Prekazi'nin uzun yolu

Attığını vuran, tutuğunu koparan, inatçılığını konuşturan, taraftara ve Galatasaray’a sevdalanan, oynadıkça oynayan, golleriyle unutulmaz olan, Balkanların havasında suyunda büyüyen kendine has bir futbolcuydu...

Prekazi'nin uzun yolu
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 23.05.2018 - 21:10

80’li yılların Galatasaray futbolu denince akla gelen ilk isimlerden biriydi Cevad Prekazi. Attığını vuran, tutuğunu koparan, inatçılığını konuşturan, taraftara ve Galatasaray’a sevdalanan, oynadıkça oynayan, golleriyle unutulmaz olan, Balkanların havasında suyunda büyüyen kendine has bir futbolcuydu...

En güzel çağında, futbolculuğunun en iyi zamanlarında dönem arkadaşı Simoviç’in önerisiyle Galatasaray’a gelmişti. Galatasaray’ı çalıştıran Derwall, Prekazi’ye, “Ya seni transfer edeceğiz, ya da başka yabancı almayacağız” demişti. Geldi Prekazi, Türkiye’ye, Galatasaray’a ve yabancılık çekmeyecekti hiç. Çünkü Türkiye, Balkanlardan on yıllar boyunca göç eden insanların topraklarıydı Galatasaray’da top koştururken tarihin en büyük başarılarını elde etti kulüp. Düşünün ki Derwalli Galatasaray Avrupa Şampiyonası’nda Monaco’yu yenip, yarı finale yükselmiş, hem Türkiye hem Avrupa, Prekazi’nin 37 metreden attığı golü konuşmuştu yıllar yılı. Futbol tarihine geçmişti o gol, Cevat Prekazi’yi efsane yapmıştı... 

Evet, o gün Köln Stadı’nda Prekazi’nin ayağından çıkıp Monaco ağlarına bir füze gibi giden top, yıllarca jenerik olarak izlenecekti. Ve o gol ve zafer ki maçın oynandığı haftalarda Türkiye’de yaşanan diğer acıları unutturacaktı. Bir tenisçiyi andıran fiziğinden olsa gerek, sol ayağını raket gibi kullanıyor denirdi onun için. Gün geldi, hem gönlünden geçtiği için hem de “yabancı futbolcu” sayılmak istemediği için T.C. pasaportu almak istedi. Ve Bakanlar Kurulu kararıyla Türk vatandaşı oldu. Hem de nüfus yasasına göre Türkçe olması gerekmesine rağmen, Prekazi’yi yani orijinal soyadını, nüfus kağıdına kazıyarak.

Nebil Özgentürk: Galatasaraylı yıllarını konuşacağız.

Cevad Prekazi: Benim çok sevdiğim arkadaşım Simoviç vardı. Biz beraber bir sene Hajduk Split’teydik. O sene zaten Galatasaray’da Tomislav İviç vardı. O gitti Derwall geldi. Ben o an Amerika’daydım. O zaman Simoviç telefon açtı bana. Sordu Galatasaray’da futbol oynar mısın diye. Geldim antrenmana çıktık Florya’da toprak sahada. Simoviç’e dedim nereye çağırdın beni...

- Kızdın mı yani?

Ya tabii ki kızdım. Toprak saha 85 senesinde. Çim sahalar müthiş o zamanlar Yugoslavya’da. Geliyorum toprak saha.

- Peki ilk yıl nasıl geçti?

İlk yıl maalesef biz namağlup şampiyon olamadık. Averajla. Bana göre Beşiktaş’ı zorla şampiyon yaptılar. Politika öyle oldu maalesef.

- Hüsran mı oldu senin için? Ama sonuçta çok da başarılı oldunuz, ikinci oldunuz yani.

Böyle en içten, kalbinden, yüreğinden, beyninden. Kendimizi verdik bütün o maçlarda, birisi hırsızlık yaptı. Ben öyle hissettim ve 30 yıldan fazla geçti, hâlâ öyle düşünüyorum. Tabii, sonra Tanju geldi. Bizim öyle bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Ve iki sene üst üste biz şampiyon olduk.

- Bu da Galatasaray için çok müthiş bir olay.

Tabii ondan sonra işte Şampiyon Kulüpler Kupasında yarı finale kadar geldik. O zaman Mustafa Denizli’ydi antrenör.

- Bütün bu yedi yıl boyunca unutulmaz bir maç var tabii Monaco maçı. Orada unutulmaz bir an da yaşanıyor.

O başka. Onun futbolla çok az ilgisi var.

- 40 metreye yakın.

Benim için fark etmez. Benim için o goller normal. Ama öyle bir daha olmadı. Ben bekliyordum sabah erken kalkacağım, kahvaltı edeceğim. Köln’e gidiyoruz. Ben Yugoslav şarkıları dinliyordum. Bindik gidiyoruz maça. Ve ben dinliyorum, söylüyorum. Bana geliyor Cüneyt diyor konsantre ol maça. Konsantre mi? Ben altı gün burada konsantre oldum. Bu saniyeyi bekliyorum. Gidiyoruz maça.

- Çok duygulanıyorsunuz.

Tabii duygulanıyorum. Şimdi hayatımda ilk kez. İki tane bayrak veya forma tabutumun üstünde benimle beraber gidecek. Sarı kırmızı ve siyah beyaz.

- Galatasaray ve Partizan.

Evet.

- O zaman hiçbir şeyin anlamı kalmıyor değil mi? Seni kızdıranlar, üzenler. Bu tabutuma sarı kırmızı forma konacak demenin nedeni olabilir mi bu anlattığın şey?

Sevgi. Türk milletinin Galatasaray’a başka bir sevgi var. Bana kimse küfür etmedi. Oynadım Malatya’da, Kahramanmaraş’ta Rize’de, Ordu, Adana’da, Antep, Bursa, her yerde.

- Tek kelime küfür yok.

Hayır hayatımda ben bilmem.

- Rakip takımın sevgisini de kazandın.

Tabii, onlar için de ben oynuyordum. O yüzden beni sevdiler.

- Galatasaray taraftarının farkı nedir?

Onlara çok yakındım. Herkesle konuşuyordum. Nerede olsam sohbet ediyordum.

- Başka bir şey mi senin için Türkiye?

Evet... Benim için Türkiye ikinci ülkem. O zaman rahmetli Özal vardı. O bana pasaportu verdi. Hem isim, hem soyadı aynı Cevad Prekazi. Kanunla kimseye vermezler.

- Gurur duyuyorsunuz.

Büyük, çok büyük... Türkiye’ye gelince Türk pasaportuyla geliyorum.