Philip Roth'un ilk öyküleri
Philip Roth’un bir yazar olarak tanınmasını sağlayan öyküler toplamı “Hoşça Kal Columbus ve Beş Öykü”, hem yazıldığı döneme yazarın gözünden bir bakış hem de onun gelecekte işleyeceği konu ve temaların ipuçları. Roth, bu öykülerde o zamanın çarpıklıklarını, anlatım biçimi sayesinde evrensel bir dile dönüştürüyor.
İçimizden biri veya birkaçı
Philip Roth, Amerikan edebiyatının en üretken yazarlarından. Ele aldığı her ne varsa hep can yakıyor, bir yandan da evrensel değer taşıyor. Roth’un yayımlanan kitapları incelendiğinde geçmişe bakışın ve oradaki bozuklukların konu edildiğini görüyoruz. Bunun yanında Roth, “Amerikan Rüyası”nı da sık sık eleştiriyor.
Kişilerarası ilişkiler de yazarın vazgeçemediği konulardan; duygusal gelgitler, haz, şiddet ve cinsellik bu başlık altına rahatça yerleştirilebilir. Roth’un yaptığı bir başka şey, insan ilişkileri özelinde ABD’nin dönem dönem özetini sunup sosyal çalkantı ve değişimleri romanlarına buyur etmesi. Kişilerin yükseliş ve düşüş öykülerini anlatarak yine ABD’nin sosyal ve siyasal panoramasını verir, öbür taraftan da kimi kahramanları aracılığıyla “öteki” kavramını eşeler.
Ama bir de Roth’un “takıntılı” olduğu konu ve temalar var ki neredeyse bütün kitaplarında karşımıza bir şekilde çıkar: Yahudilik, yaşlılık ve ölüm. Son ikisinin özellikle yakın dönem kitaplarında birkaç boy öne geçtiğini söylemek gerek. Şimdi filmi biraz geri sarıyor ve Roth’un edebiyat dünyasında isim yapmasını sağlayan Hoşça Kal Columbus ve Beş Öykü’yle karşılaşıyoruz.
SINIRLAR SINIRLAR
“Hoşça Kal Columbus”, hiç tartışmasız kitabın en önemli öyküsü. Aslında öyküden öte bir novella; hem Roth’u dünyaya tanıtan hem de onun gelecekte kullanacağı bütün konulardan bir tutam barındırmasıyla ağırlığı büyük. Roth burada çoğunlukla yaptığı gibi bir dönem fotoğrafı çekiyor ve 1950’lerden 1960’lara geçen ABD’deki dönüşümü Brenda ve Neil özelinde hissettiriyor. İkilinin adeta bir oyun gibi yavaş yavaş keşfettiği cinsellik, Roth’un anlattığı pek çok ayrıntının arasından sıyrılıp geliyor. Elbette bir Roth klasiği olarak karamsar hava yine beliriyor. Her şeyin bir film gibi geliştiği olaylar dizisinde tutkuyla başlayan ilişkide, araya giren mesafe yüzünden ayrı düşen Brenda’nın ve Neil’ın hikâyesi, mektuplaşmalarla ve ikilinin ailesinden ufak ayrıntıların aktarımıyla ilerliyor.
Sonunda gelinen nokta ise o dönemin şartlarıyla ilgili olarak birden bire ikilinin önüne dikilen koca bir duvar; aşılması zor sınırlar: Her ikisini de geriye çeken, kabullenilmesi ve üstesinden gelinmesi zaman alacak sınırlar. Roth, hikâye içine sürprizler serpiştirmiş elbette ama yine o kolay yakalanamayan yalınlık her şeyin üstünde.
Aslına bakılırsa “Hoşça Kal Columbus”taki sınır, kitaptaki bütün öykülerde bir şekilde karşımıza çıkıyor. Neil’ın yaşadığı gerilim ve ikilemlerle önüne dikilen sınırlar bir şekilde öbür öykü kahramanlarının hayatında da değişik biçimlerde beliriyor. Örneğin hayli hareketli bir öykü olan “Yahudilerin Dinden Dönüşü”nün kahramanı Oscar da aynı sınırlardan mustarip. Kimsenin sormadığı soruları soran, karşı çıkan hatta bir Haham ve koca bir cemaati dize getirebilecek ölçüde cesaretli eylemde bulunabilen biri. Roth bu öyküde, gelecekte ele alacağı ve vazgeçemeyeceği Yahudilik, din sorgulaması ve inançların hayatta yol açtığı kimi çarpıklıkları konu olarak seçmiş. Bir çocuğun cesaretiyle, hem ailesini hem de onların yıllarca gözünü kırpmadan inandıklarını masaya yatırmış. Bir bakıma Pandora’nın kutusunu açmış.
İNSANI SÜREKLİ SİGAYA ÇEKEN HAYAT
Roth, ilk yapıtlarından bugüne dek katı kurallar koyan ve uygulayanların takipçisi olmuş bir yazar. Nerede böylesine bir mengene görse gayet edebi bir dille “Neden?” diye soruyor. Sorarken de kendini yaşadığı dönemden, sosyal çevreden ve siyasal ortamdan soyutlamıyor. Yani herkesi anlamaya uğraşıyor ama hep hakkın tarafında saf tutuyor.
Emri altındaki askerlerin savaşın tam orta yerine gönderilmesi karşısında, emirler ve vicdan arasında kalan bir çavuşun yaşadığı gerilim, kitap boyunca kendini hep hissettiren o sınırın bir başka yansıması. Çavuşun “kader” diye yorumladığı emirlerle askerlerin gidiş için hazırlıklara başladığı anlarda yaşadığı küçük çaplı yıkımın anlatımı etkileyici. Roth buradaki çavuş ve askerlerin durumunu bir tür boşluğa fırlatılma şeklinde resmetmiş.
Roth’un en başarılı yanlarından biri, hem ikili hem de genel insan ilişkilerini çok iyi incelemesi. Buralardan epey hikâye çıkaran yazar, şablonlara sıkışmadan kolayca yol alabiliyor ve her defasında yeni bir şey keşfettiği gibi okura bunu sunmasını da biliyor. Roth’un bu ilişkileri ele alırken bize göstermek istediği, hayatın insanı sürekli sigaya çektiğinin unutulmaması gerektiği. Tıpkı “Epstein” adlı öyküdeki yaşlı çiftin başına gelenler gibi. Evliliklerinin büyük bir sarsıntı geçirmesiyle mutlu aile tablosunun bozulmaya başlaması, şüpheler ve ardından kocanın geçirdiği krizle eldekilerin değerinin tekrar anlaşılması: Roth’un kurgusunda, olayların akışı ve sonuca bağlanması naif bir dille anlatılıyor. Burada, sınavdan başarıyla geçenlerin geçemeyenlere bilgiçlik taslamadan ders verişini görüyoruz. Roth’un “Epstein”da anlattıkları, hangi köşe başından hangi sınavın ne zaman çıkacağının bilinmemesine ilişkin.
Roth, bazı kitap ve öykülerinde siyaseti fazlasıyla öne çıkarıyor. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın rüzgârı ve yazmaya başladığı dönemde ABD’nin gerek ülke içinde gerek üske dışında benimsediği politika Roth’un kalemine takılıyor. Bu anlamda her zaman temkinli bir yazar kendisi: Ne çabucak kabulleniyor ne de peşin hüküm vererek olumsuz eleştiride bulunuyor. Sürekli sağlıklı bir zihinle olayların üzerine gidip edebi tavır ve sade bir dille anlatacağı ne varsa okurlarla paylaşıyor.
Kitaptaki “İnsanı Söylediği Şarkıya Bakarak Tanıyamazsın” isimli öykü, Roth’un politikayı öne çıkardığı ama bunu liseli öğrenciler üzerinden verdiği, okuldaki basit bir eylemle ABD’nin o dönemdeki yönetimine eleştiriler getirdiği bir hikâye. Roth, burada liseyi ve lise yönetimini ABD siyasileriyle öğrencileri ise onlara başkaldıran, onlardan rahatsız olan halkla özdeşleştirmiş. Hatta Roth öyküde, arkadaşlar arasındaki kimi yol ayrımlarını da anlatarak ortak amaç uğruna hareket edenlerin kendi içinde nasıl bölünebileceğini de gündeme getirmiş.
EVRENSEL ÖYKÜLER
Roth, kitaplarında ABD’de her dönem farklı yüzlerle beliren korku ve paranoyayı da işledi. Özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkede, bazen toplumun bazen de siyasilerin yarattığı korku ve paranoya yazarın elinden pek kurtulamadı.
“Fanatik Eli”, Roth’un paranoya ve korku temaları dikkate alındığında okuru sarsan bir hikâye. Amerikan kasabası Woodenton’a gelen bir “yabancı” her şeyi allak bullak ediyor; ahalinin tüm düzeni şaşıyor. “Dünyada insanlar istediği gibi birbirinin beynini dağıtabilirdi ama Woodenton’daki huzur bozulmamalı” diyenlere göre bu “yabancı” korkuları kazıyıp çıkarıyor. Üstelik bu korkular, kasabadakilerin dini inançları üzerinden yürüyor ve gelen “yabancı” bu anlamda huzur bozabilecek bir “öteki” gibi görülüyor. Kim nereye ait, hangisi ne kadar ve neye göre öteki? Roth, öyküde bu yolu izliyor. “Yabancının” gerçekte hiç de öyle olmadığının anlaşılması ise yine bir Roth sürprizi. “Woodenton’da hiçbir şey unutulmaz, fakat kızgınlık saman alevi gibidir. Duyarsızlık bağışlama yerine geçer. Üstelik aklını kaçırdın mı kaçırmışsındır; Tabiat Ana’nın işidir bu” lafı da o “yabancı” için söyleniyor zaten.
Geçmiş zaman öykülerinin yer aldığı bu kitapta Roth’un kahramanlarının en önemli özelliği içimizden biri veya birkaçını temsil etmesi. Yazar adeta gelecekte yapacaklarının küçük bir özetini çıkarmış: Öyküler hem dönemin yapısının bir yansıması hem de ondan ayrı; geleceğe taşınan ve her zaman değerini koruyacak evrensel bir niteliğe sahip.
alibulunmaz@cumhuriyet.com.tr
Hoşça Kal Columbus ve Beş Öykü/ Philip Roth/ Çeviren: Ülkü Tamer, Deniz Koç/ Yapı Kredi Yayınları/ 282 s.
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İki ünlü markanın balları sahte çıktı!
- 'Üs bölgesi' kamera görüntüleri ortaya çıktı
- Atatürk 'sticker'ına basan kişiyi uçarak dövdü
- 'Sessiz katil' konusunda önemli uyarılar
- Yazarımız Meydan'dan, Acemoğlu'na 'Atatürk' yanıtı
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- 'Alnı secdeye düşenlerin iktidarında...'
- Bahçeli'nin videosu neye işaret ediyor?