‘Paris Anlaşması onaylanmalı’
İKSV’nin kısa bir süre önce yayımladığı “Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür ve Sanat” başlıklı rapor çevre ve sanat ilişkisine dair önemli veriler içeriyor. Raporu hazırlayan Doç. Dr. Hande Paker ile konuyu ayrıntılı biçimde konuştuk. Devlete de önemli roller düştüğünü söyleyen Paker “Paris Anlaşmasını imzaladık ama hâlâ onaylamadık. Bu anlaşmanın bir parçası olmak çok önemli” diyor.
İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) bünyesinde direktörlüğünü Özlem Ece’nin yürüttüğü Kültür Politikaları Çalışmaları birimi her yıl kültür alanındaki önemli bir konuyu masaya yatıran raporlar yayımlıyor. Bu yılki raporun başlığı “Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür ve Sanat”. Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hande Paker’in hazırladığı rapor konuyu ayrıntılı biçimde ele alıyor ve yurt dışından birçok örnekle destekliyor. Biz de konuyla ilgili merak ettiklerimizi Hande Paker’e sorduk.
İKSV için hazırladığınız “Ekolojik Dönüşüm İçin Kültür ve Sanat” başlıklı rapor ilginç veriler içeriyor. Şunu sormak istiyorum en önce, sanatın kendisi ekolojik olabilir mi ya da nasıl olabilir?
Evet tabii olabilir. Raporun vaka olarak ele aldığı iki bağlamda bunun örneklerini görüyoruz zaten. Artık kimi sanatçılar çevreye zarar vermeyen malzemeler kullanmaya çalışıyor. Hollanda’daki Geleceğin Malzemeleri Bankası bununla ilgili bilgi sağlıyor ve eğitimler veriyor. Kimyasal boyalar ya da plastik yerine balık kılçığından elde edilmiş tutkal, ananas atığından elde edilmiş tekstil malzemesi ya da laboratuvarın bahçesinden elde edilmiş kil gibi çevreyi kirletmeyen ve ekolojik alternatifler sunan laboratuvar, sanatçılar pratiklerini değiştirirken onlara hem yerelde hem de dünyanın farklı bölgelerinde destek veriyor. Başka bir örnek müzik sektöründen verilebilir. İngiliz müzik grubu Coldplay 2019’da yeni albümleri için dünya turnesi yapmayacağını duyurdu ve ancak ekolojik ayak izini sıfırlamanın yolunu bulduğunda yeniden konser düzenleyeceğini açıkladı. Massive Attack grubu ise müzik endüstrisinin iklim değişikliği üzerindeki etkisini Manchester Üniversitesi’nin Tyndall İklim Değişikliği Araştırma Merkezi ile birlikte araştırıyor. Karbon ayak izini azaltmak için grup seyahati ve prodüksiyon, izleyici ulaşımı ve mekân başlıklarını mercek altına alacak.
Kültür sanat hangi noktalarda ekolojik dönüşüme katkı sağlayabilir size göre?
Raporda yapılan araştırmaya dayanarak kültür sanatın iki eksen üzerinde ekolojik dönüşüme katkı sağladığını görüyoruz. Birincisi kültür sanat kurumları ve sanatçılar kendi ekolojik ayak izini azaltmak yoluyla önemli bir katkı yapabilir. Büyük prodüksiyonları, seyahatleri, festivalleri düşündüğümüzde kültür sanat sektörünün ekolojik krize hatırı sayılır bir etkisi var. Kültür sanat aktörleri bu etkiyi yani ekolojik ayak izlerini nasıl azaltabilecekleri üzerine düşünüyor ve yeni uygulamalar benimsiyor. Bunların arasında enerji kullanımını azaltmak, enerjiyi yenilenebilir kaynaklardan elde etmek ve iklim krizinin en önemli sebebi olan karbon salımını düşürmek, atıkları azaltmak ve yeniden kullanmak, su kullanımını azaltmak ve plastik kullanımını bitirmek sayılabilir. Ayrıca kültür kurumları ve sanatçılar yerele yönelerek, örneğin yerel zanaatkârlarla bağlar kurarak çalışmak gibi yeni pratikler benimsiyorlar.
İkinci eksen ise kültür sanat aktörlerinin yaratıcı kapasitelerini ekolojik dönüşüm için harekete geçirmesi. Kültür sanat aktörleri sanatın hikâye anlatıcılığını ve iletişim gücünü kullanarak yeni tahayyüller yaratmak için çalışıyor. Burada önemli bir pratik kültürel dönüşümü başlatmak için hem farklı disiplinler ve gruplar arasında hem de yurttaşlarla diyaloglar kurmak. Bu sayede ekolojik krizi insanlarda yankı uyandıracak yollarla anlatıyorlar ve insan ile doğa arasındaki bağı tamir etmeye aracı oluyorlar.
Raporu hazırlarken nasıl bir yöntem ve sıralama izlediniz? Hangi teşhisler ve çözümler öne çıktı örneğin?
Rapor öncelikle kültür sanat aktörlerinin ekolojik meseleleri ve kavramları okumada kullanabilecekleri kapsamlı bir çerçeve sunmayı amaçladığı için politik ekoloji, sosyoloji, kültür politikaları ve siyaset bilimi alanlarından ilgili çalışmalar incelendi ve raporda ayrıntılı olarak tartışılıyor. Ayrıca, okuyucuya hızlı bir kaynak sunmak için belirli kavramların kısaca tanımlandığı bir sözlük ek olarak hazırlandı. Bunun yanı sıra, kapsamlı bir saha çalışması yürütüldü. Hollanda ve İngiltere’den çeşitli kültür kurumları, sivil toplum kuruluşları, yerel yönetimler, özel sektör temsilcileri, sanatçılar ve değişime yön verenler ile (dijital) görüşmeler gerçekleştirildi. Hollanda’da son yıllarda sürdürülebilirlik ve iklim kriziyle ilgili çalışan kültür-sanat aktörlerinin sayısının artığını görüyoruz. İngiltere ise kültür-sanat alanın ekolojik dönüşüme nasıl katkı verebileceğine dair çalışmalar yapan pek çok öncü kurum ve sanatçıya ev sahipliği yapan bir ülke. Bu görüşmelerin dijital olarak yapılması ekolojik ayak izini de önemli ölçüde azalttı. Son olarak tüm bu kurum ve girişimler ile ilgili kısa bilgi veren ve birbirleriyle olan etkileşimlerini gösteren bir ağ haritası hazırlandı.
Dünyada hangi örneklerden faydalandınız raporla ilgili? Orada deneyimlerden özellikle bize de yakın olabileceğini düşündükleriniz hangileri oldu?
Hollanda’da faaliyet gösteren DutchCulture ve Het Nieuwe Instituut’ün işbirliğiyle düzenlenen (Dijital) Uluslararası Ziyaretçi Programına katıldık. Program kapsamında Boekman Vakfı, Bureau 8080, Amsterdam Belediyesi, Waag, Blue City, Jan van Eyck Academie, Warming Up Festivali, Casco Art Institute, Afrikaanderwijk Kooperatifi ve Zone2Source ile görüşüldü. Bu girişimler döngüsellik, yerellik, doğa-insan ilişkileri gibi çözüme yönelik yeni pratikleri hayata geçiriyor. Ayrıca belediyeler de yerelde başlayan dönüşüme destek veriyor. Başta Amsterdam olmak üzere pek çok belediye, iklim ve sürdürülebilirlikle ilgili politikalar geliştiriyor, altyapıların değişmesine destek veriyor ve kültür-sanat aktörleriyle ağlar kuruyor. İngiltere’de Julie’s Bicycle, İngiltere Sanat Konseyi, British Council, Artsadmin, The Climate Story Lab ve Creative Carbon Scotland ile görüşüldü. İngiltere’de kültür kurumları uzun yıllardır iklim krizi ile ilgili çalışıyor. İngiltere 2008’de İklim Değişikliği Yasası çıkardı. Kültür kurumları için başka önemli bir bilgi ise İngiltere Sanat Konseyi’nin sürdürülebilirlikle ilgili eylem planlarının raporlanmasını fonlama şartı olarak belirlemiş olması. Fon sağladığı 850 kurumdan bunu istiyor ve bu ulusal bir fon kuruluşu için dünyada bir ilk. Türkiye de bütün bu tecrübelerden faydalanabilir, zaten raporun amacı bu tartışmayı burada da başlatmak. Türkiye’de uzun yıllardır benzer kaygılarla mücadele veren bir çevre hareketi var. Bu hareket yerelde de yaygın. Ayrıca KONDA ve İklim Haber’in son araştırması Türkiye’de insanların %69’unun iklim değişikliği ile ilgili kaygılı/çok kaygılı olduğunu gösteriyor. Kültür sanat aktörleri raporda yer alan örneklerden ilham alarak çevre hareketi ile bağlar kurabilir ve katılımcılık, yerellik gibi yaklaşımlara destek vererek dönüşümü güçlendirebilir.
Uygulama anlamında neler öneriyorsunuz? Örneğin bunun kamu/özel sektör paylaşımı nasıl olmalı sizce?
İklim krizi çok boyutlu ve devasa bir kriz. Tüm sektörlerin kendini dönüştürmesi, karbonsuzlaşma için hedef belirlemesi, taahhüt vermesi ve bunu gerçekleştirmesi gerekiyor. Tabii kamunun düzenleyici rolü hedeflere ulaşmayı bağlayıcı kılmak açısından çok önemli. Ama öncelikle bu iradenin oluşması lazım. Yerel yönetimlerin de değişimi destelemek ve yaygınlaştırmak açısından çok önemli bir rolü var. Belediyeler sürdürülebilirlik politikalarının belirlenebilmesi ve uygulanabilmesi için öneriler geliştirebilir, bilgi ve tecrübelerin paylaşımı için zemin sağlayabilir, karbon ayak izinin analizine ve düşürülmesine aracı olabilir, hibe programlarıyla finansal destek sunabilir ve yerelde/kurum bazında başlatılan girişimleri kamuoyunda yaygınlaştırabilir. Raporda bunu Amsterdam ve Londra belediyeleri örnekleriyle tartıştık.
Yeni kuşakların ekolojik dönüşüme dair refleksleri nasıl size göre? Greta örneği Türkiye’de de karşımıza çıkabilir mi mesela?
Yeni kuşaklar ekolojik dönüşüme neden ihtiyaç olduğunu çok hızlı kavrıyorlar. İklim krizi ile ilgili refleksleri eski kuşaklara göre çok daha güçlü. Durumun aciliyetinin farkındalar. Greta örneğinin birebir Türkiye’de çıkması gerekmez ama gençlerin başını çektiği bir hareketlenme burada da söz konusu. Greta’dan ilham alıyorlar. Gençlerin farkındalığını güçlü yankılanan bir talebe dönüştürmekte yine kültür sanat önemli bir rol oynayabilir.
Yasal düzenlemelere de ihtiyaç olacak mı sizce? Ve Tabii Türkiye uluslararası anlaşmalar konusunda nasıl bir karneye sahip?
Evet, mutlaka. Yasal düzenlemeler dönüşümü garanti etmiyor ama yine de önemli tabii. Esas olarak yapılan düzenlemelerin hayata geçirilmesi. Yasal çerçevenin ekolojik dönüşüm için gerekli politikaların önünü açması gerekiyor. Türkiye yasal çerçeve oluşturmakta henüz bir adım atmadı. En önemlisi dünyada Paris Anlaşması’nı imzalamasına rağmen hâlâ onaylamayan son birkaç ülke arasında. İklim değişikliğini durdurmak için gerekli politikaları belirleyen küresel bir çerçeve olan Paris Anlaşmasının bir parçası olmak çok önemli. Tabii aynı zamanda Paris Anlaşmasının öngördüğü fosil yakıtlardan çıkışı başlatmak gerekiyor.
En Çok Okunan Haberler
- Saadet'te yeni genel başkan belli oldu
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 'Bu işin şakası yok, herkes ayağını denk alsın'
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- CHP'li vekilden Masterchef Sergen'e tepki