Niçin Doğu’ya açılmalı?

Bazı yazın eleştirmenlerinin çağdaş bilgi birikiminin çok gerisinde kaldıklarını duyumsatan Hugo, Doğu’nun eleştirel düşünce birikiminden ve fantezisinden de yararlanarak, nitelikli yazınsal yapıtlar üretmek için, yerleşik estetik anlayışın ötesine geçmeyi gerekli görür.

Niçin Doğu’ya açılmalı?
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 17.12.2020 - 00:12

İLERLEME VE İRDELEME

Victor Hugo bazı yazın eleştirmenlerinin çağdaş bilgi birikiminin çok gerisinde kaldıklarını duyumsatır. Doğu fantezisinden de yararlanarak, nitelikli yazınsal yapıtlar üretmek için, yerleşik estetik anlayışın ötesine geçmeyi gerekli görür.

"Birçok eleştirmen, Fransa için Eski Çağ kentiyle karşılaştırılabilecek bir yazını arzulamaktadır" diyen bu yazıncı, 'Oryantaller' için yazdığı önsözü şöyle sürdürür: "Böyle bir şeyin insanın düşünebileceği en cüretkâr imgeleyimlerden biri olduğu söylenecektir. Ayrıca, bunun düzensizliğe, gereksiz ayrıntılılığa, tuhaflığa ve kötü beğeniye yapılan bir övgü olduğu öne sürülecektir... Yazınsal beklentilere uygun, güzel yazından söz edin bana! Diğer halklar, Homer, Dante, Shakespear demektedir. Biz ise Boikeau! Bunun ötesine geçmeliyiz!"

İlerleme, Doğu'yu irdeleme düşüncesini geliştirmektedir

Üzerinde düşünüldüğünde, "Doğuluların ortaya koyduğu fantezi daha az tuhaf bulunabilir" diyen Hugo'ya göre, "günümüzde insanlar, binlerce farklı nedenin bir etkisi olarak ortaya çıkan ilerleme sonucu, şimdiye değin olduğundan çok daha fazla Doğu ile uğraşmaktadır. Doğu araştırmaları, hiçbir zaman böyle ilerlemeler kaydetmemişti.

İnsanlar, XIV. Ludwig döneminde Helenist idiler; günümüzde ise Oryantalisttirler. Bu ileriye doğru atılmış bir adımdır. Hiçbir zaman bu denli çok güç, birden Asya denilen o büyük kuyuyu karıştırmamıştır.

Günümüzde Çin’den Mısır’a değin uzanan alanda yaygın olan Doğu’nun her deyimiyle birlikte, Doğulu bir bilgeyi yurttaş yaptık." Doğu'nun estetik ve düşünsel birikimine açılmayı öğütleyen bu sözler önemsenmelidir; ancak yazarın sömürgeciliğin bir türevi olarak ortaya çıkan oryantalizm kavramını ayrıştırmak yerine, Doğu'yu irdelemeye indirgediği de gözden kaçırılmamalıdır.

DOĞU’NUN YAZINSAL BİRİKİMİ

Oryantalizmi felsefileştiren Hegel, Doğu'yu salt en uç duygular arasında devinen, tinden yoksun bir yaşam alanı olarak görür. Buna karşın, Hugo Doğu'yu fantezinin yanı sıra, eleştirel düşünce ve aklın da kaynağı olarak değerlendirir ve bu yaklaşımıyla yeni bir ufuk açar:

"Doğu, ister tablo, ister düşünce biçiminde olsun, akıl için olduğu gibi, fantezi için de genel eğilimin konusu durumuna gelmiştir. Bu genel eğilim, belki de bilgisi olmaksızın, bu kitabın yazarını da birlikte sürüklemiştir. Doğulu renkler, kendiliğinden yazarın düşüncelerinin tümüne, düşlerinin tümüne nüfuz etmiştir. Yazarın bu düşünceleri ve düşleri, bir biri ardına, neredeyse istemeksizin, İbranice, Türkçe, Yunanca, Farsça, Arapça, İspanyolca olmuştur: İspanya hala Doğu’ya aittir. İspanya, yarı Afrika; Afrika ise yarı Asya’dır."

Victor Hugo'yu büyük bir yazar yapan, yukarıdaki belirlemelerinde somutlaşan bütün dünyaya açılma ve insanlık değerlerini edinme isteğidir. Bu yazarın, Doğu'ya özgü renklerin, düşlerini ve düşüncelerini etkilediğini dile getirmesi, sağlam yazıncı özgüveninin ve yazınsallaştırma evrenini genişletme istencinin de anlatımıdır.

DOĞU ŞİİRİ, SUSUZLUĞUMU GİDERDİĞİM KAYNAKTIR

Hugo'nun şu sözleri Goethe'nin 'Batı Doğu Divanı' için söyledikleriyle örtüşmektedir. "Şair, üzerine gelen bu şiirin varlığını tanımıştır. İyi veya kötü olduğuna bakmadan, bu şiiri kabullenmiştir ve bundan mutluluk duymuştur. O, bu olmaksızın da çok önceden şair olarak Doğu dünyasına canlı bir sempati, bir an bu unvanı kullanma cüreti göstermesine izin verilsin, duyumsamıştır.

Oradan, uzaktan yüksek bir şiirin bu tarafa doğru ışıklarının sızdığını görmüştür. Doğu şiiri, şairin uzun süreden beri susuzluğunu gidermeyi arzuladığı bir kaynaktır. Gerçekten de orada her şey büyük, zengin verimli, şiirin ikinci denizi olan Orta Çağdaki gibidir.

Ayrıca, yazıncının artık bunu söylemesi için bir nedeni var. Bunu niçin yapmasın? Şairin görüşüne göre, şimdiye değin XIV. Ludwig dönemindeki Yakınçağ, Roma ve Hellas’taki Antikite’ye gereğinden fazla bakılmıştır. Artık, Orta Çağdaki yeni dönem ve Doğu’daki Eski Çağ/Antikite araştırılırken, daha yüksekten aşağı doğru ve daha geniş bakılması gerekmez mi?"

ÇATIRDAYAN STATÜKO VE ASYA!

Hugo'nun anlatımıyla, "Doğu salt yazın için değil, politika için de Batı’da daha büyük bir rol oynama görevi üstlenecektir. Daha şimdiden Yunanların ilginç savaşımlarından ötürü halklar gözlerini o yana doğru çevirmiştir. Avrupa dengesi, çökme noktasında bulunmaktadır. Çürümüş statüko İstanbul’dan başlayarak çatırdamaktadır. Bütün kıta yönünü Doğu’ya çevirmektedir.

Büyük şeyler göreceğiz. Eski Asya barbarlığı, bizim uygarlığımızın inanmak istediğinin tersine, belki de önemli adamlar yönünden o kadar da yoksul değildir. Bu yüzyılın, Bonaparte’ın karşısına çıkarabildiği biricik çam yarmasını çıkaranın Asya barbarlığı olduğu anımsanmalıdır. Bonaparte’ın, bu bilge adamın karşısına çıkarılabilecek kendisine denk biri varsa, o da Türk-Tatar bilgesi şu Ali Paşa’dır. Ali Paşa, Bonaparte’a karşı kaplanın aslana, akbabanın şahine davrandığı gibi davranmaktadır” (Ocak, 1829).

Hugo’nun “Oryantaller” için yazdığı yukarıdaki “önsöz”, Doğu’ya ilişkin içten bir övgüdür; hatta Doğu’nun ülküselleştirilmesi olarak da nitelendirilebilir. Bu yönden bakıldığında, Hugo’nun Goethe’nin “Batı-Doğu Divanı”nda geliştirdiği veya kurguladığı ülküsel Doğu imgesini üstlendiği ve kuramsallaştırdığı da söylenebilir. Bu önsözde Doğu’yu yücelten belirlemeler arasında “Doğu salt fantezinin değil, aklın da konusudur” öne çıkarılabilir.

Öte yandan, Hugo, Osmanlı yönetimine karşı Avrupa’nın desteğiyle gerçekleştirilen Yunan başkaldırısına burada da gönderme yapar. Söz konusu gönderme veya duyumsatma, “Yunanların ilginç savaşımı” anlatımında somutlaşır.

Hugo’nun sözünü ettiği “Avrupa dengesi”, 19. yüzyıl boyunca Avrupalı devletlerin dillerinden düşürmedikleri bir politikanın adıdır. Avrupa dengesi kavramı, Avrupa’da İngiltere, Fransa, Avusturya ve Almanya’nın, güçlenmesini ve tek-yanlı olarak Avrupa güçler ilişkisini belirleme olanağına kavuşmasını önlemeye yönelik siyasal önlemleri anlatır.

DOĞU SORUNU!

Hugo’nun Avrupa’daki “çürümüş statüko” anlatımı, 19. yüzyılda Avrupa devletlerinin, Rusya’nın Avrupa içlerine doğru yayılmasını engellemek amacıyla, kendi aralarında oluşturdukları ve Avrupa’nın iç dengesini korumayı amaçlayan politik bir kavramdır. Avrupa devletlerinin statükoyu koruma politikası, Rusya’nın, Osmanlı egemenliği altında olan Slav halkları kendi yanına çekmesini önlemek için, Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’daki toprak varlığını koruma anlayışına dayanır.

Öte yandan, Hugo’nun “bütün kıta yönünü Doğu’ya çevirmektedir” sözü, “Doğu Sorunu” olarak kavramlaştırılan sorunlar demetinin algılanmasıyla ilgilidir. “Doğu Sorunu”, salt Doğu’da sorunları anlatmaz. Aynı zamanda Osmanlı Devleti’nin paylaşılması ve Doğu’nun doğa ve insan kaynaklarının ele geçirilmesi konusunda Batılı devletler arasındaki çıkar çatışmalarını da dile getirir.

Bu açıdan bakıldığında, Batılı güçlerin “Doğu Sorunu” dedikleri şey, özünde adı koyulmamış bir “Batı Sorunu” olarak değerlendirilebilir. 1853- 1856 yılları arasındaki Kırım Savaşı ve 1877- 1878 Osmanlı Rus savaşı sırasında Doğu Sorunu doruklaşmıştır. Bütün bu olgu ve olaylar, çıkar çatışmalarının bir biçimde yazınsal yaratıma yansıdığını göstermektedir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler