Marc Augé’den ‘Unutma Biçimleri’ (25.05.2020)
Marc Augé’nin Unutma Biçimleri, kitaplar aracılığıyla hem edebiyata hem de felsefeye bağlanmış okurları çokça mutlu edecek derinlikte bir düşünme deneyimi.
‘TANE
TANE’ ANLATAN BİR ANTROPOLOG
Marc
Augé, deyim yerindeyse, “tane tane” anlatan bir antropolog, bir düşünce adamı.
Daha önce, yani ben onu Yaşsız Zaman’la tanımıştım, o küçük kitap bana bir
başka küçük kitabı, Yazmalı Defter’i esinlemişti. Kitapların en sevdiğim yanı
bu; bize başka kitapları okumak ya da yazmak için kapı aralamaları. Belki bu
dünyada hâlâ bu kadar çok yazı yazılmasının nedenlerinden biri de budur.
Yaşsız
Zaman’da, yazmak ölmek gibidir, diyordu Augé, ama daha az yalnız ölmek. Bunu,
elbette, okumak için de söyleyebiliriz.
Çoğu
zaman, yazınsal yapıtların kimi sahnelerini, kimi kahramanlarını aklımızda
taşırız. Bu, onları unutmadığımız anlamına gelir. Zaten, ölürken biraz daha
“kalabalık” biraz daha az yalnız olmamızın nedeni de budur. Ama belki zihnimiz,
mutluluğumuz için bir oyun oynuyordur bize.
Unutma
Biçimleri de tıpkı Yaşsız Zaman gibi küçük ve harika bir kitap. Kitaplar
aracılığıyla hem edebiyata hem de felsefeye bağlanmış okurları çokça mutlu
edecek derinlikte bir düşünme deneyimi. Belki Augé’nin kitaplarını betimleyecek
en güzel sözcük bu; bir deneyim, yaşantı…
Augé
yukarıdan konuşan biri değil. Yazılarını “o sırada masanın üstünde olup
bitenleri” aktarır gibi kaleme alıyor. Yani, bana kalırsa, kesinlemelere
gitmeden.
‘BİR UNUTMA
YORDAMI DA BELİRLEMEK ZORUNDAYIZ’
“Unutmanın
övgüsünü yapmak, belleği küçümsemek anlamına gelmediği gibi,”
diyor, “anıyı göz ardı etmek anlamına hiç gelmez; böyle bir övgü, unutmanın
anımsama çerçevesinde işlediğini kabul etmek ve anı çerçevesinde tuttuğu yere
işaret etmek demektir.” Günlük yaşamın sorunlarını açmak için bir unutma
yordamı da belirlemek zorundayız, diyor.
Ben
daha çok, Augé’nin bu tür konuları, yani yaşlanma, unutma gibi günlük yaşamda
hepimizi ilgilendiren konuları eninde sonunda yazına getirmesinden
hoşlanıyorum.
Unutma
Biçimleri’nde ilkin çocukluk anılarına değiniyor ve bunların birer imge-anı
olduğunu belirtiyor. Bu ne demektir; unutma, anıyı zihnimizden ansızın
silmiyor, aklımızda kalan görüntülerin içinde boşluklar beliriyor ve görüntü
tümüyle hiçbir zaman kaybolmuyor.
Bu
durumda, sözgelimi, çocukluğunuzda ağaçtan düştüyseniz, sizin içinizde bir
“kötü ağaç” imgesi kalıyor. Aslına bakarsanız, davranışlarınıza yön veren de bu
freudyen imgeler oluyor. Bunu daha sonra, sanata eğilim gösterdiğiniz zaman bol
bol kullanacağınızı varsayabilirsiniz.
UNUTULMUŞ
YAŞANTI VE YARATI!
Çocukluğun
imge-anıları, bildiğiniz gibi, pek çok sanatçının özellikle ilk dönem yapıtları
için ana kaynak olarak görülüyor. Bir bakıma, unutulmuş ya da unutulmaya yüz
tutmuş yaşantı, yaratıcı deneyime dönüşüyor.
Toplumsal
sorunlarla ilgili konuları unutma yanlısı olmasam da, unutmanın yaratıcı eyleme
dönüşebildiği bu tür bir örneklemenin son derece yararlı olduğunu
söyleyebilirim. Marc Augé, anlatının temellerini toplumsal geçmişe ve bireysel
sorunlara yayıyor haklı olarak. Bu da anlatı dediğimiz şeyin salt oyun olmadığı
anlamına geliyor. (Ben “kurmaca” sözcüğünün bu anlamda sorunlu olduğunu
düşünüyorum).
Mit’i
geride bırakmak kurmacayla mümkündür, diyor Augé. Bunun tarihte böyle ve bu
yolla gerçekleştiğini görebiliyoruz. İnsanlık, çocukluk imgelerinin “gaipten”
gelmediğini dolayısıyla tapılacak değil ama yaşamımızı zenginleştirecek izler
olduğunu geç de olsa anlamıştır.
Unutma Biçimleri / Marc Augé / Çeviren: Mehmet Sert / YKY / Nisan 2019.
En Çok Okunan Haberler
- Köyüne dönmek isteyene 5 gebe düve verilecek
- Barış Atay’dan Özgür Özel'e sert yanıt
- Gaga Bulut'tan skandal pedofili yayını!
- Yatak odasında yakalandı: Kaçarken balkondan düşüp öldü
- Rusya'dan, Bakan Fidan'ın Suriye açıklamalarına yanıt
- Bakan Yerlikaya'dan 'kayyum' açıklaması
- Cemal Enginyurt'tan, Soylu'ya büyük taş
- İstanbul'da AVM yangını: Çok sayıda itfaiye sevk edildi!
- AKP'li üst düzey isimden 'genel af' yanıtı
- Kürsüde Erdoğan'a çok sert 'İsrail' tepkisi