Kusurlar güzeldir, sizi özel kılar

Nişantaşı’nda, bir kitapçıda buluştuk Cansel Elçin’le. Yeni dizisi “Sol Yanım” ve bütün hayatını konuştuk. Tire’den Paris’e, oradan İstanbul’a uzanan çok güzel bir yolculuktu sohbetimiz.

Yayınlanma: 01.11.2020 - 07:00
Kusurlar güzeldir, sizi özel kılar
Abone Ol google-news

Fotoğraf: Vedat Arık

- Diziden başlayalım hadi. Hayırlı olsun, ismi de çok güzelmiş: Sol Yanım.

Sol Yanım, yani kalbimin tarafı. Çok güzel bir dizi, bir kere yazarını çok seviyorum. Melis Civelek, dramayı ve Türk seyircisini çok iyi biliyor. Kalemini çok seviyorum; çatışmaları, çarpışmaları, karakterleri çok iyi yaratıyor. Yönetmen çok önemli, Serdar Közelekli’yi çok uzun zamandır takip ediyordum. Hem sanat filmlerini hem de televizyonu çok iyi bilen bir yönetmen.

- Karakter nasıl?

İhsan Kutlusoy; çok zengin. Varlığını devam ettirmek isteyen bir kişi.

- Nasıl çalıştınız?

Zaaflarını çalıştım. Kendi hayatını yaşayamamış bir adamdır, genç yaşta olgunlaşmıştır... Hedef ve süper hedef belirledim. İhsan Kutlusoy’un hedefi, o mirası, babadan kalan ve katladığı mirası devam ettirmek. Megaloman. Oğluyla çatışması var, ona göre oğlu biraz hayta. Orada çatışma var tabii. Çok güzel karakter. 

- Hazırlık süresi ne kadar? Saatlerce ezber yapıyor musunuz?

Her zaman değil ama sürekli karakterin içinde yaşıyorum. Buraya gelirken bile karakterin mimiklerini, hareketlerini düşünüyorum. Karakterden çıkmak biraz zaman alabiliyor.

- Fransa’da Sosyal Bilimler ve Ekonomi okumuş olmanız bu oynadığınız karakterleri çözmekte faydalı olur mu diye düşünüyorum.

Okumadım ki...

- Aaa, ben okudunuz zannediyordum.

Yok, bir ay gittim okula, kaçtım sonra. Hiç hoşuma gitmedi. Bence enteresan değil. Hayat felsefeme, amacıma uygun olmadığını hemen bir ay içinde anladım.

- Aslında insanın o yaşta hayat amacını anlamış olması da güç, değil mi?

Ya aslında tam da anlamamış olabilirim. Duygularımla hareket ettiğim için, bana göre bir şey değil dedim. Çünkü o dönem ailece bir şirket kurmuştuk, ihracat ve ithalat yapıyorduk. Malum, biten mesleklerden... Ticaret yapıyorduk zaten. Bir de işin aslını öğreneyim dedim herhalde, ama kendimi bulamadım orada. Ben lisede edebiyat okumuştum. Tabii edebiyatla da hayat kurulamıyor. Benim babam terzi, annem ev hanımı. Tire’den, küçük bir kasabadan gelen insanlar. Büyük şehri; İzmir’i, İstanbul’u görmeden Paris’e giden, tam anlamıyla gurbetçi insanlar. Edebiyat falan, bizim için değildi.

- Kim bilir onlar için ne büyük zorluk oldu, düşünsenize. Tire müthiş bir yer, ama bambaşka dinamiklerin içinde yaşanıyor tabii.

Tabii. Tire çok medeni bir yer, bir kere bulunduğu yer itibarıyla çok enteresan. Tarihi çok zengin.

- Ben oralarda çok vakit geçirdim. Oradaki hayat, insanların birbirini kollaması, yardımlaşma, dayanışma, büyük bir şehirde, hele Paris’te düşünülemez bile.

Geçen gün annemi aradım. O şimdi Tire’de yaşıyor. Ne yapıyorsunuz, dedim. Şimdi bütün komşularla buluşuyoruz, para günü var, dedi. Herkes bir miktar para koyuyor, gruptan bir kişiye veriliyor... Harika bir şey! 

- Sizin çocukluğunuz da orada geçti, değil mi?

Evet. Muhteşem geçti hem de. Kalabalık kutlanan bayramlar, onların hazırlıkları. Tire’de 365 günün 320 günü hava güzeldir, yalın ayak sokaklarda gezer, oyunlar oynardık. Sokak köpeklerini besler, severdik. Üç oyuncağımız vardı zaten; Oyuncak araba, uçurtma, misketler. Ağaca tırmanıyoruz, koşuyoruz, eğleniyoruz. Beden ve yetenekler gelişiyor. O misket oyunu o kadar konsantrasyon gerektirir ki... 

-  Bir de Mehmet’in Yeri vardır değil mi, efsane bir lokanta.

Evet, Kaplan. En tepede. Oraya gitmek eskiden çok zordu. Şimdi başka bir sürü yerler daha açılmış tabii. 

- Fransa’da konservatuara mı girdiniz sonra?

Orada konservatuara girmek çok zor. 24 yaşının altında olmak lazım, ben tiyatroya başladığımda 23 yaşındaydım zaten. Konservatuarlara girmesine yardımcı olduğum çok oyuncu oldu. Onlardan daha çok heyecanlanırdım. Ben Ecole Florent’a gittim. Çok iyi bir kurs. Benim sınıfımdaki bütün arkadaşlarım çok başarılı oldu.

- Hatta Audrey Tautou ile de aynı sınıftaymışsınız. Görüşüyor musunuz?

Evet, o da bizim sınıftaydı. O kadar samimi değildik, ama birbirimizi tanırdık tabii. Onun iyi bir kariyer yapacağını biliyorduk. Acayip bir aurası vardır, sahneyi alır. Bizim hocamız bile sonra oyuncu olarak bir kariyer yaptı. Sınıftan arkadaşlar bir grup kurdular, o kadar da başarılı oldular ki. Hatta geçenlerde birisi aradı, Hintli bir karakter var, sen çok iyi oynarsın, gelsene dedi. Gideceğim şimdi. 

- Dizi arasında takvim ayarlamak zor olmasın.

- Çekimler Haziran 2021’de.  Yurt dışında oynamak bana iyi geliyor. Başka nefesler de almak lazım. Ben Frankofonum, İngilizce de oynuyorum. Oyunculuğum sayesinde dünyayı dolaşmayı seviyorum. Okurken reklamlarda çok oynamıştım. Bir çekim için Capetown’a, Güney Afrika’ya gitmiştim.

- Fransa’daki kariyeri bırakıp geldiniz gibi olmuş...

Öyle oldu. Dizilerde önce çok küçük rollerle başladım, sonra biraz daha büyük roller olmaya başlamıştım. Tam o sırada Tomris Giritlioğlu aradı. Benim show-reel’i seyretmiş. Geldim, anlaştık. Kırık Kanatlar dizisinde oynadım. 

- Dizi sektörü Fransa’da farklı mı?

Orada prodüksiyon şirketi televizyonla 13 bölüm için anlaşıyor. Rating iyi gelirse, bir 13 bölüm daha çeker. Ama o ilk 13 bölüm mutlaka yayınlanır. Burada daha farklı. Kırık Kanatlar tutunca 1,5 sene Ayvalık’ta yaşadım. Orada bir yüzbaşıyı oynuyordum.

- Türkçeniz’de bir sorun var mıydı?

Vardı. Hayatımın 25 senesi Fransa’da geçtiği için... Ama çok çalıştım ve düzelttim. Ben oyuncu olarak daha evrensel düşünüyorum aksan konusunda. Sonuçta bir İngiliz/Amerikan yapımı filmde herkesin başka aksanı var. Buna açık olmak lazım. Kimse de umursamıyor. Hatta öyle olması isteniyor belki de. Çünkü toplum da öyle.

- Evet. Fransa’da da  öyle. Kimi İspanyol aksanıyla konuşur, kimi Portekiz, Japon... 

Bu oyuncular entellektüel birini, bir işadamını da oynayabilirler. Onlara takılmıyorlar. Türkiye’de, birden ‘3 -2-1 kayıt’ dendiği zaman insanlar hemen diyaframdan ve çok düzgün bir Türkçe’yle konuşmaya başlıyorlar. Bu beni hâlâ çok şaşırtıyor. 

- O kitap Türkçesi bazen çok da rahatsız edici.

Hatta bazen set dışına da çıkabiliyor. Samimi gelmiyor. Kusurlar güzeldir. Kusurlar sizi özel kılar. Ama ben Türkiye’de kalmaya karar verdiğim andan itibaren diksiyon dersleri almaya başladım. O konuda da bir hayli ilerledim. Kelime eksikliğimi de kitap okuyarak, sosyal çevrede ilerlettim. Çok zordu, ama güzel bir yolculuktu. 

- Hatırla Sevgili’yle de büyük bir parlama yakalamıştınız.

Evet. Şans. Ama hazırdım. Rol için hazırdım. Mesela evde oturuyorsunuz, kapı çalıyor. Çok güzel bir kadın. Siz konuşmayı bilmiyorsanız, davet etmeyi beceremiyorsanız, yemek yapmayı, şiir okumayı, kitap okumayı, onu etkilemeyi bilmiyorsanız, o kadın gider! Jean Paul Belmando’nun lafıdır bu. O da biliyorsunuz, serseri bir adamdır. 

- Oyunculuk bir sanat ve zenaat herhalde. Her an desteklemek lazım tabii.

Bu tür desteklemelere Fransız Hükümeti de çok destek veriyor. Senede 512 saat çalışan bir oyuncu, çalışmadığı dönemlerde yardım alır. Meslek olarak “oyuncu” olduğunuz anda, çok destek gelir. Senede birkaç kez staj yapma hakkınız olur. 

- Böyle desteklere çok alışık değiliz buralarda. Yeni yeni başlıyor bir şeyler.

Bir havuz yaratmak lazım. Fransa’da CNC var örneğin, Milli Sinema Merkezi. Bir dönem Fransa’da yönetmenler Cannes’a karşı çıktılar, yan festivaller yarattılar. Cannes çok ucuzlamıştı çünkü. Yeni festivaller de yeni dalga sinemacıların ve yönetmenlerin yükselmesini sağladı. Sektör büyüdü, genişledi. 

- İtalya sineması için aynı şey söylenemez sanki.

İtalya ve Fransız sinemaları çok paralel gidiyorlardı, çok yükseliyorlardı. 80’lerde Amerikan filmleri gelmeye, ciddi gişe yapmaya başladı. O gelen ve Avrupa’da çok iş yapan Amerikan filmleri de, aslında Amerika’daki yeni dalga sinemanın ürünleriydi... Böylece Fransız ve İtalyan sineması ölmeye başladı. Fransa bunu alnadı, hemen farklı oluşumlar yarattılar. Yeni senaristler, yeni yönetmenler yarattılar. Yeni sinemacılara ödenek yaratıldı. Eurimage çıktı. Cannes birden bire parladı. İtalyan sineması battı, ama Fansız sineması hâlâ ayakta, hâlâ çok güçlü. Çünkü havuz var, ödenek var.

- Bu dönemde bile ayakta mı?

Korona döneminde bile 2 milyon izleyiciye ulaşan filmler var Fransa’da. Gidiyorlar insanlar. Bir de kart sistemi yarattılar. 18 avro veriyorsunuz, istediğiniz kadar sinemaya gidiyorsunuz. Sistem işte. Sistem, sanatı ayakta tutuyor. 

- Peki Paris’te olmak, sizin açınızdan uluslararası arenaya hakim olmak adına daha doğru bir yer değil mi?

Bilemiyorum. Bir yandan da bizim Türk dizilerimiz bütün dünyaya satılıyor. Benim Filipinler’den, Güney Amerika’dan çok sayıda hayranım var. 

İLK GÖZLERİNE HAYRAN OLDUM  

- Yetenek mi, çalışmak mı?

Çalışmak. İdmanlı olmak her zaman daha iyidir. Jacques Brel, biliyorsunuz söz yazarı, şair, oyuncu; “dünyada yetenek diye bir şey yoktur” der. “Sadece istek vardır; çalışmanız lazım, çok çalışmanız lazım”. Terlemek lazım. Ben de görüyorum, her alanda. Sporda da öyle.

- Şans?

Tabii önemli. Ecole Florent’da benden çok daha yetenekli arkadaşlarım vardı. Ama göremedik. Doğru yerde, doğru zamanda olmak var. Onun için de sürekli çıkmak, dolaşmak, tanışmak, denemek lazım. Ben de kütüphanede doğmadım, entellektüel bir ortamda yaşamadım. Lyon’dan, banliyöden gelen bir arkadaşım vardı, onunla dedik ki “biz hayatımızı dolduralım”. Her gün bir kitap, bir oyun, bir film. Her birini yaptık, zorla da olsa. Dört sene boyunca çalıştık, hazırlandık.

- Sevgi ve saygı?

Birini çok sevdiğiniz zaman, ona çok saygı da duyuyorsunuz. Kırılmasından çok korku duyuyorsunuz. Ama bazı insanlar var, onlardan korkuyorsunuz. Orada başka şey var. 

- Çıplak Vatandaşlar’da tam bir soyunma yok, değil mi? 

Valla gelin izleyin. Tangayla kalıyorum tabii!

- Suna Yıldızoğlu çok sevdiğim bir arkadaşım, geleceğim.

Yaa nasıl sahnede parlayan bir kadın. Dünya tatlısı, onunla çok eğleniyoruz. 

- Yeni evlendiniz, değil mi?

Evet. Eşim de oyuncu, çok da iyi bir oyuncu. 

- Tebrikler, bir ömür boyu sürmesini dilerim.

Çok teşekkür ederim. Çok güzel buluyorum onu. İlk iletişim fizikseldir ya. Ben de ilk gözlerine hayran oldum. Gözlerini çok seviyorum. Çok duru güzel, çok zarif bir kadın bence. 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler