Pelin, 'Bulutları sevme kulübü' kuruyor

Pelin Batu, Şile'deki çiftliğinde inzivada. Sebebini şöyle açıklıyor: "Cumhurbaşkanlığı seçiminde pusulayı görünce donakaldım. Hiçbir aday bana hitap etmiyordu. Bu çaresizlik insanı inzivaya itiyor."

Pelin, 'Bulutları sevme kulübü' kuruyor
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 06.09.2014 - 22:17

Pelin Batu İstanbul’un yanı başında ama İstanbul’dan bir o kadar uzak bir yerde, kendini şehrin ve ülkenin vahşi gündeminden koruyor. Elbette bu fazla uzun sürmeyecek. Batu da harekete geçmek için gün sayıyor, kafasında pek çok şey var. Kaçış alanlarının çok olması onu rahatlatıyor. Tabii bir gün onu dünyanın öbür ucunda bir okulda çalışıyor bulmamız da olası. Pelin Batu anlatıyor...

- Geçen hafta CHP’den size teklif geldiği ve sizin reddettiğiniz söyleniyordu. Hatta bazı sitelerde “Ateist Batu CHP’yi reddetti” diye yazmıştı. Neydi işin aslı?

- İşin aslı böyle bir teklif yok, böyle olunca da benim ret ve kabul etmem gibi bir olay da yok. Anladığım kadarıyla CHP’de bir metamorfoz süreci başladı, içerisi karışık. Her taraf kendi cephesini güçlendirmenin peşinde, kendi tarafına birilerini çekmek istiyor. Benim haricimde Levent Üzümcü’yü de duyduk mesela. Yeni bir vitrin dertleri var. Tabii hiçbir şey yok ortalıkta, ismim telaffuz edildi. Hem babam, hem dedem, hem ben de sıkı bir muhalifim, ilk akla gelen isimlerden biri ben oldum belli ki. Dediğim gibi CHP’den kimse ne beni aradı, ne de bir şey söyledi. İşin trajikomik yani haber çıktıktan sonra “Pelin niye reddettin?”, “İyi ki reddettin, onlardan bir şey olmaz!” diye insanlar yakınıp, isyan etti! Yani bir yalan çıkıyor, onu düzeltmek bir yana ona inanıp üstüme gelenlerle uğraşmam gerekiyor.

- Siyaseti seviyor musunuz, aranız nasıl şu aralar?

- Siyaset kirli bir şey, doğası gereği böyle. Biz kirletmedik onu. İnsanların hırslarını ve egolarını kamçılayan hastalıklı bir yapısı var. Kamboçya’da da, Amerika’da da, Malezya’da da bu böyle. Türkiye’nin özel bir kirliliği yok. Çok büyük bir güç oyunu bu, oyuna bir kere giren çıkamıyor. Kaybetmekten de çok korkuyor oyuncular. Dinozorların koltuklarını koruma inadı da bu işi çirkinleştiren bir ayrıntı. Çünkü “siyaset kirli” diyerek pek çok genç başlamadan bu macerayı bitiriyor. İşte bu da dinozorların kullandığı bir strateji. Siyaset bataklığından aynı isimler yalnızca şekil ve renk değiştiriyor böyle olunca da. Avrupa Parlamentosu’nda benim yaşımda hatta daha genç arkadaşlarım var. Gezi zamanında parktayken “Oy vereceğim parti yok!” diye yakındığımızı hatırlıyorum. Üstünden bir yıl geçti ve yine aynı çaresiz, sıkıcı konular dönüyor.

 

Tek dertleri umudu bitirmek

- Alternatifsizlikten, kötünün iyisine oy vermekten bıktı gençler.

- En son Cumhurbaşkanlığı seçiminde bunu çok sert yaşadım, pusulayı görünce donakaldım, elim gitmedi. Hiçbir aday bana hitap etmeyi bırak, yanıma bile yanaşmıyordu. Bu çaresizlik insanı gerçekten inzivaya itiyor ki ben bir süredir bununla direniyorum ve de mutluyum. Tabii ben dik kafalı bir keçiyim, sanat uğraşlarımla meşgul olayım derken savaşmak için bileniyorum.

- O savaşı hangi arenada yapacaksınız?

- İşte onu tam bilemiyorum. Bu savaşı sivil toplum örgütleriyle vermek istiyorum, zaten uzun zaman böyle çalıştım. Bazı şeyleri mikroda değiştirmek lazım. Minicik bir parkı, ormanı kurtarıyorsun ve bu bir başlangıç diyorsun, rahatlıyorsun ama ya sonra? Otuz tane orman bir anda gidiyor, betonlaşıyor, seyrediyorsun. Bunun da farkında olmak ve hareket etmek gerekli. Bu adamlar bizim moralimizi sıfırlıyor. Tek dertleri umudu bitirmek, çünkü umut gidince geriye bir şey kalmıyor. Ben de o yüzden yalnızlığa, inzivaya çekiliyorum. Burada ormandayım, hayvanlarımla birlikte yürüyüş yapıyorum. Tüm bu kaostan uzak güç toplamaya çalışıyorum. Gerçek dünyadan korunuyorum. Bir de görünür olup ne zaman Türkiye’de ne aptallıkla ilgili bir şey söylesem herkes üstüne alınıyor ve “Sen bize aptal mı dedin?” linci başlıyor. Ama hakikaten aptallık var. “Çalsın ama çalışsın” diyor, çok sinirleniyorum! Millet Matrix’te olduğu gibi bile isteye hapı yutuyor ve hayatına devam ediyor. Müstahak o zaman demek de içimden gelmiyor.

- İnsanlar korkuyor, belli ki kaybedecekleri çok şey var?

- Onurdan fazla mı bu? Belki. “Gazeteci” dediğimiz insanların nasıl döndüğünü gördük. Benden genelde Milliyet’te yazarken yazılarımı “yumuşak” yazmam isteniyordu. Edebiyat ve film yazmam isteniyordu mesela. Arınmış yazılar yazmayınca da kovuldum. Bir de insanlar bana “diplomat kızı”, “para derdi yok” deyip duruyorlar. Benim de kaybedeceğim şeyler olabilir ve var değil mi? Ben de kaç aydır işsizim mesela, aldığım bir maaş yok. Evet kira derdim yok, annemle yaşıyorum. Ne desem bazı şeyleri anlatamıyorum.

- Linç an meselesi, hedef olmaksa çok kolay. Çekindiğiniz oluyor mu?

- Genlerimde korku yok, annemin ailesinin kadınları Arnavut dağlarında gerilla olarak savaşmış. Babam malum, düşündüklerini hiç sakınmadı. Neden korkayım? Ateist meselesinden dolayı babamın cenazesine bile laf ettiler, çok çirkindi söylenenler. O kadar üzüldüm ki! İnsanlıktan çıkmış, vicdan ile bağı kopan saldırılar bunlar. Bu insanlar belli o kadar mutsuz ve kompleksli ki ancak başkalarını aşağıya çekerek, yaşayabiliyor ve varolabiliyorlar. Artık korkmuyorum da sinirlerim de bozulmuyor.

 

Beni dünyanın bir ucunda bulabilirsiniz

- Peki, inzivadan ne zaman çıkıp hayata ve kaosa karışacaksınız?

- Ekimde Bilgi Üniversitesi’nde derslere başlayacağım. Akademiyle bağımı her zaman tuttum. Okulda kendimi rahat hissediyorum. Bir gün dünyanın öbür ucunda bir okulda çalışıyor bulabilirsiniz beni. Zaten “film teklifi gelmedi” ya da “gazeteden kovuldum, kimse benim yazmamı istemiyor” derdi bende hiç olmuyor. Çünkü kaçış alanlarım çok. Okulda ise sorgulayan ve öğrenmek isteyenlerle birlikte olmaktan heyecan duyuyorum. Hâlâ belli kurtarılmış bölgeler var, işte buralarda olabilmek bana umut veren başka hareketlerden biri. Bir de İtalyan Koleji’nde ilk defa açılıyor, orada bir kulüp kuruyorum, “bulutları sevme kulübü” diyebiliriz buna. Orada ders daha doğrusu bir buluşma yapacağım. İlkokuldan liseye kadar dileyen öğrencilerle yukarı bakıp, hayal kurmayı deneyeceğiz. Bunu da parklarda yapacağız. Bir de şiir kitabımı bitirdim, “kayıp divan” ya da “kayıp şeyler divanı” olacak ismi. Tabii memlekette şiir okuyandan çok şair var bu da bir gerçek, hatta bu ülkede herkes şair.

 

Birbirimize laf çakarken çok şeyi ıskalıyoruz

- Oyunculuk, yazarlık, programcılık ve pek çok şey. Bunlar teni örten meslekler. En çok neyi yapmak istiyorsunuz?

- Televizyonu her zaman kolay bir iş olarak gördüm, çünkü televizyon kolay bir iş. Hızlı da tüketiliyor. İnsanlara dokunan ve benim de bir şeyler öğrenebileceğim bir şeyler istiyorum. Mesela herkes siyaset ve futbol yorumcusu. Elbette bir şeyden haberleri yok! Üç beş kişilik gruplar her akşam acayip yorumlar yapıyor. İlla televizyonda bir şeyler yapacaksam bir arkelojik alana gidip, iki bin yıllık hikâyeleri insanlara anlatmak, oradaki halkla geçmişe yolculuk etmeyi deneyebilirim. Geçen yıl Göbeklitepe’ye gitmiştim, inanılmaz etkilendim. Mesela oradaki bekçi, çoban ne hikâyeler anlattı, tüylerim diken diken oldu. İşte bu gündelik pisliklerden bir geri adım atınca ne zenginlikler görebileceğimizi biliyorum. Didişmekten, kavga etmekten, laf çakmaktan hiçbir şeyi görmüyoruz.

- Gençler bu bulanık suyun neresinde?

- Umudum gençler, çünkü çok sıkılmış durumdalar. Gezi’yle silkelendiler. Belki bu gençlik hareketi siyasi bir oluşuma dönüşemedi ama bu tür şeyler hemen değişmez. Bence gençlik hareketi demleniyor, bir gün hareke geçecek. Çünkü kendilerini her anlamda yetiştiriyorlar ve besleniyorlar. Korkuları ise hiç yok. Gençler güzellikleri getirecek.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler