Mehmet Zaman Saçlıoğlu: ‘Ne politikacılar ne de polis farkında!’

‘Bir Gün’, öyküleri aracılığıyla kendini tanıdığını ifade eden, “Yazmak, bir tek bunun için bile çok değerli” diyen Mehmet Zaman Saçlıoğlu’nun dergilerde yayımlanmış öykülerinden bir seçki. Öykülerinin bir bölümü olayların hemen ardından, sıcağı sıcağına yazılmış, bir bölümü ise üzerinde düşünülmüş kısa öykülerinden oluşuyor.

Mehmet Zaman Saçlıoğlu: ‘Ne politikacılar ne de polis farkında!’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 30.04.2020 - 12:47

 

“Kars’ta bir heykel yıkıldı, içimdeki direnç çöktü. Eski tren rayları söküldü, çevrelerindeki bahçeler gibi sessiz, ıssız kaldım. Gezi Parkı’nda dostlukla birleşmiş insanlara saldırıldı, tüm resimli roman kahramanlarım canlandı. Bir sarhoş, yavru bir köpeği denize attı, ben sarhoşu atamadım. Gecenin geç bir vaktinde kapımın önüne sığınmış kediye biber gazı sıkıldı, ben o sıkanı bulamadım.”

Kitaptan…

- Bir Gün... Aslında kitabın son öyküsünün adı ama bir yandan da, hemen ardından “mutlaka” sözcüğünü anımsatıyor okurunda... Kavgalar üzerine öyküler çoğu... Hayatla kavga, erkle kavga... Çağın ve yurdunun nobran gidişatına isyanın, derdin bu kertedeki öykülerinizin diline, duygusuna yansısını anlatır mısınız?

Bu kitabımı, dergilerde yayımlanmış öykülerimden derledim. Okur için olmasa da benim açımdan iki farklı tür barındırıyor. Biri olayların hemen ardından yazılmış olanlar, öteki ise üzerinde düşünülmüş kısa öyküler. Birinci grup öykü, yazılmalarına neden olan olaylara ilişkin duygularım henüz sıcakken yazıldı. Dediğiniz gibi kavga, ya da tepki içeriyor. Mehmet Aksoy’un Kars’ta yaptığı İnsanlık Anıtının yıkılmasına ülkemizin tüm aydınları gibi ben de kızmıştım. Hatta hemen bir yazı gönderdim Cumhuriyet’in ikinci sayfasına, ama bu yazı, basıldığı halde beni yatıştırmadı ve Ucube Üzerine Bir Fantezi adlı, önce Çağdaş Türk Dili Dergisinde yayımlanan bu öyküyü yazdım.

Yıllar oldu, Haydarpaşa - Anadolu tren hattının raylarını söktüler ve Haydarpaşa’yı öksüz, tren yollarını boynu bükük bıraktılar - hâlâ da Haydarpaşa’nın ne olacağı belirsiz ya -. Tarihsel ve kültürel bir odak oluşturmuş Haydarpaşa özelinde kent kimliğine yapılan bu saldırı, aklımda kentsel değişimlerin insanlar üzerindeki etkisini yansıtan bir öyküye dönüştü. Yaklaşan Bir Kışın Hüznü adlı bu öykü de Neslihan Önderoğlu’nun yaptığı Karla Karışık adlı bir ortak kitapta yer buldu.

‘GEZİ! DÜŞSEL KAHRAMANLARIM ORADAYDI’

Gezi Parkına sahte bir “tarihi eser” yapmaya kalkıştılar kim bilir ne büyük bir rant için. İstanbul ve Türkiye ayağa kalktı. O aralar Kadir Yüksel’in girişimiyle Bağzı Şeylere Öyküler adında bir ortak kitap çıkacaktı. Kitap benim tepkimle örtüştü ve bu öyküyü yazıp gönderdim. Adı, Düşsel Kahramanlarım Oradaydı, oldu.

Özcan Karabulut, Emek Öyküleri diye bir ortak kitap hazırlıyordu. Utanç adlı öykümü ona gönderdim. Günübirlikçi işçilerin güzel sanatlar sınavına giren çocuklara modellik yapmasıyla ilgili bir öyküydü ve üniversite yaşamımda defalarca izlemiştim bu tür çelişkileri. İçim burularak yazdım.

Uzun yıllardır karanlık bürokrasi, derin devlet, ülkemizin gizli gündemindedir. Şimdi anımsayamadığım bazı olaylardan sonra bir tür boşalma duygusuyla Kafkaesk bir havada olan Derin Dönüşüm adlı öykümü yazdım. O sıralar Cumhuriyet, öykü yayımlıyordu sayfalarında. Benim bu öyküme de yer verdi.

Bir gün eşimle deniz kıyısında bir sarhoşun yavru bir köpeği suya attığını gördük, sarhoşla epeyce tartıştık ve köpeği elinden aldım ama sonra ne oldu bilmiyorum. O aralar sağlık sorunlarıyla da boğuşuyorduk ve bu olay bende ve eşimde derin bir iz bıraktı çünkü hem bir hayvanın hem bir insanın trajedisini içeriyordu. Herkül adlı öyküyü de hemen birkaç hafta sonra yazdım.

Bir gece apartmanda, kapımızın önünde yatan kara kedimiz Şam Şeytanı’na apartmandan birileri biber gazı sıktı. O ara Kadir Aydemir, Kedi Öyküleri adında bir ortak kitap hazırlıyordu. Şam Şeytanı adlı öyküm de böyle yazıldı. Öbür grup öyküler ise Notos, Dünyanın Öyküsü gibi dergilerde ve yine birkaç ortak kitapta yer almış kısa öykülerdir.

BÜROKRATIN KAFKAESK DÖNÜŞÜMÜ!

- “Derin Dönüşüm”... Bürokratın laneti, bürokrasinin cehennemi... Devlet işlerinin raconu... Işığın sızamadığı bir öykü değil mi? Gri siyah bir çukurun sureti... Resmedilen yaşam formu çehresinde dönüşümün çürüşmüşüne bir sürreal (!) yakın plan...

Bu öyküyü, derin devlet ve karanlık bürokrasi gibi ülkemizi içten çürüten bir yapılanmayı o zincirdeki bir bürokratın duygularıyla ve iç çelişkileri vasıtasıyla yansıtmak için yazdım. Bu durum tam olarak Kafkaesk bir durumdu. Kafka’yı özellikle vurgulamak için hem Dönüşüm kitabına referanslar yaptım hem Dava ve Kayıp (Amerika) kitaplarından iki kahramanı getirip öyküye soktum.

Hamam böceğine, karanlık derin devletin bürokratlarından daha çok benzeyen kimse var mıdır? O karanlık tozlu dosyaları her zaman bir tehdit silahı olarak kullanan, çifte kapılar arkasında sözde devlet işi yapar gibi yaparak kendi erklerini sürdüren kara böcekler… Bunun öyküsüdür Derin Dönüşüm. Öykünün, her nasılsa bir kadına âşık olmuş kahramanı Hamza Geridur, adından da hemen anlaşılabileceği gibi Gregor Samsa’nın Anadolu versiyonudur.

ELSİZ HEYKELİN ANLATTIKLARI...

- “Ucube Üstüne Bir Fantezi”... “Kars’ta bir heykel yıkıldı, içimdeki direnç çöktü” cümlenizden hareketle anlatır mısınız bu öykünüzün “gerçek ve üstü” yaklaşımını?

Aksoy’un heykelinin yıkılması, son derece yanlış ve ayıp bir karardı. Heykeli yıktıran henüz başkan olmamış başbakandı. Bir emriyle yıkıldı heykel. Kararın yanlışlığı kadar, bu emri, yanlışlığını düşünmeden uygulayan bürokratların işgüzarlığı da insanı korkutuyordu. Kısacası durum bir hukuksuzluk idi.

Afganistan’da Budha heykellerini yıkan Taliban’ın yaptığından pek de farklı değildi. Bu olay aslında uygar bir ülkede gerçeküstü bir durumdur ama bizim ülkemiz gerçeküstünü normalleştirmiş bir ülke olarak pek çok şaşılacak durumu hayata geçirebilmiş bir ülkedir. Bu gerçeküstü durum, doğal olarak gerçeküstü bir öykü gelişimine neden oldu.

Heykeli yıkarken, hemen yakındaki bir mutasavvufun mezarına yakın yapılmasının saygısızlık olduğu gerekçesini kullanıyorlardı. Sonra bu mutasavvufu (Ebul Hasan Harakani) incelediğimde aslında bu yıkma kararına hiç de sevinmeyeceğini anladığım bir Anadolu bilgesiyle karşılaştım.

Sözlerinden birini de öykünün başına aldım. “Dünya hırsına sahip âlim ile ilimden yoksun softanın çıkardığı fitneyi şeytan bile çıkaramaz,” diyordu. Yani bu yıkım kararına cevabı ta o zamandan vermişti Harakani aslında.

Heykelin bir elinin hiç monte edilememiş olması da bir başka gerçeküstü motifti bu arada ve İstanbul Bienali’nde yer alan bir sanat yapıtı da bu olaydan esinlenmişti.

‘BİR GÜN ÖYKÜM HEPSİNDEN FARKLI’

- Kitabın ikinci grup öyküleri dediğiniz kısa öykülerin belli bir yazılış nedeni ya da ortak özellikleri var mı? Sanki bir başka zamanınızda yazmışsınız gibi onları.

Kısa öykülerimden yalnızca son öykü, kitaba adını veren Bir Gün hepsinden farklıdır. Ötekilerin hepsi gerçek ve tanımlanabilir zamanları, tanımlanabilir olayları anlatırken bu öykü bir insanın yaşamına sığmayan tüm bir insanlık öyküsünü bir gün içindeki izlenimlerle anlatır. Sabah, öğle, ikindi, akşam, gece ara başlıklarından oluşan bir kısa öyküdür bu. Ne benimdir ne bir başkasının. Hepimizindir, soyuttur, kendi kendinin öyküsüdür. Ötekiler ise olaylardan, durumlardan esinlenerek yazılmış öykülerdir.

- “Düşsel Kahramanlarım Oradaydı”: Frodo, Karaoğlan, Red Kit, Manchalı Don Kişot, Neo, Luke Skywalker, Darth Vader, Obi Van Kenobi, Usta Yoda, Asteriks, Hopdediks ve Büyüfiks, Çelik Bilek, Tommiks, Kızıl Maske, Örümcek Adam, Batman, Superman, Süper Girl...

Günümüze getirsek yolları Taksim’e düşecek ve belli ki Gezi’de kardeşimiz olacaklar! Barış için kötülerle savaşmaya bizlerle devam edecekler... Hüküm Dağı’na direnirken Sauron ateşten gözleriyle uzaktan bakacak ve yenilmek onun yazgısı olacak! Bu öykü yazarının gücünü nasıl tazelemiştir?

İyi ki masal kahramanları var. Bu saydığımız kahramanlar hep iyilik için savaşan karakterlerdi. Hatta aralarında Darth Vader gibi, karanlık güce tapmış ama ölmeden önce doğru yolu bulan kişiler de vardı. Bugünkü dünyanın liderleri çocukluklarında bu kahramanların çizgi romanlarını öykülerin felsefesini anlayarak okumuş olsalardı bu kadar güç delisi, hırslı narsistler olmazlardı belki. Şu başımızın derdi kimi liderlerin çocukken güzel kitaplar okuduklarını hiç sanmıyorum. En önemli eksikleri biraz bu, biraz da başlarının yeterince okşanmamış olması sanırım…

Öyküde benim, bizim kahramanlarımızın adlarını bir bir saydım okumamış liderlere kolaylık olsun diye. Ben bu kahramanları bildiğim için Gezi parkında hepsini tanıdım. Ama aslında onların birer masal kahramanı olduklarını ne politikacılar biliyordu, ne polis farkındaydı. Nâzım da zaten o parkta bir ceviz ağacıydı. Ve evet, yenilmek işin sonunda kötülerin kaderidir. Öyle olmasa ne umut olurdu ne sanat, ne edebiyat.

Bir Gün / Mehmet Zaman Saçlıoğlu / Cumhuriyet Kitapları / 128 s.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler