Nehrin bir yakası cennet bir yakası cehennem!
Japonların 1937’de büyük bir orduyla Çin’e saldırısını ve 800 askerin sembolik direnişini konu alan iddialı film, Şanghay’ı değilse de gişe rekorları kırarak Çin sinemasını kurtardı!
Babasını hiç tanımadan, savaşta kaybetmiş biri olarak, savaş filmlerinden uzak dururum, çok iddialı değilse pas geçerim. Ama bu film hakkında çok şey söylendi ve konuşuldu. Bir kere Hollywood’un değil, Çin’in süper prodüksiyonlu, iddialı filmi. Guan Hu’nun yönettiği film, Asya’nın tamamen IMAX kameralarla çekilen ilk ticari filmi.
Görselliğinin müthiş olacağı belliydi, ki öyle. Başlangıcından bitimine 10 yıllık bir serüveni, 80 milyon dolarlık devasa bir bütçesi, çoğu Çin sinemasının en iddialı aktörleri olmak üzere kalabalık bir kadrosu var.
Film, 1937 Ekimi’nde Japonların Çin’e tarihi saldırısını, “büyük ve güçlü bir orduyla 3 günde Şanghay’ı alırız” iddiasını, şehrin tam da kıyısında bir nehrin iki yakasındaki karşılaşmayı anlatıyor.
Japon ordusu, güçsüz ve yıpranmış, üstelik kendi içinde milliyetçi ve komünist diye ikiye bölünmüş Çin ordusunu iyice sıkıştırmış, kenti bombalayarak mahvetmiş, ancak anlaşmalar gereği “Uluslararası Bölge”ye dokunmuyor! Nehrin bir yakasında yerle bir olmuş, sokaklarında ölülerin üzerinde farelerin gezindiği bir harabe dururken, diğer tarafında bu trajediyi, sanki gerçek olmayan bir film izliyormuşçasına ve bize bir şey olmaz güveniyle izleyen bir grup Çinli, yiyip içip kumarhanede eğlenmeye devam ediyor. Bunlar hain diyelim ama daha hainleri var: Avrupalılar! İngilizi, Belçikalısı, kurumlarına haber geçen gazeteciler, olayı “tarafsız ve bağımsız” gözle izleyen askeri gözlemciler, nehrin hemen karşısında bir buğday deposunda son kalan direnişçilerin kırılmasını bekliyor!
Onlar, yani milliyetçi savaşçılar ise aralarına son anda kattıkları, ölmekten ve öldürmekten ölesiye korkan bir grup köylüyle birlikte, albaylarının emrinde her an ölmeye, ama daha çok da hayatta kalmaya savaşıyor, çünkü direniş ne kadar uzarsa, uluslararası camia müdahale edebilir ve Çin ordusu toparlanıp savaşın seyri değişebilir. İşte bunun için hepsinin ölümü pahasına direnen askerlerin hikâyesi bu.
COVİD SAYESİNDE SANSÜRÜ AŞTI
Filmin tabii ki savaşın acımasızlığını, ölümün soğukluğunu, insanın doğal olarak ölmekten ve bir o kadar da öldürmekten korktuğunu gösteren barışçıl felsefesi yok değil, ama baskın ve belirgin tema, vatan savunması bağlamında yüceltilen milliyetçilik. Ki bu aslında Çin tarihi açısından da bir tartışmaya yol açıyor. Söz konusu olan askerler, o tarihteki milliyetçi grup. Ve Japonlara karşı komünistlerle birlikte değil, İngiliz ve ABD’nin desteğini almaya çalışarak savaşıyorlar.
Film bu yüzden Çin’de siyasi bir tartışmaya da yol açtı. Ülke, ekonomik açıdan her ne kadar kapitalist sisteme geçtiyse de Çin Komünist Partisi tarafından yönetiliyor ve partinin özellikle asker kökenli üyeleri, filme, milliyetçi gruba fazla güzelleme yapıldığı gerekçesiyle tepki gösterdi. O kadar ki film, hazirandaki Şanghay Film Festivali’nin açılışında gösterilemedi.
Ancak sonrasında patlayan Covid salgını, Çin sinema endüstrisini de vurup yeni filmler üreti- lemeyince, elde var bir, bu film sansür engelini kırdı ve gösterimine izin verildi. Ağustosta pandemi kısıtlamaları engelini de aşarak gösterime giren film, halkın çok büyük ilgisiyle karşılaştı ve gişe rekorları kırmaya başladı.
Şimdiden 350 milyon doları aşan bir hasılat elde edildi, 2020’nin en çok hasılat yapan filmi olması da bekleniyor, böylece prodüktörleri de büyük bir nefes aldı, 800 asker sadece Japon ordusunu değil, sansürü ve Covid’i de yendi!
İNSANİ DRAMLAR
Filmin sinema dili açısından etkileyici yanı, insan hikâyelerinin tek tek işlenişindeki özen. Karakterlerin muhteşem oyunculuğu, sanat yönetmeninin “Cehennem” bölümünün perişanlığına karşın “Cennet” bölümündeki lüks, ihtişam, debdebenin sürüyor olmasını siyah ve beyaz kadar belirgin göstermesi. Tabii ki ölüm, yaralanma, oluk oluk akan kan, film boyunca çok sıradan.
Ancak “Cennet” bölümündeki umursamaz insanların karşı kıyıdaki drama daha fazla kayıtsız kalamayarak yavaş yavaş bir değişim geçirmesi ve hepsinin gözyaşlarıyla askerlerin yanında yer alması hayli dramatize edilerek gösteriliyor. Kahramanlık hikâyeleri sanki fazla abartılıyor; bana Fransız askerlerinin tablolara konu olan Waterloo Savaşı’ndaki sancak muhafızlarının bayrağın etrafında toplanıp teslim olmaktansa öldürülmeye razı oluşlarını anımsatan sahnenin benzeri burada terasa çekilen bayrak etrafında gerçekleşiyor, öleceklerini bilmelerine rağmen bayrağı yere düşürmemek için verdikleri mücadele sahneleri, çok dramatik.
Sihang Deposu’nda sıkışıp kalmış, ölümüne savaşan askerlerin kalabalık hücum, kaçış, savaş sahneleri de büyük bir başarıyla çekilmiş. Bir savaş filmi, elbette siyasi mesajlar içerir, aşk filmi değildir. Büyük paralar harcanarak rejime rağmen yapılmış milliyetçi bir film! Halk da milliyetçi filmleri sever.
En Çok Okunan Haberler
- Ünlü ton balığı markalarında 'yasaklı' madde!
- Ünlü peynir markasından 'konkordato' kararı
- Diyanet'in rekor ihalesi 'Cengiz'e verildi
- Demokrat Parti Kurultayı’nda adaylık krizi!
- AKP'nin 'asgari ücret' formülünü duyurdu
- Narin cinayetinde 'demir kapı' ayrıntısı
- Süleyman Soylu 'tarafını' seçti
- Grip nedeniyle hastaneye gitti, hayatının şokunu yaşadı
- Muazzez İlmiye Çığ hayatını kaybetti
- Dünya’nın bütün çöplerini neden Güneş’e fırlatmıyoruz?