Özgecan ışık oldu
Özgecan için arkadaşlarının düzenlediği eyleme binlerce kişi katıldı. Her yaş grubundan, her meslekten insan vardı. Yine de alınacak çok yol olduğunu, korteji yönlendirenlerin hep erkekler olduğunu görünce bir kez daha anladım.
Sabah yedide düşüyoruz yola, Özgecan’ın okuduğu Çağ Üniversitesi’nin servisine binip arkadaşlarının düzenlediği eyleme katılacağız. Çağ Üniversitesi, Adana ve Mersin arasında, D-400 Adana-Mersin otoyolunun bir noktasında. Ancak günde sadece iki servisi var; Mersin ve Adana’ya. Biri 13.30’da, diğeri 16.30’da. Bütün yaşananlara rağmen rektörün hâlâ servislerini arttırmamasından yakınıyor öğrenciler. Çünkü onları minibüse binmeye mahkûm eden bu.
Simsiyah bir üniversite bahçesine varıyoruz. Herkes yasını ve isyanını dile getirmek için siyaha bürünmüş. Soğuğu çayla kırmaya çalışan öğrenciler, daha ilk davetle hemen meydanda yerini alıyor. Vicdanın disiplini bu olsa gerek, diye düşünüyoruz. Kısa bir açıklamadan sonra, yürüyüşe başlıyoruz. Sloganlara, arabaların kornaları eşlik ediyor. Başta çoğu genç olan korteje, evlerinden, işlerinden çıkıp gelen daha ileri yaştaki kadınlar ekleniyor. Her yaş grubundan, her meslekten insan var.
Mecburuz, başka araç yok
20 yaşındaki Fatoş, Çağ Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık’ta okuyor. “En azından duysunlar bizi artık. Bu şiddetler yeter” diyor, “O gün ben de kullandım o dolmuşları. Tarsus’taydık. Okulun oradan mecbur kalıyoruz, çünkü başka araç yok.” Hâkimlerin tayt giydi, mini etekli diyerek yaptığı tahrik indirimlerinin büyük haksızlık olduğunu düşünüyor, çünkü tacizin, tecavüzün kadının giyimiyle alakası olmadığını bir tesettürlü olarak maruz kaldığı tacizden biliyor. “Çok kapalı kızlarımız da kaçırılıyor. Ben de tesettürlü bir insanım, yerigeldiğinde çok kötü kelimeleri biz de duyabiliyoruz. Bunun etekle, şortla alakası yok” diyor.
Konuşmalarımızı bölen sloganlar arasında, en çok da “Yasta değil, isyandayız” ve “Kadın, yaşam, özgürlük” derken gürleşiyor kadınların sesi. Bir de “Hepimiz Özge’yiz, yanmakla bitmeyiz” diye bağırırken. Özgecan’ın babası Mehmet Aslan’ın dünkü lafı aklıma geliyor ister istemez; “Hz. Mevlana’nın çok hoş bir sözü var: Yanmadan ışık veremezsin.” Özgecan, Mersin ve Adana’dan insanları akın akın eyleme getirerek ışık veriyor. Yine de alınacak çok yol olduğunu, korteji yönlendiren, slogan attıranların hep erkekler olduğunu görünce bir kez daha anlıyorum.
Cinayet yüzleşmeye itti
“Erkekliğimizden utanıyoruz” pankartının yanında “Türkiye uyuma, kadınına sahip çık” diye slogan atan erkekler, nefretin ve şiddetin ilk, dilde üretildiğini ne zaman fark edip bununla yüzleşecek diye düşünüyorum ister istemez. İdam cezasıyla ilgili slogan atanlarıysa artık duymak istemiyorum. Bu düşüncelerle, eylemdeki enerjisi yüksek erkek gruplarından birinin, Genç Mersin İdman Yurdu Taraftarları Şeytanlar Grubu’nun yanına gidiyorum. Şeytanlar Grubu Derneği’nden Hazar Yusuf Göçel, bu utanç verici tabloda buluşmak istemezdik, diye başlayıp bütün “bayan” arkadaşlara yapılan zulmü hep beraber protesto ediyoruz, dediğinde daha alınacak ne kadar yolumuz olduğunu bir kez daha anlıyorum. Yine de bu cinayetin kendi aralarında bir yüzleşme getirdiğini söylüyor Göçel, “Biz tribünde küfür söyletmemeye çalışıyoruz. Ben de evliyim, iki kız çocuğu babasıyım. İnsanlar artık küfür ve kavga istemiyor tribünde” diyor. Şeytanlar grubunun tribününe Özgecan’ın ismini vermişler. Mersin Arena Stadyumu’nun isminin Özgecan Aslan Stadyumu diye değiştirilmesi için bir de imza kampanyası başlatmışlar. Özgecan’ın okul yolu boyunca yürüyüp Yenice’ye geliyoruz. Cinsiyet eşitliği söyleminin tepkisiz; minibüs kooperatiflerinin denetlenmesinin ve katillerin yargılanmasının en çok alkışı aldığı basın açıklaması biterken ben Tarsus’a, Özgecan’ın minibüse bindiği ilçeye yol alıyorum.
Gülmesinden bile korkarım
Tarsus’tayım. Özgecan’ın katili Suphi Altındöken’in mahallesini bulmakla başlıyorum işe. Mahalle muhtarı gelen gazetecilere alışmış. Konuya giriyor hemen, “Annesi terk etmiş Tarsus’u, zaten başka mahallede oturuyordu. Ama amcaları burada.” Mahallenin adının Suphi’yle birlikte anılmasından rahatsız, Tarsus’un eski yerleşimlerinden biri olduğunu anlatıyor mahallenin. Yerli nüfusun Araplardan oluştuğunu, göçle Kürtlerin geldiğini, Alevilerin de yoğun bulunduğunu vurgulayarak. Haber yazmak için oturduğum kafede bana cinayetin anatomisini, “Yanlış anlama kızım, ben ırkçılık, ayrımcılık yapmam, ama bu cinayetler hep Doğu’dan gelenlerden oluyor” diyerek anlatan amcanın lafı geliyor. Aslında onlar da ilk duyduklarında bir Kürt’ün işlediğini sanmışlar cinayeti. “Mahallenin yerliler”inden olduğunu duyunca şaşırmışlar! İki gün önce muhtarlığa, Suphi adına 3 bin TL’lik bir ceza belgesi geldiğini söylüyor muhtar, trafik galiba, diyor beni uğurlarken. Muhtarın tarifiyle, Suphi Altındöken’in amcası Behzat Altındöken’in dükkânını buluyorum. Bütün aile soyadlarını değiştiriyor. “O kızı parçalara ayıran adam vardı ya” diyor, “Garipoğlu deyince hemen akla o olay geliyor. Böyle bir şey soyadı. Torunlarıma yıllar sonra annesinin kızlık soyadını soracaklar mesela. Hep karşılarına çıkacak bu. O yüzden değiştirdik biz de. Utanıyoruz. Hepimiz, tüm Altındökenler değiştirdi soyadını. Bak dükkâna.” Dükkânda artık sadece adı yazıyor. Suphi ve babası Necmettin Altındöken’le on yıldır aralarının açık olduğunu, mecbur kalmadıkça görüşmediklerini söylüyor Behzat Altındöken. “Evimize almayız Suphi’yi” diyor, “Eve geldi, diyelim, çocuklarım odasına geçer hemen. Babası da lanetlik zaten.”
Behzat Altındöken’in anlattıkları gösteriyor ki, şiddet sadece Suphi’nin değil, babası Necmettin’in de sık sık başvurduğu bir yöntem. Hatta ağabeylerine bile el kaldırmış Necmettin Altındöken. Yorgun Behzat Altındöken, “Demin bir şoför anlattı, üstümüze üstümüze sürerdi arabayı, nasıl otobüs şoförü yapmışlar, bunu, diyor. Gülerek gelir, bıçaklar. Ben onun gülmesinden bile korkarım. Yeğenimi de, kardeşimi de assalar umurumda değil. Ben en çok Özgecan’a üzüldüm. Benim de kızlarım var” diyor.
TOK şoförünün biri beni dövdü
60 yaşındaki Döne Helek, Özgecan için eylemde. Ancak onun bir de kendi şiddet hikâyesi var, yine TOK şoförlerinden birinden hem de. Yenice’de oturuyor Helek. Geçen Cumartesi TOK (Tarsus Otobüs Kooperatifi) şoförlerinden biri tarafından dövüldüğü şikâyetiyle savcılığa başvurmuş. “Tarsus’a acil doktora gidecektim” diyerek anlatmaya başlıyor o günü, “TOK süratli geliyordu, durmadı, üzerime sürdü. Durunca, ‘Üzerime niye sürüyorsun’ dedim, beni tekmeledi. Ağır küfürler ederek arabasına binip yoluna devam etti. Gençler koştu o anda, araya girdi. 112 ve karakolu aradılar, beni hastaneye götürdüler. Cumartesi oldu olay, o günden beri uyuyamıyorum. Şikâyetçi oldum. Davadan vazgeç diye tehdit etti beni ama sonuna kadar da davamın arkasında olacağım. Şahit var. Gençlerin gözünün önünde dövdü beni, ama şahitlik ederler mi, etmezler mi bilmiyorum ki, bizim orada ayıp var.”
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- İstanbul'da aile katliamı
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 4 kişiyi öldürüp intihar etti!
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!