Rastlantı değil alın teri

Basına, biraz da ilgi çeksin diye “Müzede yanlış kata inen asansör sayesinde Türkiye’den kaçırılan çiniler keşfedildi” diye yansıyan olayda rastlantının payı hiç yok da değil. Araştırma, eserlerin bulunduğu müzenin Bursa çinilerini yanlış tarihlendirmesiyle başlıyor.

Rastlantı değil alın teri
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 31.01.2019 - 22:38

 

Hayal Başaran Güleç 1996 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünden mezun olduktan 14 yıl sonra Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) İslam Sanatları Ana Bilim dalında yüksek lisans eğitimi aldı. 2016 yılında mezun oldu. Halen aynı üniversitenin Arkeoloji bölümünde doktora eğitimine devam ediyor, 2015 yılından beri de sözleşmeli öğretim görevlisi olarak çalışıyor. Medyaya, İngiltere’de yaptığı çalışmalarının, gittiği bir müzede bindiği asansörün yanlış katta durmasıyla başladığı yolunda haberlerle konu oldu. Güleç’le konunun aslını konuştuk.

Şirinlik kattı

-Kimi araştırmalarda rastlantıların ya da yanlışlıkların da büyük rolü olduğu bilinir, bu doğru ama siz de çinilerimizi araştırmaya gerçekten bir “yanlışlık” sonucu mu başladınız?

Tamamen öyledir diyemem tabii. Zaten araştırma yapmak için gittiğim müzede bindiğim asansör ziyarete kapalı eserlerin sergilendiği bölümde durmasaydı da ben araştırmamı yapacaktım. Yani orada üzerinde araştırma yapacağım materyallerin olduğunu zaten biliyordum. Ancak henüz izin talep etmeden kimsenin görmediği o materyallerin nerede tutulduğunu görmüş oldum bu “yanlışlık” sayesinde. Yoksa bu tabii ki bir rastlantı değil, arkasında uzun çabalar olan bir araştırma. “Yanlışlık sonucu inilen kat” nedeniyle başlamış bir çalışma değil elbette. Böyle yansıtılması olaya bir şirinlik kattı elbette ama gerçeğin tamamı bu değil.

Yanlış tarihlendirildi

Medyada çıkan haberin içeriğini oluşturan iki farklı araştırma söz konusu; bunlardan ilki benim ‘Victoria and Albert Müzesi deposunda bulunan On Altıncı Yüzyıl İznik çinileri’ başlıklı Yüksek Lisans tezim, bir diğeri Doç. Dr. Süreyya Eroğlu Bilgin ile birlikte yayımlanmış olan Bursa ve Parville ilişkisini ortaya çıkaran makale. Makale, tezden bağımsız bir çalışma olarak ele alındı. Bursa ile ilgili malzeme ve belgeler müzenin bu parçaları yanlış tarihlendirilmesiyle bize verildi, tez kapsamı 16. yy ile sınırlı olduğu için 15. yy’a ait olan Bursa ile ilgili belge ve malzemeler çalışma dışı bırakıldı. Daha sonra danışmanım Doç. Dr. Süreyya Eroğlu, belgeler arasında bulunan Parville isminden yola çıkarak tüm bu bağlantıları ortaya çıkaran bir makale yazdı. Bu sonuç gerçekten çok şaşırtıcı oldu, çünkü Parville şimdiye kadar yapılan yayınlarda adından övgüyle söz edilen, Osmanlı mimarisine katkıları olan bir isimdi. Özellikle Parville hakkında hayli geniş, övgü dolu bir doktora çalışması yapan Miyuki Aiko’nun (ki yurtdışında birçok ülkede araştırmalar yaparak hazırlamış) bu belgelerden ve koleksiyonun bağlantısından hiç bahsetmemesi de, hayli manidar bir yaklaşım.

İzinler geliyor

-Ne zaman başladı o zaman çalışmanız?

Bu süreç 2012 Temmuz ayında Londra’ya giderek sergilenen eserleri gözlemlememle başladı. Tüm bu araştırma 3 yıl sürdü bu arada. Yetkililerden çalışma yapabilmek için nasıl bir yol izlenmesi gerektiği öğrendim. Türkiye’ye döndükten sonra ilk etapta tez danışmanım Doç. Dr. Süreyya Eroğlu tarafından Victoria and Albert Müzesi yetkililerinden İslam Eserleri Bölümü’nde görevli olan Dr. Mariam Rossen-Ower ile iletişime geçildi. Alınan olumlu yanıttan sonra bu kez ben kendisiyle iletişime geçerek müzenin deposunda bulunan çinilerin, müze arşivinde bulunan edinilme kayıtlarının ve departmana giriş belgelerinin incelenmesi için gerekli izinlerin verilmesini talep ettim. Yolladığım başvuru metnine üzerinde çalışma yapılacak parçaların müze numaralarından oluşan bir liste de ekledim.

Başvuruma yanıt depodaki eserlerin fotoğraflarının çekebileceği, departmana giriş kayıtlarına ulaşmanın daha kolay olabileceği ancak müzeye kabul ve kayıt belgelerine ulaşılması için arşiv departmanıyla yazışma yapılması gerektiği şeklinde oldu. Ancak tüm parçaların ilk giriş kayıtlarına ulaşılmasının mümkün olmayacağı da belirtildi. Bu aşamadan sonra arşivle iletişim kuruldu. Gönderdiğim listenin bir kısmına ait kayıtların incelenmesi izni verildi. Sonra da müzede çalışma talep edilen objelerin bir araya getirilmesi için görevlilerin hazırlıklarını tamamladıkları 10-14 Aralık 2012 aralığında kendilerinin belirlediği program dahilinde çalışabileceğim izni de geldi ardından.

Bakanlık takip edecek

-Başladınız mı hemen çalışmaya peki?

Evet ama pek de kolay olmayan yanları da vardı çalışmamızın. Örneğin çinilerin hangi yapılara ait oldukları araştırma süreci çok zorluydu. 10 Aralık 2012 tarihinde gittiğim Victoria and Albert Müzesi’nde eserleri incelemeden önce bir evrak imzalatıldı. Bu, eserlere herhangi bir zarar vermeyeceğime ve çalışma sırasında farklı bir maksatla bile olsa dokunmayacağıma ilişkin bir evraktı bu. Daha sonra Dr. Mariam Rosser-Owen eşliğinde müze deposunda bulunan müze numaralarıyla listeleyerek inceleme yapılabilmek için önceden talepte bulunduğum 16.yy’a ait İznik çinilerini fotoğraflayarak üzerlerinde desen ve boyut incelemeleri yaptım.

-Ne tür bir sonuca ulaştınız peki ilk olarak?

Eserlerin bir bölümü 16. yüzyılda Bursa, İstanbul ve Diyarbakır gibi kültürel mirasımızın çok olduğu yerlerden gelen tarihi eserlere ait. Şu an yerleri ya restorasyonlar sırasında benzerleriyle değiştirilmiş ya da fayanslarla kapatılmış durumda. Bazı parçalar Osmanlı toprağı olan ancak şu an Türkiye sınırları dışında kalmış yerlerdeki tarihi eserlere ait. Ulaştığımız sonuçlar bu oldu öncelikle.

-Yetkililerin yaklaşımı neydi?

SDÜ tarafından desteklendi ama ulaşım ödeneğini kullanmadım kendi isteğimle. Çalışma haberlere konu olunca Kültür Bakanlığı yetkilileri bölümüm ve danışmanım aracılığıyla bana ulaştılar. Ankara’ya Kültür Bakanlığı’na davet edildim. Sonuçların kendileri tarafında takip edileceği belirtildi.

Kanıt mektup: Parville’in oğlu müzeye satmış

Hayal Güleç, Londra’da Victoria and Albert Müzesi’ndeki 44 eserin, Türkiye’deki tarihi yapılardan götürüldüğünü arşiv belgeleriyle tespit etmişti. Hayal Güleç’i ve bilim dünyasını en çok şaşırtan da Fransızca bir mektup olmuştu. Müze deposunda eserlerin geçmişini anlatan mektubu SDÜ’de danışman hocası Doç. Dr. Süreyya Eroğlu ile inceleyen Güleç, mektubun Bursa’da 1855 yılında meydana gelen deprem sonrası Bursa Yeşil Cami ve türbesinde oluşan hasarı onarması için 1863 yılında Ahmet Vefik Paşa tarafından görevlendirilen Fransız restorasyon uzmanı Leon Parville ile bağlantısını tespit etti.

1923 yılında Ahmet Haşim’in Parville’nin çinilerin bir kısmını götürdüğüne dair bir yazı yazdığını dile getiren Güleç, ancak bunu o dönem ispatlamanın mümkün olmadığını kaydetti. Mektubun arşiv belgelerinden çıkması ve tercüme edildikten sonra bu şüphelerin ortadan kalktığını kaydeden Güleç, “Fransızca mektubun Leon Parville’nin oğlu tarafından müzeye yazıldığı anlaşıldı. Babasının Asya topraklarından getirdiği bazı çinileri müzeye satmak istediğine yönelik bir belge olduğunu gördük. Belgenin devamında 67 parça çininin müzeye satıldığını fark ettik” dedi.

Çini merakı

Hayal Başaran Güleç, çini ile 1993 yılında Mimar Sinan üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi bölümünden hocası Prof. Oktay Aslanapa’nın öğrencisi olduğu zamanlardan beri ilgili.

 

 

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon