‘Noktasız aydınlanmacılık savaşı’

“İnsan için mi? Para için mi?” En keskin savaş alanlarından sağlıkta, her güçlü eylem, çıkışın ardından gelen yargılamalarda, fotoğraf karelerinin biri kürsü, eylem başında ise ötekisi mahkemede..

‘Noktasız aydınlanmacılık savaşı’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 08.02.2020 - 02:00

Dr. Erdal Atabek’in üç döneme ayırdığı yaşamının, 1960 - 80yıllarını içine alan Türk Tabipleri Birliği içindeki, doktorluk kimliği ağır basan toplumsal mücadele döneminde, önce SSK Hekim ve Eczacıları Derneği Başkanlığı görevi var. Türk Tabipleri Birliği’nin güçlü bir meslek örgütü olması yolunda çok hızlı bir geçiş de yaşanıyor. Atabek, bu dönemleri birkaç cümle ile şöyle özetleyiveriyor..

“Birlik, geçmiş yıllarda bir ‘protokol derneği’ kimliğine tıkanmıştı. Hekimler de kent burjuvazisi içinde yer alan seçkin bir meslek gurbu idi.

Biz, hekimlerin ‘sağlık emekçisi’ olarak sınıfsal konumunu yeniden tanımladık. Bütün hekimlerin ancak halk sağlığı içinde değerlendirilmeleri gerektiğini ilke olarak kabul ettik. 1970’ler faşist terörün can güvenliğini ve demokratik hakları tehdit ettiği dönemdir.1971 askeri darbesi ülkenin ulusal sol güçlerine karşı yapılmış bir hareket olarak tarihteki yerini almıştır. Bu dönemde ‘sosyal mücadelemiz’ can güvenliği, demokratik özgürlükler olarak belirlenmiştir. Biz de mücadelenin ön safında TMMB ile (Başkan Teoman Öztürk) ve Türkiye Barolar Birliği ve Türkiye Eczacılar Birliği olarak birlikte yer almıştık. Bu mücadele güçlükle sürdürülmüştür..”

Yeri geldiği için doğrudan tanıklıklarımı da katarak yaşanmışlıkları ayrıntılandırmak sorumluluğumla paylaşmalıyım.. Cumhuriyet gazetesinin gazeteciliğe başladığım tarihi binası ile TTB ve İstanbul Oda Merkezi binalarının komşuluk yakınlığı içinde, habercilik sorumluluk alanımın içinde de olarak tanıklık yaptığım çalışmalar ve eylemlerin öyle birkaç cümle ile geçiştirilemeyecek boyutlarını, Cumhuriyet gazetesinin sayfalarını da doldurmuş, TTB odaklı çalışmalarının haberleri, eylemleri, bilimsel makaleleri, yazı dizilerinden oluşmuş önümdeki dosyalardan da paylaşmalıyım.

Tabii ki sayfalarımıza sığdırılabilecek birkaç fotoğraf ve kupürler eşliğinde..

1 Mayıs 1977 DİSK’in bayramında.

BURJUVAZİ ELİTİNDEN SAĞLIK EMEKÇİSİNE GEÇİŞ 

Erdal Atabek’in TTB Başkanlığı’na hızla seçilişi 1966, benim Cumhuriyet’te çalışmaya başlamam da aynı yıl olunca.. Kamuoyunu sarsan “insan için sağlık ile para için sağlık..” hizmetlerinin savaşlarının keskinliği çok çarpıcı eylem ve haberlerin odağında da yer alıyor. Hızlı geçişlerle Erdan Atabek, 1960’ta Hekim ve Eczacılar Derneği Başkanı. 1961-62, SSK Hekim ve Eczacıları Sendikası Başkanı. 1965’te Türk Tabipleri Birliği yönetimine, SSK’den arkadaşı eczacı Tonguç Görker ile birlikte seçiliyor. 

Türk Tabipleri Birliği, çatısı altında hekim ve eczacıların yeri üzerinden, ülkenin sosyal toplumsal açılımlarına paralel tartışmalar giriyor.. Özel hastaneler, paralı sağlık, ilaç hizmetlerinin işleyişi.. Halk sağlığının, bilimsel kalite, koruyucu sağlık hizmetleri de içinde olarak, kamunun sorumluluk alanı içinde olması gereğinin tartışmaları.. Özetle, sağlık hizmetlerinin paranın önlenemez kâr alanı içinde mi, yoksa insan hakları kapsamında para karşılığı  ilişkinin, bilimsel sağlık hizmetleri kalitesi de korunuyor olarak koparılması gerekleri..  üzerinden akla gelebilecek her sorun ve sağlık hizmetlerinin gerçekleri gündemler üzerinden ayrı ayrı boyutlarıyla masaya yatırılarak kamuoyunun gündemine de taşınıyor..

Hekimler, eczacılar, sağlık emekçileri bir bütünlük içinde burjuvazinin eliti olmaktan, sağlık emekçisi sınıfsal tanımına taşınıyorlar. Türk Tabipleri Birliği adım adım her ilde il yöneticileri örgütlenme toplantıları da yaparak örgütsel mücadele dönüşümünün taşlarını örüyor..

Tıp öğrencisi Barış Yıldırım’ın öldürülmesini protesto eyleminde.

BEYAZ GÖMLEKLİLER YÜRÜYÜŞÜ

İlk beyaz gömlekliler yürüyüşünün tarihi 1967. Klinik şefleri bile katılıyorlar. Merkez Konseyi Kararı ile 1968 öğrenci işgalinde, öğrencilerin hak arayışının yanında arabuluculuk görevi bile üstleniliyor. 1971 sonrasında da TBB çalışmaları engellenemiyor. Gerçek şu ki: bir yandan da 1971-80 arası tüm etkin çalışmalarının önüne setler çekilmesi gelişmeleri de duraksamıyor. Sağlık ve eğitimin ücretsiz devlet hizmeti olması gereğinin algısı, savaşımı güçlendikçe, baskı altına alma, yargıyla sindirme girişimlerinin de ardı arkası kesilmiyor.

Hem Türk Tabipleri Birliği Başkanı, hem de SSK müdürlüğü ikili görevleri sürecinde Erdal Atabek aleyhine açılan yargılama bir tipik örnek. Savunmasında geçerli anayasal, hukuk devleti düzeni içinde, TTB Başkanı olarak sorumlulukları ile sağlıkçı olarak çalışmalarının karıştırılamayacağı  savunmasının anlamı da.. Geçerli anayasal, yasal hukuk devleti düzeninin işleyişinde, “hak-adalet”düzeninde, bugüne göre ileri bir yerlerde hâlâ olunduğunun kanıtı açılmış davanın düşmesi sonucu var..

1980-2000’Lİ YILLAR BARIŞ DAVASI

Herkesler için, her toplumsal alanın örgütlülükleri, sol siyaset, sendikal, meslek örgütlülükleri ağırlıklı olanlar, on binler için geçerli olduğu üzere

12 Eylül faşist darbesi gündemde. Örgütler kapatılıyor, Erdal Atabek pek çok yakın dava arkadaşı ile birlikte Barış Derneği gerekçe yapılarak 38 ay 20 gün tutuklu kalıyor. Davanın sonradan beratla sonuçlanmasının elbette fazlaca bir anlamı yok. Atabek, yine özetle:

“Bu dönem artık benim için ‘eğitim ve kültür mücadelesi’ dönemidir” diyor. Çocuk yuvası yönetici-eğitmen danışmanlığından başlayın (14 yıl) İstanbul Erkek Lisesi İlköğretim Kolu danışmanlığı (2 yıl), Moda Koleji eğitim danışmanlığı (2 yıl), çeşitli yurtiçi ve yurtdışı konferanslar, seminerler dönemi.. Toplumun eğitim kurumlarında “aydınlanma ve Rönesans ışığında” geleceğin aydınlık insanlarını yetiştirme çabası içinde, halen de mücadelesinin devam ettiğini söylüyor. Elbette çok sayıda kitap çalışması, yayını, makaleler eşliğinde, topluma dönük nerede alan yaratılabiliyorsa, yer alma koşturmacaları içinde..

Yine söz konusu süreçlerin de tanıklığı, paylaşımları şemsiyesinde, Erdal Atabek’in kendi, “insan için, halktan yana savaşım” sağlık hizmetlerindeki duruşuyla ters düşmemek için, mesleği adına açılan kapılardan, bilimsel birikimleriyle görev yapma istenci ile de savaşıyor olarak, girmeme direncinin 

tanıklıklarına mim koyma sorumluluğum da olmalı değil mi? Sonuç özet, doktorluk, uzmanlık alanlarındaki gelişimlerinin birikmlerini kullanmaktan dahi vazgeçerek kendine yeni birikim, gelişim alanları açmayı seçti..

Çok satan kitapları, fuarlardaki imza günleri kalabalıkları, söyleşilerdeki saygınlığı ile yetinmeyi, durmaksızın yeni yeni bilgi birikimleri, uzmanlık alanları yaratma adına bilimsel etkinlikler içinde yer almayı yeğledi..

14 Kasım 1999 TÜYAP imza gününde Erdal İnönü ile birlikte.

2000’Lİ YILLARDAN GÜNÜMÜZE 

Bu kez de çok kısa kişisel özetine, sonra yaptıklarına bir göz atmakta yarar var değil mi?

“Bu dönem AKP iktidarının dönemidir. 2002’de tek parti olarak iktidara gelen AKP, dinci siyaset çizgisini adım adım ilerleterek bugüne geldi. Benim için bu dönem ‘Cumhuriyet mücadelesi’ dönemidir. Çünkü, siyasal İslam ile bu iktidar, doğrudan Cumhuriyeti ve onun kuruluş değerlerini yıkmayı hedeflemektedir.

Bağımsızlık değeri, İslam ülkeleri bağlantılılığı ile değiştirilmek istenmektedir. Laiklik değeri, şeriat hükümleri ile değiştirilme yolundadır. Uygarlık değerleri, geleneksel ortaçağ değerleri ile tehdit altındadır. Bu dönem benim için ‘Cumhuriyet mücadelesi’dönemidir. Cumhuriyet adını taşıyan her şey baskı altına alınmıştır. Bu dönem, bizim için özgürlükler ve uygarlık mücadelesi dönemidir. Bu mücadelemiz, uygarlık ve özgürlükler kazanıncaya kadar da devam edecektir.”

Erdal Atabek, 2000 sonrası yıllarda da hiç boş durmadan, bireysel sorumlulukları kapsamında gücünün yettiği her alana yönelmiş olarak, en çok da konferanslara, söyleşilere katılarak, ulaşabildiği her kurumun çatsı altında kamuoyuna dönük görüşlerini paylaşıyor, bol bol makale ve kitaplar yazıyor, yayımlıyor olarak, soluksuz üretiyor, üretiyor..

Toplumu uyarma sorumluluklarının gereklerini yerine getirmeye dönük olarak, ödünsüz görüşlerini paylaşıyor.. İki kitabından yerim elverdiği ölçeklerde kimi görüşlerini sözlerle de paylaşmak istiyorum..

“Kendi Yurdunda Sürgünsün” kitabından önce “önsöz yerine..”

İnsanı anlamak, / İnsanın korkularını anlamak. / İnsanın susmalarını anlamak. İnsanın kapanmalarını anlamak. / Güç ama gerekli.

İnsanımız hep güçlüklerde yaşadı. / 80’lerden beri daha güçlüklerde yaşıyor. / Acılarla, öfkelerle yaşıyor. / Umarsızlıklarla yaşıyor. / Ama insan burada kalamaz. / Çözümü gene kendisi bulacaktır. / Geleceğini kendisi kuracaktır. / Umudunu kendisi yaratacaktır. / Nedenini anlayarak, nasılını bularak. / İnsanı anlamak gerekiyor. İnsana güvenmek gerekiyor. / Toplumun bu sürecindeki insanı yazmak istedim. / İnsansız ne olur ki?/

“GÖZALTINDA”DEMOKRASİ!

Paneldeyiz. Bilim ve sanat dergisinin yedinci yılı. Türkiye’nin yedi yılı gözden geçirilecek. Ben de yedi yılda barış konusunu anlatmaya çalışacağım.

Solumda Varlık Özmenek oturmuş, paneli yönetiyor. Sağımda Halit Çelenk. Salon ağzına kadar dolu. Kalabalık dışarıya taşmış. Bir susamışlık mı?

Birden gözüm sağ tarafa ilişti. Bir kamera, paneli filme alıyor. Kameranın yanında da ses kaydeden teyp çalışıyor..

Özmenek’e sordum “Dergi mi filme alıyor?‘  Sonradan saflığıma çok güldüm ya.. İnsanın duyması başka.. Polis toplantıyı filme alıyor. Bandı bilirim ya, filme almak yeni uygulama..

“Tehlikeli Cehalet” Erdal Atabek’in Cumhuriyet Yayınları’ndan derlemesi.. Önce “Önsözü” paylaşalım..

Ayın dünyadan uzaklığını bilememek “tehlikesiz cehalet”tir. / Bunu bilmezseniz “tehlikesi yoktur.”

Ama önünüzdeki çukuru görmezseniz, bu “TEHLİKELİ CEHALET”olur. /  Çukura düşer ve kurtulmayı bekleyerek debelenirsiniz. / Belki birisi sesinizi duyar ve sizi kurtarır. / Ama artık siz kendinizi “onun sizi kurtardığı duygusu”ndan kurtaramazsınız. / ,eğer o çukurdan kendi gücünüzle çıkabilirseniz özgüveniniz artar. / Bağımlılıkla bağımsızlık arasındaki fark kısaca budur. / Durumunuzu bilirseniz bir belki kendinize yardım edebilirsiniz. / Ama başkasının kolunda yürürken kendinizi bağımsız sanarsanız, işte bu “TEHLİKELİ CEHALET”tir. / Bugün Türkiye’yi bağımsız sanmak, bu nedenle “tehlikeli cehalet”tir. / Gönlü Arap ülkelerinde, beyni Amerika’ya ipotekli, cebi uluslararası sermayeye çengelli bir siyasal iktidarla Türkiye bağımsız olamaz./ Atatürk Türkiyesi ile bugünkü ülkemiz arasındaki farkı görmemek, görüp de kabul etmemek, kabul edip de Atatürk’ü eleştirmek “TEHLİKELİ CEHALET”tir. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler