmelere kapı açan yasaları ile yeşeren, yükselen, toplumsal umutların sanatçı gençlik, arkadaş çevrelerinde de yarattığı umutlarla söze giriyor. Yargılanan, idam edilen başbakan çelişkisiyle düş kırıklıklarını da katıyor. 12 Mart, 12 Eylül askeri darbeleri, sanatı da hedef tahtasına oturtan baskıları, yargılamaları kendi yaşamındaki öncelikleriyle de sıralıyor..

Atatürk’ün devrimci kimliği ile, kurtuluş, kuruluş savaşları kazanımlarına bağlılığını paylaşmaktan onurlandığı bilinir.. “29 Ekim benim doğum günüm. Ben doğmadan önce Cumhuriyetimizin de doğum günü..” girişine, sanatçı duyarlılığını katarak, Cumhuriyetin kuruluşu koşullarında yapılanlara, Mustafa Kemal’e, o zorlu koşullarda başarılanlara hayranlığını coşkulu cümlelerle sürdürüyor..

“Kurtuluş Savaşı inanılası bir şey değil. Ordu yok, silah yok, giyecek yok. Sıfırdan toparlanma öyle lafla olacak bir şey değil. Ezanı da bu adama, dehasına borçluyuz.. Okudukça yaptıklarının değeri, heyecanı bilinç altımıza kadar işliyor..”

Müjdat Gezen kimliğine bir küçücük anı ile benden de bir katkı olsun.. Çağdaş Yaşam’ın simge başkanı sevgili Türkan Saylan’a ölümünden günler öncesi yapılan zulmün simge fotoğrafını da unutmuş olamazsınız. Gece hastahaneye kaldırıldığının haberi üzerine sabah işe gitmeden Çapa Tıp Fakültesi’ne uğrayıp bilgi almak istemiştim. Oda kapısını vuramadan bilgi alabileceğim birilerini bekliyordum ki.. Uzaktan tanımadığım biri seslendi. İçeri girmemi, görünce sevineceğini söyledi.

Kapıyı açtığımda gözlerime inanamadım.. Ölüme gün sayarken kızlarına dönük yarım kalmış işlerin bitirilmesi telaşına kapılmış, moral veren renklerle giyinmiş, yatağındaki örtünün üstüne sayısız not iliştirmiş.. “Şükran, tam zamanında geldin, hemen Müjdat’ı bul, kızlarıma piyano sözü vermişti, benden sonrasına kalmasın..” Neşeli gür sesi ile kendime geldim. Müjdat’ın telefonunu çaldırarak Türkan Hoca’ya uzattım. Yatağının üstündeki yarım kalmış işlerden bir not eksilmişti..



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler