Neil Gaiman'dan "Yolun Sonundaki Okyanus"
Neil Gaiman'ın yeni romanı "Yolun Sonundaki Okyanus"ta, yazarın o çok sevilen karanlık ve korkulu anlatımı hâlâ belirgin şekilde hissediliyor. Ancak bu sefer ön planda olan başka bir şey var: Narin ve kırılgan bir hikâye! Burcu Uluçay yazdı.
Anılar asla kaybolmaz
Yeni bir Neil Gaiman kitabı, okurları için yepyeni bir dünya demek. Öyküleri, efsaneleri, şarkıları, mitolojik karakterleri, fantastik olayları ve tüm savunmasız halleriyle insanları buluşturan çoğu zaman karanlık ve ürkütücü, buna rağmen –belki de bu yüzden– her zaman şaşırtıcı ve davetkâr bir dünyanın o sayfalarda gizlendiğini bilmek… Yolun Sonundaki Okyanus çocukluk korkularının, yetişkinlerle kurulan sancılı ilişkilerin ve arkadaşlığın tanıdık ama bir o kadar da karmaşık dünyasına davet ediyor bizi.
Anlatıcımızın yolu bir cenazeye katılmak için çocukluğunu geçirdiği Sussex’e yıllar sonra yeniden düşürüyor. Ölenin kim olduğunu bilmiyoruz. Anlatıcımızın adını hiçbir zaman öğrenemeyeceğimiz gibi. Cenazeden sonra kasabada öylesine yaptığı bir gezinti onu çocukluk evinin karşısına getiriveriyor. Sonraki durak ise yolun sonundaki Hempstockların çiftliği. Anlatıcımızın aklına bir sürü anı üşüşüyor ve gidip kimse var mı diye bakmaktan başka çaresi kalmıyor: “Çocukluk anıları bazen sonradan yaşananların altında kalıp silikleşir; yetişkinlerin dolabının dibinde unutulan oyuncaklar gibidirler ama asla sonsuza kadar kaybolmazlar.” İhtiyar Bayan Hempstock’la karşılaşan ve yolun sonundaki göle giden anlatıcımızın yedi yaşına dönüvermesi de bu yüzden olsa gerek.
KİTAPLAR VE GAIMAN
Hiç kimsenin gelmediği bir yedinci yaş günü partisi, üzerinde kitap resmi olan bir pasta ve acımasız bir kardeş: Üzücü bir çocukluk anısı olduğunu düşünebilirsiniz. Çocuk-anlatıcımız da böyle düşünüyor ama bu, doğum günü hediyesini –Narnia Serisi– kucaklayıp “kendini maceraların kollarına” bırakmasına engel değil. Ne de olsa “romanlar insanlardan daha güvenilirdir.” Okula gittiğinde de kimseye bir şey sormuyor: “Gerek yoktu. Arkadaşım değillerdi. Aynı okula gidiyorduk, hepsi bu.” Gaiman, apaçık ortada olan ama çoğumuzun gözden kaçırdığı bir gerçeği hatırlatıyor: Tanıdığımız herkes arkadaşımız değildir; ama romanlar… Onlar siz istediğiniz sürece her zaman yanınızdadırlar, arkadaştırlar. Çocukken doğum günü partilerimize gelen çoğu arkadaşımızla görüşmüyoruz artık ama hediye edilen romanlar hâlâ kitaplığımızda, zaman zaman rastgele sayfaları çevirip eski günlere dönebiliyoruz, değil mi? Gaiman’ın insan ilişkilerini, insan-arkadaşlarımızın değerini yadsıdığını söyleyemeyiz elbette. Romanlar kadar güvenebileceğimiz ve onlara olduğu gibi kendimizi açabileceğimiz arkadaşlar… Bulduğunuzda onların elini asla bırakmayın, diyor Gaiman aslında.
Bu yüzden, Yolun Sonundaki Okyanus her şeyden önce Lettie Hempstock ve çocuk-anlatıcımız arasında kurulan güçlü bir arkadaşlık öyküsüdür dememiz sizi şaşırtmasın. Anlatıcımızın evinde kiracı olan bir maden işçisi tüm parasını kumarda kaybedince, Lettie’nin büyükannesi ve annesiyle yaşadığı yolun sonundaki çiftliğin yakınlarında intihar eder. Çiftlik sakinleriyle o gün tanışan anlatıcımız, boğazına demir para sıkıştığını gördüğü bir kâbustan sonra Lettie’ye gider. Kız on bir yaşında olmasına rağmen çok bilge ve cesur görünüyordur. Ne de olsa "epey uzun zamandır" on bir yaşındadır. Lettie ve ailesi farklıdır; onlar anavatanlarından –Lettie’nin büyükannesine göre patlayan eski kıtadan– gelmişlerdir ve görünüşe göre evrenin bilgisine hâkimdirler. Kasabalıların hayatına müdahale eden şeyin ne olduğunu da biliyorlardır. Lettie, anlatıcımızı da yanına alarak, “gözlerinin yerinde kara delikler olan… havada uçan kumaştan gri bir maskeden farksız” devasa şeyi yok etmek üzere yola koyulur. Başardıklarını sanırlar, hâlbuki yaratık anlatıcımızın kalbine dönüş yolundan bir parça yerleştirmiştir. Bu ne anlama gelmektedir? Birkaç gün sonra eve gelen, grili-pembeli kumaştan etek giyen ve sanki etek uçları sürekli rüzgârda salınan yeni dadıyla ne ilgisi vardır?
O şeyin yok edilmesi için ayaktakımı, yani temizlikçiler çağrılır. Yaratığı yok ederler etmesine ama çocuğun içinde hâlâ bir parçası durmaktadır ve ayaktakımı asla işini yarıda bırakmaz. Anlatıcımız Hempstock’ların arazisinde kaldıkça güvendedir, dokunulmazdır ama ayaktakımı dünyayı hiçliğe çevirmeye başladığında yedi yaşının verdiği tüm o çocuk bencilliğine rağmen kendini teslim eder. Sonrası ise bu fedakârlığa karşılık bir başka fedakârlık. Yolun sonundaki okyanusa sığınma ve bekleyiş…
KIRILGAN BİR HİKÂYE
Her sayfada Gaiman’ın o çok sevdiğimiz karanlık ve korkulu anlatımı hâlâ belirgin şekilde hissedilse de bu sefer ön planda olan başka bir şey var: Narin ve kırılgan bir hikâye okuyacaksınız. Belki de diğer ‘dünyalar’da olmadığı kadar duygulanacak, arkadaşlığı ve çocukluğun tüm naifliğini, savunmasızlığını hissedeceksiniz. Yetişkinlerden korkan ve onları anlamaya çalışan bir çocukta kendinizi, kendi çocukluğunuzu göreceksiniz. “Yetişkinler için yazılan hikâyelerin neden özel olduğunu hiç anlamıyordum; başlangıçları yavaş gelirdi. (…) Bana sorarsanız büyüklerin Narnia’yı, gizli adaları, kaçakçıları ve tehlikeli perileri okumak istememesi akıl alacak şey değildi.”
Öykü boyunca karakterlerle birlikte ürkütücü ve tehlikeli yollardan geçiyoruz ama çocuk-anlatıcımızın titrek bir mum ışığı kadar güçsüzleştiği o an ne geçtiği yollar ne de karşılaştığı tekinsiz şeyleryüzünden. Bir babanın çocuğuna verdiği ceza ne kadar beklenmedik, ne kadar dehşet verici olabilir? Anlatıcımız, babası tarafından banyo küvetine, buz gibi suyun içine daldırıldığında anlatılması güç bir duygu karmaşası yaşıyoruz. Üzüntü, çaresizlik, korku ve bunların da ötesinde öfke; yedi yaşındaki bir çocuğun böyle bir cezaya maruz kalması, dahası babanın banyoya gelmeden önce soğukkanlılıkla ceketini çıkarması, saatini kolundan çıkarıp pencerenin kenarına koyması ve “dersini vereceğim” diyerek çocuğa yönelmesi karşısında büyük bir öfke duymamak elde değil. Aslında babanın safi bilinçle hareket etmediğini, bir şey tarafından yönlendirildiğini biliyoruz; ama önümüzde öyle yalın ve inandırıcı bir anlatım var ki, bildiğimiz hiçbir şey duyguları yatıştırmıyor. Gaiman, fantastik dünyaların usta yaratıcısı olabilir ama bizim sıradan’ dünyamızı; haksızlıkları, aşırılıkları ve yoğun duyguları anlatırken de hiç mütevazı davranamadığı kesin.
Sadece iki yüz sayfaya engin bir okyanus sığdırılabilir mi? Lettie, çocuk-anlatıcımızı yolun sonundaki okyanusunagötürdüğünde ve çocuğun “Burası bir göl, baksana,” dediğini duyduğunda çok kesin konuşuyor: “Hayır, okyanus.” Bunu küçük bir kızın hayal gücüne yorabilirsiniz. Öte yandan, anlam evrenlerini daraltmak pahasına kelimelere biçilen tanımlar sizin için son söz değilse ve kâinatın ruhuna kulak veriyorsanız küçük kıza ve bu okyanusun size tüm evreni öğretebileceğine rahatlıkla inanırsınız.
Gaiman’ın dünyasını tertemiz bir Türkçeyle dilimizde yeniden yaratan Zeynep Heyzen Ateş’e de birkaç cümleyle de olsa değinmek gerek. Ateş’in gerek çocuk karakterlerin diyaloglarını olanca doğallıyla yansıttığı dili gerek betimlemelerdeki ayrıntılara gösterdiği özen, Türkçeye ayakları üzerinde durabilen bir yapıt kazandırmış.
Kitabın sonunda, yetişkin-anlatıcımızı dinlerken aklınız biraz karışırsa Gaiman’a kızmayın. Yaşananların hayal ya da gerçek olduğunu, hafızamıza ne dereceye kadar güvenebileceğimizi tartışmak bu öykü için –inanın– yapılması gereken en son şey bile değil. İhtiyar Bayan Hempstock’un da dediği gibi: “Farklı insanlar olayları farklı hatırlarlar. Ve iki insanın, aynı yerde olsalar bile aynı olayı aynı şekilde hatırladığını pek göremezsin. Yan yana duruyorsunuzdur ama iş olayları anlamlandırmaya geldiğinde, aranızda dağlar kadar fark vardır.”
Yolun Sonundaki Okyanus/ Neil Gaiman/ Çeviren: Zeynep Heyzen Ateş/ İthaki Yayınları/ 182 s.
En Çok Okunan Haberler
- Hayatını kaybetti!
- AKP’li vekilin PKK yöneticisiyle fotoğrafı gündem oldu!
- 'Atatürk ile Cumhuriyet ile bayrak ile...'
- CHP’de çelişen başkanlara uyarı
- Serdar Ortaç son malını da satışa çıkardı!
- 'Erken seçim' çağrısı: CHP tarih verdi
- İşte sıfır faizli kredi veren bankalar…
- İşte Belediye Başkanı'nı öldüren saldırganın ifadesi!
- AKP'den kayyum için ilk açıklama
- ‘Bu haliyle akla ziyandır’