Ruth övgüyü hak ediyor ama...

Ben de birçok kişi gibi RBG’nin kaybına elbette üzüldüm. Ölümü, ABD siyasetinde anlaşılması zor olmayan bir panik yarattı kuşkusuz. Çünkü, Trump döneminde RBG gibi ilerici tanınan birinin yerine atanacak kişi Cumhuriyetçi tutuculuğun, hem de uzun yıllar mahkemedeki temsilcisi olacak.

Yayınlanma: 01.10.2020 - 16:12
Ruth övgüyü hak ediyor ama...
Abone Ol google-news

ABD’nin en yüksek mahkemesi olan Yargıtay’ın övgüyü her anlamda hak eden Savcısı Ruth Bader Ginsburg (RBG) hakkında, medyamızda da çok güzel yazılar kaleme alındı. Bu yazıyı siz, özellikle cinsiyet eşitliği konusunda inanılmaz mücadeleler vermiş olan, ünlü feminist RBG’nin ölümünden neredeyse bir hafta sonra okuyorsunuz. Yani, bana gelinceye kadar söylenecek ne varsa söylenmiş oldu hakkında. Yine de Ginsburg hakkında yazsaydım, öncelikle onun eşi ile dillere destan olan aşkını yazmak isterdim. Belki bir ara olur.

Ben de birçok kişi gibi RBG’nin kaybına elbette üzüldüm. Ölümü, ABD siyasetinde anlaşılması zor olmayan bir panik yarattı kuşkusuz. Çünkü, Trump döneminde RBG gibi ilerici tanınan birinin yerine atanacak kişi Cumhuriyetçi tutuculuğun, hem de uzun yıllar mahkemedeki temsilcisi olacak. Oysa geleneksel olarak, seçim çok yakınken bu tür bir atamanın yeni başkan tarafından yapılması gerekiyor. Ama Trump’ın ne siyasi nezakete ne de ülkesinin politik geleneklerine aldırdığı var, malum.

KARİYERİNE LAF YOK

RBG’nin ne kadar olağanüstü bir kariyeri olduğunu konuşmak anlamsız. Hayranlık verici gerçekten. Çok güzel sözler edildi arkasından bizde de. Ama yine uçtuk, yine abarttık. Ginsberg toplumsal eşitlik konusundaki çabalarıyla elbette saygındır ama bu kadar. Sonrasında övgünün tadını kaçırmamalı. Çünkü nihayetinde Amerikan iş çevrelerinin de pek sevdiği biriydi. İş/işçi haklarıyla ilgili olarak mahkemesine gelen davalarda hep muhafazakârların yanında yer aldı. “İlerici” neoliberal yanına hayli ters bir tutumdu bu yani. Bunun altını çizmekle beraber özellikle sağlık hizmetleri konusundaki çabasıyla mahkemenin sağcılarını yenilgiye uğrattığını da belirtip hakkı teslim ediyorum.

 Değinmek istediğim RBG değil. Şu bazı İslamcılarla, liberallerin, “olacaksa Türkiye’de de ABD’deki gibi bir laiklik olsun” dediklerini biliriz. Aynı çevreler “bizim bir anayasa mahkememiz olacaksa ABD’deki gibi olsun” da derler sık sık. Övdükleri, “bizde de olsun” dedikleri işte bu RBG’nin Yargıtay’ıdır (yani ABD’in Supreme Court’u).

 Oysa bu mahkeme bir demokraside olmaması gerektiği ölçüde orantısız bir güce sahip. O nedenle mahkemeye ilişkin her değişiklik, atanacak her üye için “kim alınmalı” diye neredeyse referandum yapılıyor ülkede. Amerikan Yargıtay’ı, tarihinin büyük bir bölümünde gerici bir kurum olmuştur. Amerikan solu (dudak bükenin kalbini kırarım, son derece mücadeleci bir sol vardır ülkede) bu mahkemeyi yetkisiz kılmak için mücadele vermiştir, hâlâ da veriyor. Mahkeme “bırakınız yapsınlar “kapitalizminin son derece insafsız bir savunucusu olduğu için Amerikan emekçilerinin gözünde itibarsız bir kurumdur.

SİYAHLAR DEĞERSİZDİR

 Hep öyleydi. Bakın, 1857 yılında mahkemenin o zamanki başkanı Roger B. Taney “Dred Scott- Sanford Davası” olarak bilinen davada siyahların beyaz ırkla asla eşit olamayacak kadar değersiz bir ırk olduğunu, bu nedenle herhangi bir haklarının olamayacağını savunmuş, bu yönde bir karar vermişti. Üzerinden yıllar geçti, artık öyle değildir diyenler olabilir elbette ama bu kadar açık olmamakla beraber yine de siyahların, azınlıkların, LGBTİ­+ bireylerinin hakları konusunda zaman zaman çuvalladığı oluyor mahkemenin.

 William Seward’dan söz ederler. 1858’de Yüksek Mahkeme’ye karşı bir yasa tasarısı sundu Kongre’ye. “Yüksek mahkeme Birleşik Devletler halkına emir vermeye çalışıyor. Birleşik Devletler halkı bu kadar anayasaya aykırı, bu kadar tiksindirici ilkeleri asla kabul edemez” sözleri pek meşhurdur. Abraham Lincoln’ün de bu mahkemeden nefret ettiği bilinir.

 “Bugün öyle değil, o eskidendi” denemez. RBG’in yerine atanacak tutucu bir yargıç, tüm kararları etkileyebilir önümüzdeki on yıllar boyunca. Bir mahkeme, bu kadar etkili olmamalı toplum üzerinde. Hukukçular elbette daha iyi bilir ama çoğumuzun da bildiği şudur: Mahkeme karar verir, yasa yapmaz. ABD’nin Yargıtay’ı da belirli davalarda karar verme yetkisine sahip olabilir ama daha büyük siyasi anlaşmazlıkları anayasayı hesaba katmadan çözme yetkisine sahip olamaz. ABD’de kimi hukukçulara göre bu mahkeme anayasayı zaman zaman ihlal ediyor.

 Yargı gücünün siyasal akımlara bağlı olduğu bir gerçek. Amerikan Yargıtay’ın mülkiyet odaklı tutumu anayasaya aykırılık arz ediyor. Bu nedenle önemli de olsa RBG’nin varlığı tek başına bir anlam ifade etmez. Onu övmeye, yaptıklarını takdire devam elbette ama çalıştığı kurumu örnek alınacak bir kurum gibi göstermeye hayır.

 Amerikan emekçisinden daha mı iyi bileceğim? O ne diyorsa odur.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler