Lamia Berrada-Berca'dan 'Kant ve Kırmızı Elbise'
Lamia Berrada-Berca, “Kant ve Kırmızı Elbise” isimli romanında; genç bir kadının geleneklerle boğuşmasına, hayatını değiştiren rastlantıya atıf yaparak ve Aydınlanma’nın halis metinleri eşliğinde bir yolculuğa çıkarıyor okuru.
Kırmızı sadece bir renk değil
Göçmenlik ve özgürlük, birbirine hüzünle bağlı iki durum. Bugün dünyanın dört bir yanında özgürlüğü için veya özgürlüğe göçenler ile gittiği yerde zerre özgür olamayan insanlar yaşıyor.
Kendisini ya da benliğini koruma amacıyla geleneklerine bağlanarak hayatını devam ettirenlerin yanı sıra o gelenekleri, özgürlüğün kapılarını kapatacak birer bahane olarak öne sürenlerin sayısı hiç az değil. Başka dünyalar ve yaşamların keşfi, bazen kişiyi şoke eden bir gelişmeyle bazen de tesadüflerle mümkün. Lamia Berrada-Berca, Kant ve Kırmızı Elbise isimli romanında; genç bir kadının geleneklerle boğuşmasına, hayatını değiştiren rastlantıya atıf yaparak ve Aydınlanma’nın halis metinleri eşliğinde bir yolculuğa çıkarıyor okuru.
“İLK GÜNAH”IN İZİNDE
Kitaptan önce, Berrada-Berca’dan biraz bahsetmek gerek çünkü romanda, yazarın kültürel kökenlerinin çeşitliliğinden esintiler kendisini fazlasıyla hissettiriyor.
Annesi Fransız ve babası Faslı olan Berrada-Berca’nın, büyükbabalarından biri İsviçreli, büyükannelerinden biri ise İskoç. Fransa, İsviçre, Fas ve Belçika gibi ülkelerde yaşayan yazarın eşi ise Sicilyalı.
Fransızca öğretmeni olan Berrada-Berca’nın farklı kültürlerle harmanlanmış romanı Kant ve Kırmızı Elbise, yazarın hem oralardaki sorunları hem de zenginlikleri gördüğünün bir kanıtı aynı zamanda. Üstelik ilgi duyduğu iletişimsizlik, yalnızlık ve küçük kusurların büyük sorunlara neden oluşu gibi konular Berrada-Berca’nın zihninde, “Değer ile gelenek çatışmasının ortasındaki birey nasıl yaşar?” gibi bir soru doğurmuş. Kant ve Kırmızı Elbise’de bu soruyla beraber, ikisi arasında ezilen akıl da öne çıkıyor. Bu gerilimin ortasında yeni evlenmiş; Fransa’da göçmen olmanın sıkıntılarını sırtlanan ve özgürlük mücadelesi veren genç bir kadın yer alıyor.
Romanın otuz üç yaşındaki karakteri için özgürlüğü simgeleyen iki şeyden biri gözünün takıldığı kırmızı elbise, diğeri ise Aydınlanma’nın kült isimlerinin kaleme aldığı metinler. Evini sığınak olarak gören, ailesine -isteyerek veya istemeyerek- bağlı kalan ve evinde kendisini bunaltan sükûnet gibi değiştirmeyi istediği bir başka şey, âdeta onu yaşamdan soğuttuğunu söylediği giysileri.
Geleneklerin “günah” hâline getirdiği arzu, erkeklerin öğrettiğine göre “sakınılası” ve “akla dahi getirilmemesi gereken” bir tabu. Yine erkeklerin dile getirdiği üzere “ilk günahtan” beri bu böyle!
Kocasının yanında sus pus olmaktan bunalan kadın; alışkanlıkları, öğretilenleri, vaazları, “bir şey” diye adlandırdığı evliliğini ve yalnızlığını sorgularken ileriye doğru attığı her adımın, bir yenisini tetikleyeceğini fark ediyor.
Berrada-Berca, çok yalın bir gerçekten; kadın olmanın bedelini ödettiren, kimi zaman kişiliği yok sayan kimi zaman ise kadını suskunlaştırıp kullanan bir zihniyetten ya da “kültür”den bahsediyor. Bu yalınlığın altında, bazen açıktan bazen de psikolojik olarak işletilen sistematik bir şiddet var.
Romanın başkarakteri olan kadın, bunların tamamını yaşar veya hissederken arzuladığı kırmızı elbisenin “zihninde kırışmaması için” hayli çaba sarf ediyor: “Kırmızı, onun hikâyesinde bir renk değil âdeta bir çığlıktı. Genç kadın, vitrinde gördüğü elbisenin rengi böyle bir kırmızı (çığlık kırmızısı) olmasaydı, belki de ona bakma zahmetinde bile bulunmayacağını artık biliyordu.”
Simgesel anlamı olan kırmızı elbise, onu düşleyen kadının etrafına uyum sağlama isteği şeklinde değil, kendi sesini dinlemeye ya da birey olma arzusuna denk gelecek şekilde kullanılmış Berrada-Berca tarafından. “Bir gölge olmaktan kurtulma” arzusunu günden güne harlayansa kadının enikonu daralan bir çemberin içinde olduğunu düşünüp kendisini kısıtlayan şeyi bir silah biçiminde kullanmak istemesi: “Oysa kalbinin en derinliklerinde istediği de buydu: Kendi tutum ve davranışlarını ya da yaşamı hayal ediş biçimi hakkında herhangi bir şey söylemeyecek, cahil bırakılmış bir kadın... Ancak bu, kadının bir fikir sahibi olması ve oyunu uygunsuz bulması için engel değildi.”
Bunun yanı sıra gerek kocasının gerek ailesinde sözü “emir” sayılan erkeklerin çizdiği yoldan “sapmaya” da göndermede bulunuyor kırmızı elbise ve onun yer aldığı, ismi hayli manidar biçimde Héloise olan butik. Burası, genç kadına “hiçliğin ardında bir başka dünyanın var olabileceğini” düşündüren bir mekân.
SAĞIR DÜNYA VE KONUŞKAN EVREN
Genç kadının en temel sorunlarından biri, tekrarlardan ibaret olan ve hakikatin anlatılamadığı bugün ile ona yeni bakış açıları verebilecek farklı pencerelerin bulunma ihtimalini barındıran yarın arasında bocalaması. Başka bir ifadeyle kör ve sağır dünya ile renkli ve konuşkan evren arasında var olan bir gerilim bu.
Bugün; bir noktada genç kadını, yarın ise onun kızını temsil ediyor. Kızına baktıkça onun için kendisininkine benzemeyecek bir gelecek hayal ediyor. Bu anlamda kırmızı elbise, her ikisinin de elde etmeye çabaladığı özgürlüğün en önemli simgesi hâline geliyor.
Genç kadın için bir başka özgürlük simgesi ise ismini ilk kez işittiği; “ergin olmama”yı açıklayan, “özgürlüğün zararsızlığından” bahseden ve “aklını kullanma cesareti göster” diyen Immanuel Kant. Filozofun cümlelerini duydukça özgürlüğün gücü ve ürkütücülüğünü enikonu hisseden genç kadın, birden bire o güne kadar düşünmediklerini mırıldanırken buluyor kendisini: “Kant, günler geçtikçe mutluluk dolu ufuk çizgisine hayran hayran bakarak geçirdiği öğleden sonraların sessizliğinde yüzünü rahatça hayal edebildiği sadık bir dost hâline gelmişti.”
Kırmızı elbiseyle birlikte Kant’ın cümleleri, genç kadın için yılların tortusunu söküp atmanın bir işaretine ve parolasına dönüşüyor. Berrada-Berca; kocası tarafından “mutluluk vaadiyle” getirildiği Paris’te dar bir çevrede iyiden iyiye erkek egemen geleneklere itilen genç kadının, arzuladığı kırmızı elbise ve tanıştığı Kant metinleriyle kendisini nasıl keşfettiğini anlatarak yalın ve güçlü bir mesaj veriyor.
Kant ve Kırmızı Elbise / Lamia Berrada-Berca / Çeviren: Mine Karataş / Maya Kitap / 144 s.
En Çok Okunan Haberler
- 9 sayfalık not bırakmışlar
- İki ünlü markanın balları sahte çıktı!
- 'Üs bölgesi' kamera görüntüleri ortaya çıktı
- Atatürk 'sticker'ına basan kişiyi uçarak dövdü
- 'Sessiz katil' konusunda önemli uyarılar
- Yazarımız Meydan'dan, Acemoğlu'na 'Atatürk' yanıtı
- Mansur Yavaş'tan ilk açıklama!
- İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü
- 'Alnı secdeye düşenlerin iktidarında...'
- Bahçeli'nin videosu neye işaret ediyor?