Melikoff’a yakışan anma
Prof. Dr. İrene Melikoff’un doğumunun 100. yılında İstanbul’da Fransız Kültür Merkezi’nde yapılan anma töreninde konuşan İlber Ortaylı, ‘Melikoff’ta kendimi buldum’ dedi.
Melikoff, “Efsaneden Gerçeğe: Hacıbektaş” Kitabının çıktığı günlerde TÜYAP kitap fuarında Cumhuriyet kitap standında İlhan Selçuk’la birlikte imza gününde.
Ömrünün yarısını Alevilik-Bektaşilik çalışmalarına adamış Prof.Dr. İrene Melikoff’la ölümünden iki yıl önce İlhan Selçuk’un odasında yaptığımız söyleşide “Bu kadar uzun süre Alevilik üzerine çalışınca Aleviler benim gönlümde yer etti. Sanırım ben de onların gönüllerinde yer ettim” demişti. Bu sözü hem cenaze töreninde hem ölümünün 40. gününde Hacıbektaş’ta yapılan törende, hem de önceki akşam doğumunun 100.yılında İstanbul’da Fransız Kültür Merkezi’nde yapılan anma töreninde bir kez daha kanıtlandı. Prof. Dr. İlber Ortaylı ile kızı Dr. Shirin Melikoff Sayar’ın konuşmacı olduğu anma tetkinliği izdihama sahne oldu. Merkezin kapısında uzanan kuyruktakiler ile salonda yer kalmadığını, ancak kayıtlı olanların içeri alınacağını söyleyen Merkez’in kapısındaki görevliler arasında tartışmalar yaşandı. Salonda oturacak yer kalmamasına karşın kuyrukta saatlerce bekleyenler içeri girme mücadelesi verdi. Sonunda fuaye ve bahçeye ekranlar konarak salona giremeyenlerin de etkinliği izlemesi sağlandı. Melikoff’un dediği gibi İstanbul’daki Aleviler, Melikoff’un 100. doğum yıldönümü için İstiklal Caddesi’nin başındaki merkeze akın etmişti. Salonun içinde de durum aynıydı. Ön sıradaki bilim insanlarının dışında salonu tümüyle Melikoff’un gönlünde yer edinen ve aynı zamanda kendi gönüllerinin de en müstesna yerine koyduğu Melikoff’u koyan Aleviler onu unutmamıştı.
İrene Melikoff, Ekim Devriminin yapıldığı gece Bakû’da Azeri asıllı bir petrol kralının kızı olarak dünyaya gelmişti. “Efsaneden Gerçeğe: Hacıbektaş” kitabının çıktığı günlerde TÜYAP kitap fuarında Cumhuriyet Kitap standında İlhan Selçuk’la birlikte imza günü konmuştu. O yılllarda TÜYAP Tepebaşı’ndaki şimdilerde TRT stüdyosu olarak kullanılan salonlarda yapılıyordu. 7 Kasım 1998 tarihindeki imza günü Melikoff’un doğum gününe rastlamıştı. İkisi birlikte kitaplarını imzalarken İlhan Selçuk’un kulağına “Bugün Bayan Melikoff’un doğum günü” diye fısıldayınca, “Aaa öyle mi? O zaman yandaki Pera Palas Oteli’ndeki küçük salonda bir kutlama yapalım” demiş ve imza gününden sonra otele geçerek Melikoff’un 81. doğum gününü kutlamıştık. Melikoff, doğum günü pastasını kestikten sonra İlhan Selçuk, “Bayan Melikoff, babanız sizin doğumunuzu ekim devriminin yapıldığı güne getirmeyi nasıl başarmış acaba? Bravo doğrusu” diye takılmıştı. Bayan Melikoff’un İlhan Selçuk’a cevabı ise ilginçti: “İlhan doğmumu bu güne getirmenin başarısının babama ait olduğunu da nerden çıkardın. Belki de bu başarı anneme aittir” demişti.
‘Melikoff sıradan bir Türkolog değildi’
“1920’lerin sonunda bakalorya yapan ve Paris’teki, Londra’daki, Almanya, Avusturya’daki büyük enstitülere giren, Çarlık Rusya’sının son kalıntıları olarak ve devrimden sonra da devam eden büyük Türkologlar kuşağı vardır. Melikoff da bu kuşağın üyesidir. Bunlar hiç tereddütsüz söylerim bugünkü Türkologlar kuşağını maalesef ikiye üçe katlarlar. Bugün artık yıkılan Avrupa’nın sahip olmadığı bir tahsil gören kuşaktır bunlar. Ve bunlar biraraya geldiği zaman korkulur. Rus aristokrasisinin getirdiği bir kültürle yoğrulmuş Melikoff. Bu kültürün sağlamlığı ihtilalle falan gitmiyor. Bu ihtilal malı mülkü götürüyor ama geride kalan kum kültürdür. İlk onu Ankara’da bir kongrede “Bayazıt Sultan” adlı tebliğini sunduğu zaman tanıdım. İrene hanımın normalde anti-Sovyet olması gerekir ama hiç öyle bir takıntısı yoktu. ‘Nelerimiz gitmiş’ diyen biri değildi. Eserlerini de o açıdan incelemek gerekliydi. İnceledikçe karşıma “Danişmendname” çıktı. Bu bir çetin cevizdir. Türk tarihi için fevkalade önemli bir materyaldir. Bu çalışma ile Melikoff genç yaşta bir isim yaptı ve itiraf etmek lazım ki, o zaman Fransa yabancıları istihdam etmeye o kadar da hazır değildi. İrene Melikoff yaptığı yabancı evliliğe ve bir süreliğine Fransa’yı tekredip buralarda ikamet etmesine rağmen Fransa’da böyle bir yere gelebilmiştir. Benim gördüğüm Melikoff’un inanılmaz güzellikte bir Fransızcası vardır. Aynı zamanda inanılmayacak derecede güzel telaffuzlu bir İngilizce vardı. Tabi Rusça’yı da mükemmel konuşan biriydi. Hem Farsça ve Arapça’yı biliyor hem de günlük Türkçeyi mükemmel konuşuyor. Almancayı iyi biliyor. Donanımlı biriydi. Bundan sonraki çalışmaları klasikler üzerine gidiyordu. “Danişmendname’- ”den sonra beş asır atlıyor. Oturuyor “Şeyh Feyzullah Efendi” adlı makaleyi yazıyor. 18. Asır, II.Mustafa devri ve Edirne vakası. Ondan sonra Beyazıt ve Cem Vakası. Sonra bir infilak olmuş yaşamında. Bu Anadolu Alevilerine rastlıyor. Daha önce külliyen teorik olarak tanıdığı bir topluluğu tanıyor. Orda birdenbire dildane oluyor, gönlünü kaptırıyor. Bu konuda eserler ortaya koyuyuor. Ben İrene Melikoff’u çok sevdim. Sebebi de kendini buldum onda. Doğru dürüst şeyler konuşan, dinletmesini bilen arada oturuyor okul çocuğu gibi dedikodu yapıyordu. Onunla üç gün oturmak üç aylık tedaviye bedeldi.. Strazburg’da Anadolu’dan gelen hiçbir işçi yok ki, onun elinden tutup kurtarmış olmasın. Çok insan
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!