MURAT MENTEŞ YAZDI KUTLUKHAN PERKER ÇİZDİ Manyakça, çılgınca bir distopya DEÇSİ
Penguen’de yayımlanan Deçsi, uzun yıllar sonra ilk kez profesyonel bir yazar ile çizerin işbirliği. Murat Menteş’le Kutlukhan Perker’in birlikte yarattıkları çizgi roman Deçsi, her bölümünde daha da saran öyküsüyle 14 hafta sürecek. Menteş ve Perker’le Deçsi’yi, romancılığı, çizgi romancılığı ve mizahı konuştuk.
Perker ve Menteş’in tanışıklıkları eski. Beraber çalışmaları ise taze. Röportaj sırasında bir ara kafa kafaya verip “Öyle mi olur, böyle mi olur” diye konuşuyorlar. Bir tür rüya takıma bakıyormuş gibi hissediyorum bir an. Sonrasında Menteş “Kutlukhan Perker dünya çapında bir sanatçı, hepimiz imrenerek izliyoruz, onlarca kişi var onunla çalışmak isteyen ama kim kazandı, ben kazandım” diye giriyor konuya, Perker’in “Yok canım, estağfurullah”ları arasında. “Selçuk Erdem bana yazı yazıp yazamayacağımı sordu, ben de ona ‘Çok kıymetli yazarlar var derginizde artık, ben yazı yazmayayım, çizgi roman senaryosu yazayım ne dersiniz?’ dedim, Perker beyle bir araya geldik” diye anlatıyor Deçsi’nin ortaya çıkışını.
Menteş’in roman konusu, film öyküsü olarak düşündüğü hikayelerden biri Deçsi. Çizgi roman versiyonunu birlikte biçimlendirdiklerini söylüyor. Çalışma rutinlerini Perker gülerek şöyle anlatıyor: “Yazılma prosedürü sadece Murat’ın sorumluluğunda. Bir tek ismi konusunda fikir teatisinde bulunduk. O yazıyor, ne olacağını ben de bilmiyorum. Çizerken önce onun önerilerini dinliyorum, sonra ben bildiğimi yapıyorum.” Ortaya çıkan sonuçtan Murat Menteş fazlasıyla memnun: “Bir şeyler yazıyorum, sonra şahesere dönüşüp geri geliyor bana. Hayal ettiğim şey gerçek oluyor” diyor. Hayal edilenin çizilmesi o kadar da kolay olmuyormuş ama. Perker çizgi roman yazarlarının “Adam camdan bakar ve sekiz tane Boğaz Köprüsü görür” diye bir cümle yazıverdiğini ama oturup bunu çizmenin de pek kolay olmadığından yakınıyor yine gülerek.
MANYAKÇA BİR YERE DOĞRU SEYREDECEK
Peki Deçsi ne anlatacak? Menteş Deçsi’nin bir korku / gerilim hikayesi olduğunu söylüyor: “Herkesi ilgilendiren bir konu anlatıyor. Şöyle söyleyeyim: Bir adam var, en büyük hayali ile en büyük kabusu aynı anda gerçekleşiyor. Hikaye giderek daha ilginç, manyakça, çılgınca, aşırı bir yere doğru seyredecek. James Cameron filmi gibi bir şey, aksiyon, gerilim, atraksiyon, ne ararsan var. Bizim James Cameron’ımız olan Kutlukhan Perker’le yapıyoruz bu işi.”
Profesyonel bir yazarın yazdığı, profesyonel bir çizerin çizdiği çizgi romanlar Penguen ve yeni OTlak dergileriyle aniden hayatımıza girdi. Çizgi roman yazmaya Menteş’in ardından Mahir Ünsal Eriş, Nermin Yıldırım, Ercan Mehmet Erdem de eklendi. Perker, Menteş’le birlikteliklerinin uzun zaman sonra Türkiye’de bir ilk olduğunu söylüyor: “Türkiye’de çizgi romanın yeterince okunmadığı bir dönemdeyiz. Profesyonel çizgi roman çizeri var ama yazarı yok. Mizah dergilerinde genellikle karikatürü çizenlere eşlik ediyor yazarlar. Çok eskiden Suat Yalaz’la Abdullah Ziya Kozanoğlu’yla birlikte yapmışlar ve bu bir janra dönüşmüş. Bizim yaptığımız da onlardan sonra bir ilk oldu. Yazarların yazdığı ve profesyonel çizerlerin çizdiği çizgi romanlar gazetelerde de görünse, bir de müstakil dergilere dönüşebilse şahane olur.”
BUZDOLABINI HAFİF YERİNDEN TAŞIMAK GİBİ
Murat Menteş bir romancı olarak çizgi roman yazmanın nasıl bir şey olduğunu ise şöyle anlatıyor: “Romanlarda özel efektleri ben yapıyorum. Jackie Chan’e ‘Yeni filminizde özel efekt var mı?’ diye sormuşlar, o da ‘Özel efekt benim’ demiş. Romanda da özel efekt benim. Ben yapacağım, ben yazacağım o tasvirleri, sesleri. Burada öyle değil, acayip hoşuma gidiyor, buzdolabını merdivenden çıkarırken yukarıda duran ve yükün azını taşıyan adam gibiyim” diyor. “Ama buzdolabı senin fikrin” diye ekliyor Perker. Menteş devam ediyor: “Bir söz vardır, ‘Hayat keman çalmayı öğrenirken bir taraftan da keman resitali vermektir’ diye. Aslında çizgi romanı da yaparken öğreniyorum. Ben çocukluğum boyunca Örümcek Adam, Conan, Kızılmaske, Atlantis okudum. Çizgi roman uçuk, fantastik maceralar tasarlanabilen bir alan. Dolayısıyla son derece ufuk açıcı. Çizgi romanda sende olan şeyi çok kolay yansıtabiliyorsun, o göndermeleri koyup kendi üslubunu kullanabiliyorsun. Romanlarımdaki aykırılıkları çizgi romana da taşıdığımı söyleyebilirim, tabii asıl işi Perker yapıyor. Okuyucudan sabır ve dikkat bekliyoruz, Türkiye’de en az bulunan iki şeyi yani.”
DEPREMİ HATIRLATACAK
Menteş, Deçsi hakkındaki gizem örtüsünü biraz daha kaldırmaya karar veriyor: “İstanbul’da iki milyon insanın öldüğü bir deprem oluyor hikayede. Deçsi o depremden beş yıl sonra uyanıyor. Ve olaylar gelişiyor. Birtakım planlar yapıyoruz ya hep bu ülkeyle ilgili, asgari ücret şöyle olsun, eğitim böyle olsun, koalisyon kurulsun, falanca siyasetçi böyle yapsın… Ama pat diye bir deprem oluyor. İstanbul, Türkiye tümüyle değişiyor. Bir bakıma biz Deçsi hikayesiyle Türkiye’ye depremi hatırlatacağız. Bütün tartışmalarımızı, gündemimizin bütün maddelerini değiştiren bir etki. Nitekim Deçsi’nin de hayatı tümüyle değişiyor. Bir tür distopik bir hikaye. Depremden sonra dünyadaki büyük şirketler gelip İstanbul’u yeniden yapıyorlar. Bambaşka bir İstanbul çıkıyor ortaya. Hikayeler, romanlar böyledir. Şimdi ve burada olanın dışına, ufkun ötesine bakarlar. Sir Arthur Conan Doyle’un Sherlock’u Avrupa için ideal insan modelidir. Jules Verne’i düşünün, 150 yıl sonra keşfedilecek, gerçekleşecek şeyleri öngörmüştür. Ay’a gitme fikri, dünyayı gezme, yerin altına inme gibi işleri insanların gündemine Jules Verne taşımıştır. Biz de büyük bir şokun ne getireceğini anlatıyoruz. Tüm planlar bozulduğunda, her şey altüst olduğunda, yapayalnız kaldığında ne yaparsın? Soru bu.”
SANATÇI VE POLİTİKA
Menteş’in örneği üzerine Perker devam ettiriyor gündem ve sanatçı arasındaki ilişki konusunu: “Şarkıcıları toplayıp yemek yemekle olacak iş değil, gerçekten sanatçıları dinlemeleri gerekiyor. Kennedy başkan adayıyken sanatçıları toplamış ve ‘Ben başkan olunca Amerika’da ne yapılmasını istersiniz’ diye sormuş, Gore Vidal ‘Ay’a gidin’ yazmış, Kennedy de not olarak koymuş bir kenara. Sanatçıların eserleri kadar dünyası da bir ülkeyi etkiler.” Menteş, eski Alman Başbakanı Schröder’in Habermas’la sık sık fikir teatisinde bulunduğunu hatırlatıyor: “Türkiye’de gündemimizi entelektüeller, mimarlar, bilim adamları, sanatçılar oluşturmuyor. İdeolojik çerçeveler içinde, sürekli din, siyaset ve cinsellik konuşuyoruz. Üstelik bunun bize kaybettirdiği zamanı, enerjiyi umursamıyoruz” diyor.
SAĞ MİZAH MESELESİ
Kutlukhan Perker, Hürriyet’te Mehmet İren’e verdiği söyleşisinde sağdan mizah dergisi olmaz demişti. Murat Menteş “Mizah hepimize, her kesime lazım. Sanat, espri, bir olayı estetize etme, yumuşatarak söyleme... Mizahı, insanların yakınlaşması için çok lüzumlu görüyorum. Eskiden orta oyununda Arnavut, Laz, Kürt karakterler olurdu, hepsi şakalaşarak birbirlerini tanırlardı, yakınlaşırlardı, aynı hikayenin parçası olurlardı” diyor. Perker devam ediyor: “Sağdan mizahçılar, çizerler çıkar, çıkmıştır da. Ama mizah dergiciliği işini beceremezler. Bunun nedeni de didaktik olmaları. Murat’ın dediği gibi, mizahın insanları yakınlaştıran bir tarafı olması lazım. Gırgır sol görüşlü insanların çalıştığı, sol bir dergiydi ama bütün evlere girerdi. Benim babam 12 Eylül öncesinde MHP Üsküdar ilçe başkanıydı. Babam Gırgır aldığı için Gırgır’ı öğrendim. Alparslan Türkeş çizilirdi kapakta, kahkahalarla gülerlerdi. Didaktik değillerdi, kendi görüşlerine göre komik bulduklarını çizerlerdi. Ama sağ mizah dergileri öyle yapamaz, muhafazakârlıktan gelen bir şey var. Didaktik olmak, bir tarafta olmak zorunda hissediyorlar ve ayrıştırıcı oluyorlar. Mizah dergisinin amacı başta eğlendirmektir. Sağ mizah dergilerinin tek amacı var: ‘Biz de bir mizah dergisi yapalım, solcular görsünler’. Gırgır’ın hiçbir zaman sol mizah dergisi olma iddiası yoktu, sadece komikti. O yüzden de sağ görüşe sahip insanlar da okuyordu, 350-400 binlik tiraja da öyle ulaşıyorlardı.”
PERKER’İN TAKIM ELBİSESİ
Kutlukhan Perker hep takım elbise giyiyor. Dergi ortamında herkes tişörtüyle dolanırken kravatıyla nazar boncuğu gibi oturuyor masasında. Bir nedeni de varmış meğer: “Özellikle Amerikan çizgi romanında, avangard çizerler takım elbise giyerler. Ben de aslında o yüzden onlara bir saygı duruşu olsun diye takım elbise giyiyorum, kravat takıyorum.”
DEÇSİ NE DEMEK?
Murat Menteş: Üç ya da beş bölüm sonra ortaya çıkacak ama aslında Deçsi hepimiziz. ‘N’aber kanka’, ‘Nasıl gidiyor ahbap?’ gibi ‘Selam Deçsi' densin istiyoruz. Hikayede küçük kızın babasına taktığı bir lakap. Deçsi de aslında bir kısaltma ama hitap sözü aynı zamanda. Hikayenin ne kadar süreceği tam belli değil, yaklaşık 14 bölüm kadar olacak. Yeni hikayelere geçme ihtimali var.”
FERİDUN FEDA ROLÜNDE TEOMAN
Deçsi yani Feridun Feda, Teoman’a benziyor. Sahiden benziyor. Perker zaten Deçsi’yi Teoman olarak çizdiğini söylüyor. “Biz Teoman’ı model aldık, başrol kahramanımız o olsun istedik ve aktör gibi onu oynatıyoruz. Sevdiğimiz de bir arkadaşımız. Kötü adam Sencer de Alfred Hitchcock mesela.” Menteş ekliyor: “Başroldeki kadın Ceyda da Game of Thrones dizisindeki Khaleesi. Deçsi, Teoman’ın şimdiye dek üstlendiği en iyi rol olsun istiyoruz.”
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Mahruki yine yandı
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- AKP’li belediyeden bir ayda 33 konser
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- Tıp fakültelerinde kadavra krizi
- Fakülteyi kâğıt üzerinde kurmuşlar!