Nilüfer: Ben hep hüzünler şehrinde var oldum

Nilüfer’in ‘Yeniden Yeni Yine’ albümü çıktı. Şarkılarda derinlik ve naiflik arayan Nilüfer, artık daha sakin ve sade olduğunu söylüyor.

Nilüfer: Ben hep hüzünler şehrinde var oldum
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 28.01.2017 - 21:21

 

14 Şubat 2015. Kayahan ile Nilüfer, buz gibi bir havada aşk şarkılarıyla bir veda konseri veriyor. Konserden birkaç ay sonra usta müzisyen Kayahan hayata veda ediyor... O gün konserde Kayahan “Bazen şarkıdan kopmak değil, şarkıya binip gitmek önemlidir” demişti. Nilüfer de bu kez başkalarının şarkılarına binip gitmeyi tercih etti. Nilüfer’in daha önce Ajda Pekkan, Sezen Aksu, Bendeniz, Ayten Alpman, Aşkın Nur Yengi, Sertab Erener, Metin Özülkü, Levent Yüksel’den dinlediğimiz hit parçaları yorumladığı “Yeniden Yeni Yine” albümü DMC Müzik’ten çıktı. Albüm sonrası söyleşi için evine gittiğimizde çok sade, zarif bir Nilüfer karşılıyor bizi. Kibar ve mesafeli. Kendisini daha özel, daha derin bir sohbete açmayacağının sinyalini alıyorum. Kahvelerimizi içiyoruz, söyleşimizi yapıyoruz. Gitme vakti gelince Nilüfer’le birlikte, evdeki 10 kediden 4’ü de bizi uğurlamaya geliyor...

-Kayahan’la veda konserinizden başlayalım sohbete. Soğuk bir 14 Şubat akşamında aşk şarkılarıyla bir veda konseri gerçekleştirdiniz. Siz neler hissettiniz?

Hem çok güzeldi hem de burukluk vardı. Veda konseri gibi değildi aslında. Konseri Şubat 14’ünde yaptık, Nisan’da onu kaybettik. Özellikle o gece sahnedeki koltukta yan yana oturup şarkı söylerken ki halimiz film şeridi gibi geçiyor gözümüzün önünden..

-Peki sizin Kayahan’la ilişkiniz nasıldı? El ve eldiven gibi mi?

Ben onu ilk tanıdığımda gerçekten çok beğendim, çok etkilendim. “Kar Taneleri”ni ilk albümde söylemiştim. Biz kafa olarak çok iyi anlaştık yıllarca...Uzun yıllar öyleydi. Her şeyimi paylaştığım birkaç arkadaşımdan biriydi. Bir araya gelemesek de mutlaka her gün konuşurduk. Sohbetimizin büyük bir kısmını müzik oluştururdu. Hem onun yaptığı şarkılar hem de Türkiye’de müzik dünyasında olup biten her şey... Zaten onun hayatında yüzde doksanı müzikti. Sürekli şarkılarla yaşıyordu. Sürekli iyi müzik yapma çabası vardı. Böyle bir dünyası vardı. Bunun için de kendini çok fazla yıprattı. İnsanın hayatında başka şeyler de olmalı.

-Peki siz müzikle mi yaşıyorsunuz?

Müziği, işimi çok seviyorum. Ama hayatımda 16 yaşında bir kızım var. Başka şeylere de zaman ayırmak istiyorum. Vakit buldukça kızımla seyahat etmek istiyorum. Kayahan böyle biri değildi. Gitarıyla yere bağdaş oturur sabaha kadar o gitarla çalar, yazar, çizerdi..

"Yeniden Yeni Yine” albümünde daha önce hit olmuş şarkıları hissettikleriniz üzerinden mi yorumladınız?

Hem şarkıların özünü bozmadan hem de günümüz sounduna yaklaştırarak Volga Tamöz yaptı düzenlemeleri. Ben de kendi içimden geldiği gibi kendime göre yorumladım.

-Hit olmuş o parçaların ortak paydası nedir?

Derinlik. Şarkı sözlerinde daha derinlik var. Daha naif ve derin duygular. O zamanki trend oydu. Şimdi insanların kafasına vururcasına sözler var şarkılarda. Dans ritmleri şu biraz daha önde. Bugünkü parçaların birçoğunu sevemiyorum

Nilüfer’in cenneti...

-Siz de yeni şarkılardan oluşan bir albüm yaptınız. Özellikle sizin dönemin şarkıcılarının yeni şarkıları hit olmuyor, kabul görmüyor. Neden?

Çok seven, beğenen insanlar da var. Ama geniş kitlelere yayılmadı. Sanırım benim albümümün pazarlaması iyi yapılamadı. Tanıtım çok çok önemli

-Ama ben albümün ismini beğendim. “Kendi Cennetim”. Sizin kendi cennetiniz neresi?

Müzik, hayatım boyunca çok nefes alabildiğim, kendimi mutlu hissettiğim bir ortam. En sıkıntılı anımda bile bir konsere, bir sahneye çıktığımda bir süre sonra karabulutların dağıldığını hissederim ve hep böyle mutlu inerim o sahneden.

-O zaman size cehennemi yaşatan şeyler ne?

İnsanız. Bu dünyada yaşarken her ikisini de yaşıyoruz. Son zamanlardaki patlamalarda ölen insanların arkasından hissettiklerimiz... İşte o zaman kendimizi tam olarak bir cehennemin içinde buluyoruz. Her olaydan sonra müthiş bir bir boşluğa düşüyorum. Herkesin aynı duyguları paylaştığına eminim. Bir öfke patlaması ve duygu patlaması yaşıyoruz. Ama bundan sıyrılıp hayatımıza devam ediyoruz. Böyle de yapmak zorundayız. Umut etmek zorundayız. Ama insanoğlu o kadar dayanıklı ki. İnsan bir şekilde umutla ileriye bakmaya çalışıyor. Öyle de olmalı. Başka çare yok. Bütün dünyaya baktığımızda böyle bir huzursuzluk var.

-Bugünkü Türkiye hakkında ne hissediyorsunuz?

Türkiye çok güçlü, temelleri çok sağlam. Dolayısıyla Türkiye’ye kolay kolay bir şey olacağını düşünmüyorum. Türk milleti son derece sakin, sabırlı ve dirençli görünüyor. O yüzden umutla bakmak istiyorum.

‘Artık aşka mesafeliyim’

-"Yine bana gel, yana yana yine beni sev, yine yeni yeniden sev” Seslendirdiğiniz bu şarkıdaki gibi “yine, yeniden beni sev” diyen bir kadın mısınız? Yoksa bir köşede durup sevilmeyi mi beklersiniz?

Bu şarkı Aysel Gürel’in. Aysel Gürel her zaman çok cesur, çok zeki bir kadındı. Ben köşede bekleyen olmadım hiç, sevdiğimi ve sevilmek istidiğimi söylemek istediğim zaman söyledim. Belki de o yüzden bu kadar ateşli söyledim bu parçayı. (gülüyor)

-Bizim ülkemizde kadınlar pek söyleyemez. Tutuk muyuz acaba bu konuda?

Evlenme programlarına baktığımızda pek de tutuk olmadığımızı düşünüyorum. Tam tersi çok fazla açıldık. Açılıp saçıldığımızı düşünüyorum. Türk milletinin geldiği bu noktaya gerçekten inanamıyorum. Bu kadar özel duyguları milyonlarca insanın önünde paylaşıp, konuşup ve bunu tartışabiliyorlar.

-Peki bugünkü aşka bakışınız nasıl? Mesafeli misiniz, yoksa eskisi gibi tutkunuz devam ediyor mu?

Uzun bir süredir mesafeliyim aşka.

-Neden? O kadar ateşli söylüyorsunuz şarkıyı?

O, 92 yılındaydı. (Gülüyor)

-Bugün de söyleyin...

Sahnede söylüyorum. “Mış” gibi yapıyorum.

-Bugün neden aşka uzaksınız?

Öyle hissediyorum. Böyle daha sakinim.

-Hayata kendinizi biraz kapatmış gibi duruyorsunuz.

Aşk konusunda kapattım evet. Bugün böyle kendimi daha iyi hissediyorum.

-Peki duygusal dünyanızdaki çatışmalarla nasıl baş ediyorsunuz?

Sadece aşk değil, insanın kendisiyle çatışmasına sebep olacak pek çok şey var. Sonuçta göz önünde bir iş yapıyoruz. Başarı odaklı bir şeyler yapıyoruz. Onun da getirdiği sorumluluk ve baskı var. Mesela özel hayatımda sorunlar olduğu dönemler oldu ve hepsiyle birden başa çıkmak kolay iş değil. Ne bileyim, başa çıkmaya çalıştım. Başa çıkamadığım zamanlarda da pes edip küsüp kenarda durdum. Sonra tekrar toparlandım, ortaya çıktım. İnsan hakikaten güçlü bir varlık. İnsan belli bir yaşa geldikten sonra zaten önemini kaybediyor birtakım şeyler. Çok fazla içselleştirmeden ve o çatışmaya sebep vermeden yaşamaya çalışıyorsunuz. Bunu da kısmen yapabiliyorum.

-Hayattaki en büyük çatışmanız ne üzerineydi? Ne üzerine çatıştınız kendinizle?

Bilmiyorum ki çok özel oldu bu soru.

-Peki kendinizle ilişkiniz nasıldır?

Kendimi severim, kendimle barışık biriyim. Mesela giyimim kuşamda
rahatımdır, hatta giyinmekten sıkıldım artık (Gülüyor).

-Çıplak mı olmak istiyorsunuz?

Çıplak olmak istemiyorum canım, zaten öldüğümüzde çıplak olacağız.

-Belki ruhunuzun çıplak olmasını istiyorsunuzdur?

Öyle bir şey olabilir tabi. Hiçbir zaman şatafatı seven bir insan olmadım. Ne çevremde, ilişkilerimde lüks ve şatafatlı olmadım. Hep sadeydim. Şimdi daha da sadeyim. Zaten sahnede de hep sadeyim. Minyon bir tipim, çok abartılı şeyler komik duruyor bende. Sade ve düz hatlı şeyler istiyor bedenim de ruhum da. Uğraşamıyorum artık. Saatlerce ne giyeceğimi düşünemiyorum. Günlük hayatımda da sade olmak ve rahat edebilmek hoşuma gider. Hiç makyaj yapmadan da sokağa çıkarım. Bir tek fotoğrafta dikkat ederim çünkü o kalıcı bir şey.

-Estetik yaptırdınız mı?

Estetik yok, ama botoks var. O kadar olsun.

Aşk bazen acımasızdır

-“Gönül Yareler İçinde” şarkısında da hüzünler şehri geçiyor. Peki siz daha çok hüzünler şehrinde mi var oldunuz?

Evet, ben hep hüzünler şehrinde var oldum. Yazık bana. (gülüyor)

-Peki “Ellerimde çiçekler kapında sırılsıklam” durumu yaşadınız mı hiç?

Birisinin kapısında sırılsıklam olmadım ama kapısına dayandığım oldu. Ama elimde çiçeklerle değil. O potansiyel var ama hiç yapmadım. Birlikte yaşanan o hisler büyük bir mutluluk... Doyumsuz bir mutluluk ama o denge bozulduğu zaman ve taraflardan biri kendini çektiği anda mahvoluyorsunuz, öleceğinizi sanıyorsunuz.

-Bence aşk bir ego.

Ego, gurur var. Karşısındakinin canını acıtmak için ne kadar acımasız olunabiliyor. Acımasızlık var, aşkın içinde her şey var.

‘Kalbe dokunan eserler sanattır'

-Sanatınızın 45. yılı. 45 yıl boyunca sanat size ne öğretti?

45 yıldır şarkı söylüyorum. Yaptığımız işe tam sanat diyebilir miyiz? Bilmiyorum. Popüler bir iş yapıyoruz aslında. Böyle az kabul edileceğini bildiğim halde çok sevdiğim, çok beğendiğim çok sanatsal olduğuna inandığım işler de yaptım. Önemli olan kalıcı olmak. Bu yüzden kendime hep uzun yol koşucusu olarak baktım. Hiç kısa günün kârı kafasıyla gitmedim. Çok olumsuz şeyler de yaşadım. Çok şahane şeyler de. Hüsranlarım da olmuştur, çok mutluluklarım da. Ama bu 45 yıl bana güzel şeyler verdi.

Popüler olanı sanat olarak görmüyor musunuz?

Sanat nedir? Hangi ölçülerde olunca sanat olmalıdır? bunlar uzun tartışma. Ama kalıcı olan şeyler sanattır herhalde bilmiyorum ki. Yaptığım iş popüler bir şey. Evet sanat otoriteleri popüler olanı sanat olarak kabul etmez, ben de kalbe dokunan eserlere sanat dememiz gerektiğini düşünüyorum.

-Bugün fotoğraf çekimi talebimizi kabul etmiyorsunuz ama ilk dönemlerinde çektirdiğiniz fotoğraflar epey ilginç!

“Mutfakta poz ver” derlerdi. Hani yemek falan yapılır da cam silinir mi ya? Cam silerken bile fotoğraflarım var. Ne alaka öyle değil mi? (gülüyor)

-Merak etmeyin biz öyle bir taleple gelmezdik.

Şimdi kimse bana öyle pozlar verdiremez. Zamanında bilmiyormuşuz demek ki. Kimse de yönlendirmemiş. O gazetenin tirajına tuzumuz olsun diye cam siliyorduk. Bakıyorum da şimdi yeni çıkanlar bile yapmıyorlar artık.

Bizi evinde ağırlayan Nilüfer, lüks ve şatafatı sevmediğini vurgulayarak ilişkilerinde de lüks ve şatafat olmadığını söylüyor.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon