Mutluluk, kusurları ve belirsizliği kucaklamaktan geçiyor
İngiliz edebiyatının önemli ismi Matt Haig ile 42 dile çevrilen, uluslararası çok satan, 2020 Goodreads yılın en iyi romanı seçilen “Gece Yarısı Kütüphanesi”ni konuştuk.
Matt Haig yeni kitabında, ana karakteri Nora’nın pişmanlıklara, ihtimallere ve yeniden seçme imkânına dair çıktığı yolculuğunda okurlara sürükleyici bir kurgu sunuyor.
Düşünün evrenin ötesinde bir yerde, her biri başka bir gerçeklikte sonsuz sayıda kitap içeren bir kütüphane var. Kütüphanedeki kitaplardan biri hayatınızın hikayesini olduğu gibi söylerken, diğeri hayatınızın herhangi bir noktasında farklı bir seçiminizin nasıl olacağını anlatıyor. Ne hissederdiniz? Ya bugüne kadar yaptığınız hataları pişmanlıkları görebilme ve düzeltme şansınızın bir kitapta saklı olduğunu söylesem? Seçimlerimiz kaderimizi oluşturuyorsa ki bundan artık emin değilim başka olasılıklar da seçimleri değiştirme şansımız olabilir miydi? Bu gerçek olabilir mi? Hepsinin cevabı okumaya doyamadığım “Geceyarısı Kütüphanesi” nde. Matt Haig’in etkileyici dili, mizahi ve kurnaz zekası hepimizin seçimlerimizi ve pişmanlıklarımızı tekrar sorgulamasını sağlıyor.
- Nora’nın büyülü yolculuğuna eşlik ederken adeta kendi yolculuğumda buldum kendimi. Tek kelimeyle müthişti... Fikir nasıl doğdu?
İşin gerçeği uzun zamandır paralel hayatlar üzerine yazmayı planlıyordum, ancak nasıl kurgulayacağıma tam olarak karar veremiyordum. Birgün, bir anda tüm bu olası diğer evrenlere açılan kütüphane fikri aklıma geldi ve fikirler kafamda yerine oturdu. Kütüphane diğer tüm dünyalara erişebileceğimiz bir yol gibi geldi. Ve yazmaya başladım. Kütüphanelerin her zaman kendi içlerinde bir sihri olduğunu düşünüyorum. Jorge Luis Borges'in Babil Kitaplığı en etkilendiğim romanlardan biridir. Geceyarısı Kütüphanesi’nde raftaki her kitap, ana kahraman Nora Seed'in hayatının başka bir versiyonu. Sonsuz kitap ve sonsuz versiyon var ve kütüphanecinin yardımıyla pişmanlıklarından bazılarını geri alabilir. Sanırım hayatlarımızın nasıl farklı bir şekilde ilerleyebileceği olasılığını hepimiz merak ederiz ve zaman zaman da düşünürüz.
- Peki sizin kütüphanenizden biraz bahseder misiniz? Sonuçta Geceyarısı Kütüphanesinde kütüphane önemli bir rol oynuyor.
Kütüphaneler her zaman benim güvenli alanım olmuştur. Çocukken okuldan sonra kütüphanede çok zaman geçirirdim. Yaşadığım küçük kasabanın merkezinde bir kütüphane vardı ve orası benim güvenli alanımdı. Kütüphaneler, bizi cüzdanlarımız için değil, biz olduğumuz için seven son kamusal alanlardan biridir. Kütüphaneler, bir süreliğine de olsa başka dünyalara girmenize gerçekten izin veren yerler oldukları için paralel yaşamlar için mükemmel bir metafor gibi görünüyordu. Geceyarısı Kütüphanesi’nde de Nora, çocukluğundan beri bir tür rehber gibi davranan okul kütüphanecisi Bayan Elm ile tanışır. Bayan Elm benim gençliğimde karşılaştığım bir çok öğretmen ve kütüphane görevlisinin karışımıdır. Kendi kütüphanemin Nora'nınki gibi bir kütüphane olduğunu düşünmek istiyorum.(gülüyor)
- Gece Yarısı Kütüphanesi’nin ana teması pişmanlık ve pişmanlıkla nasıl baş ettiğimiz. Pandemi döneminde de belirsizliklerle çevrili dünyamızda varoluşsal sorgulamaları yaşarken ve de bolca düşünürken samimi olarak sormak istiyorum. Pişmanlıklarımızla nasıl baş edebiliriz? Keşke’lerimizi telafi etme şansımız var mı?
Bence zaman zaman pişmanlık yaşamak hem normal hem de doğal. Gerçek şu ki başka türlü yaşasak nasıl bir hayatımız olacağını asla bilmiyoruz ve o an bize korkunç gelen deneyimler bizi gelecekte mükemmel ve emsalsiz olaylara götürebilir.
- Nora karakterinin ilk taslaklarda erkek olduğunu okudum. Doğru mu? Neden değişti?
Evet, ilk kurguda ana karakter bir erkekti ve bana çok yakındı. Tuhaf şekilde karaktere tam olarak hakim olamadım. Bu yüzden benden farklı bir anlatıcıya ihtiyacım vardı ve karakteri kadına çevirdim. Böylelikle Nora ortaya çıktı (gülüyor) Açıkça söylemek gerekirse karakter “ben” olmadığımda yazması daha kolay oldu.
- Mükemmelliyetçilik bizi ürküten, geri adım atmamızı sağlayan ana duygu mu? Kusurlu varoluşumuzda mükemmel olmak ne kadar gerçekçi?
Mükemmel olmak zorundaymışız gibi hissetmeye teşvik edildiğimizi düşünüyorum. İşin mükemmel, tipin mükemmel, her şeyin mükemmel olmalı. Bu tamamen gerçek dışı. Bizim değerimizi de düşürüyor çünkü hayatın kendisi kusurlu ve belirsiz. O zaman mutluluk kusurları ve belirsizliği kucaklamaktan geçiyor.
- Bayan Elm romanın en sevdiğim karakteri... Ondan kopya alarak sormak istiyorum. Seçimlerle sonuçlar aynı şey değil di mi?
Evet, bir bakıma öyle. Seçimler kontrolümüzün altında olan şeyler. Ancak sonuçlar istediğimiz gibi olmasa da önümüzde daha çok seçimler var.
- Yaşadığımız sosyal medya çağında herkes birbirine özeniyor ve daha iyi versiyonlarını filtreleyerek takipçilerine sunuyor. Sürekli ve bitmeyen anlık beğendirmeler. Bu kendimizi ve bulunduğumuz hayatı sevmediğimizi mi gösteriyor? Filtrelerden nasıl kurtulacağız? Başarabilecek miyiz?
Kendimizi sevmememiz yönünde özendirildiğimize inanıyorum. Olduğumuz kişiden memnun olsaydık, bize bir şeyler satılması çok daha zor olurdu.
- Haruki Murakami “roman yazmak yüreğinizdeki karanlığın dibine dek inmektir” diyor. Ne dersiniz? Siz ne kadar indiniz derinliklerinize?
Kitap yazarken bir risk almanız gerekir diye düşünüyorum. Biraz tedirgin olmalısınız. İyi kitaplar insana sanki kendisine bir sır veriliyormuş gibi hissettirir.
KİTAPTAN TADIMLIK
Yaşayamadığımız hayatların yasını tutmak kolay. Başka yeteneklerimizi geliştirmiş, bazı teklifleri kabul etmiş olmayı dilemek kolay. Daha çok çalışmış, sevmeyi daha iyi becermiş, paramızı daha iyi idare etmiş, daha popu¨ler biri olmuş, o gruptan ayrılmamış, Avustralya’ya gitmiş, kahve teklifini reddetmemiş ve daha çok yoga yapmış olmayı dilemek çok kolay. Edinemediğimiz arkadaşlara, yapamadığımız işlere, evlenmediğimiz insanlara, yapmadığımız çocuklara özlem duymak an meselesi. Kendimizi başkalarının gözu¨nden görmek ve olmamızı istedikleri bin bir kişiye dönu¨şmu¨ş olmayı dilemek için en ufak bir çaba gerekmiyor. Pişmanlık duymak ve sonsuza, zamanımız doluncaya kadar duymaya devam etmek çok kolay. Ama esas sorun yaşamadığımız için pişmanlık duyduğumuz hayatlar değil. Sorun pişmanlığın kendisi. Bu¨zu¨şmemize, kuruyup kalmamıza, kendimizin ve bu¨tu¨n insanlığın en bu¨yu¨k du¨şmanı olduğumuzu hissetmemize neden olan, pişmanlığın ta kendisi. Olası hayatlarımızdan herhangi birinin bundan daha mı iyi yoksa daha mı kötu¨ olacağını bilemeyiz. O hayatlar yaşanıyor, evet ama biz de yaşıyoruz ve asıl bu yaşantıya odaklanmalıyız.
Olmadığınız bir şeyi olmayı hedeflerseniz, başarısızlığa mahkûmsunuz. Kendiniz olmayı hedefleyin. Kendiniz gibi bakmayı, davranmayı ve du¨şu¨nmeyi hedefleyin. Kendinize en sadık versiyonunuz olmayı hedefleyin. Kendiniz olma haline kucak açın. Kendinizi onaylayın. Sevin. Bunun için çok çalışın. İnsanlar sizi ku¨çu¨msediğinde ve sizinle alay ettiğinde, onlara kulak asmayın. Dedikodu çoğu zaman u¨stu¨ örtu¨k bir kıskançlıktır.
En Çok Okunan Haberler
- Erdoğan belayı satın aldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- ‘Kar leoparı’ neden cezaevinde
- Ünlü kebapçının kardeşi 20. kattan aşağı düştü!
- Kayyum belediyeyi kapattı!
- Trabzonspor'da ayrılık!
- Elazığspor'dan maça çıkmama kararı!
- Ali Koç'tan çok sert Kayserispor açıklaması!
- Al Nassr'dan Talisca açıklaması!
- Yetki kısıtlayan teklif komisyondan geçti