KURTCEBE TURGUL’DAN ‘BENCE KATİL ÖLDÜRDÜ’

İlk romanı Bence Katil Öldürdü ile polisiye türüne yeni bir soluk getiren Kurtcebe Turgul adının yanına mim koyduğumuz bir isim. Yarattığı dedektif karakteri Hercule de Potasse ile polisiye külliyatımıza fantastik bir karakter kazandıran Turgul ile kitabını ve türe getirdiği yenilikleri konuştuk.

KURTCEBE TURGUL’DAN ‘BENCE KATİL ÖLDÜRDÜ’
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 22.07.2019 - 15:09

 

 

 

 

Fotoğraf: KURTULUŞ ARI

EMRAH KOLUKISA

"Bence Katil Öldürdü" daha adından başlayan hınzırlığı (e tabii kim öldürecekti?), okuru her adımda şaşırtan tuhaf tarzı ve tam da Galatasaray Lisesi fırlamalığına yakışan orantısız mizahıyla polisiye edebiyatımızda kendine özgü bir yer edinecek, kısa zamanda kültleşecek bir roman. Polisiye geleneğinin birçok mirasına göz kırpan ve baş kişisi Hercule de Potasse üzerinden Poirot başta olmak üzere tüm hafiye tiplemelrini saygılı bir biçimde tiye alan romanı Kurtcebe ile konuştuk.

- Polisiyeye hep meraklı mıydın diye soracağım öncelikle. Ve tabii okur olmanın ötesine geçip ne zaman yazmaya karar verdiğini...

- Tesadüf değil tabii ki, hayatta en sevdiğim, en ilgi duyduğum, en çok okuduğum türlerden biri, belki de başlıcası polisiyedir. Amerikan işte Elmore Leonard'lar, Raymond Chandler'lar falan tayfası, öbür taraftan Fransız Maigret. Geçen gün biriyle konuşuyorduk, Sherlock Holmes mü Hercule Poirot mu diye; bence Maigret'dir mesela, bana daha incelikli, daha üzüntülü, daha tuhaf bir havası var gibi gelir. Polisiyeyi biraz el yordamıyla, hayatta mühim alışkanlıklarıma ve okuma hislerime en yakın tür olduğu için seçtim, biraz da mizahla harmanlamak istediğim bir şey olduğunu biliyordum, ona da çok müsaade edecek bir yapısı vardır ya polisiyenin, sürekli dönüşler, sürekli virajlar, anlamadığın ve bilmediğin olaylar... O konuda çok yardımcı oldu polisiye hikaye.

- Hercule de Potasse insanın aklına hemen Hercule Poirot'yu getiriyor. Senin de saydığın gibi birçok dedektif karakteri var polisiye aleminde, ama neden Hercule'ü seçtin?
- O tamamen saygıdan... Eğer polisiye okuruysa ilk olarak insanların aklına, bu Hercule bakalım bizim ünlü Hercule Poirot gibi biri mi deyip, aşağı yukarı dördüncü satırda filan, "Hiç alakası yokmuş bunun, bu başka Herkul..." dedikleri biri. Hatta bunun adında bir de Antoine var, Antoine Hercule de Potasse, hiç bitmiyor adı... O türün aşağı yukarı hayatta karşımıza çıkabilecek her türlü klişesi ya da akılda kalanları önümüzde olsun diye... Onların bazıları isim olarak giriyor... Malikanede geçmesi de bu anlamda. Bizim bildiğimiz polisiyelerin çoğu dar bir alanda sürekli nefes nefese bir duygu içerisinde geçer ya onu sağlamak için yapıldı.

- Zaten başka karakterlerin özellikleri de var onda.
- Hem sinemadan, hem romandan, televizyondan; benim hayatta gözlemlediğim yetenekli dedektif türünü bükmek... Bir de bildiğimiz yeteneksiz dedektifler var, benim en sevdiğim örnekleri Monty Python skeçlerindeki dedektifler, tabii ki Clouseau, dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü tuhaf dedektifi, o da benim çok sevdiğim biri ve karakter bütün bunların harmanı, sürekli ve sürekli eğlenceyi havada tutacak, bütün klişeler de bunun içine serpilmeye çalışıldı belli bir oranda.

ÇİZİMLER BORA BAŞKAN'IN

- Mizahı da kullanarak polisiye türünü büküyorsun, orası muhakkak ama roman türünü de büken bir kitap Bence Katil Öldürdü. Normal bir roman gibi gitmiyor, içinde çizimler var, ilginç bilgiler var ve bunları dipnot gibi değil de sayfanın kenarında sütun açarak veriyorsun. Bu tasarımın hikâyesi ne?
- Hercule'ün malumatfuruş bir tarafı var, her bilgiyi insanlarla paylaşmayı seviyor, yalan mı dolan mı belli değil söyledikleri. Sonradan da olabilir böyle bir şey duygusu çıkıyor. Böyle bir duyguyu yaratan karakterin baş rolde ve çok baskın olduğu bir kitabın tümü acaba böyle olabilir mi diye düşündüm. 
Kitapta geçen bir sürü bilgi, anlamlı ya da bazen nereden çıktı bu diyeceğin şekilde yer alıyor. Çünkü şöyle bir şey var, giyotinden bahsederken, giyotinin tarihçesini veriyoruz ya da diyor ki aynı anda beş Sovyetik dağa tırmandım diyor, sonra hemen ardından o dağların hangileri olduğuna dair bilgiler var. Bunun yanında Père Lachaise Mezarlığı'nda yatan birinden bahsettiği zaman, Père Lachaise Mezarlığı'nda yatan bütün ünlüler de var. Bunların hepsinin nedeni şu: Bu kitabın hikâyesi absürdü ele alışı açısından bir tarzı var, bu tarzı ben bütün kitabın içinde nerelere kadar götürebilirim diye düşündüm. Malumatlar bir tarafını oluşturuyor, bir tarafını da gravür tipindeki illüstrasyonlar. O illüstrasyonlar da kitap biraz 20. yüzyıl başlarındaki dedektif kitaplarının havasını versin diye. Bora Başkan'ın böyle bir düşüncesi oldu, daha gravüre yakın, daha o dönemlerden gelmiş gibi, karikatürden uzaklaştıralım ama çok da uzaklaştırmayalım, arada kalmış bir havası olsun dedi. Ve bütün kitabın görsel kimliği de öyle oldu.

- Böyle bir dedektif tipi yaratınca okurlar bunun başka maceralarını da bekler. Var mı böyle bir planın?
- Var tabii. Bunun zaten kendi adına gidebileceği yerler var, eğer becerebilirsen, eğer cesaretin tekrar gelirse devamı gelir. Zaten yazarken de başka taraflara doğru giden hikâyeler vardı kafamda, attım bir kenara. Oralardan da çıkacak çok şey var diye düşünüyorum.

ÇORUM AĞZIYLA KONUŞAN FRANSIZ

- Kitapta hem Fransız hem de ilginç bir şekilde Türk bir taraf var. Bu ikisini birleştirmek nereden geldi aklına? Hatta Çorum ağzıyla ilgili bir sözlük var.
Soruşturmaya gittiği evin rahmetlisinin eski karısı Türk bir diplomat ve geçmişi de Çorum'a dayalı. Adam karısına o kadar olağanüstü bir sevgi duyuyor ki, çocuğunu Türk geleneklerine göre yetiştiriyor. Böyle bir kitabın içinde, böyle bir karakter olsun, çünkü ölen adamın olayları karıştırma ihtimali olan oğlu eve gelir diye bir şey yapmak istiyordum. O karakter ne olur diye düşünürken de, Çorum'a gittim. Doğu Anadolu ya da Karadeniz lehçesi biraz fazla üzerine espri yapılmış ve çiğnenmiş dünyalardır ya, acaba Orta Anadolu havası nasıl olur diye düşünerek böyle bir adam kurdum. Bükücülük açısından böyle bir karaktere ihtiyacım vardı, bu biraz şans, birazcık da bilinçli olarak Anadolu'ya denk geldi.

- Bükücülük hakikaten her yere yayılmış romanda. Yani türü de büküyorsun, dili de büküyorsun... Öte yandan roman hangi zamanda geçiyor tam anlamak mümkün değil. Zamanı da bükmüşsün...
- Evet, bilerek yaptım onu da. Şöyle; bir mizah türünde, onun kendi içindeki yapısını koruduğum taktirde yaptığım her türlü numaracılık kabul edilebilir oluyor. Bunu sinemada çok fazla görüyorsun, ama roman bu konuda bazen çok affedici olmuyor. Romanın türüne bağlı biraz, galiba, bildiğim kadarıyla. Ben burada yaptığım her şeyin affedilebilir sınıfına girdiğini düşünüyorum. Hatta kitabın başında bununla ilgili bir şey de var, olaylar tam anlaşılmayan bir dönemde geçiyor diye...

Meraklısına not: Jacques Petitcarrefour'un yazdığı ve Somer Kalemşör'ün dilimize çevirdiği "Bence Katil Öldürdü" adlı Radyo Tiyatrosu'nu verkendini.com adresinden dinleyebilirsiniz.

 


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler