Kültürel çeşitliliğin izinde

Hayatını çeviribilim ve çokkültürlülük araştırmalarına adamış Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz tarihte olduğu gibi günümüzde de kültürel çeşitliliğin bir zenginlik olduğu görüşünde.

Kültürel çeşitliliğin izinde
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 03.10.2018 - 23:49

Prof Dr. Sâkine Esen Eruz’un Graz Üniversitesi’nde açılan daimi sergisi “Osmanlı Devleti’nde Çokkültürlülük ve Çevirmenler” sergisi zengin içeriği ve günümüze olan yansımalarıyla bir hayli ilgi gördü ve görmeye de devam ediyor. Biz de bu vesileyle Eruz ile sergiyi ve açılımlarını konuştuk.

-Osmanlı Çokkültürlülük ve Tercümanlar... Serginin sadece başlığı bile merak uyandırıyor. Neler var bu sergide biraz anlatır mısınız? Nasıl hazırlandınız, nelerden yararlandınız, ne kadar zamanda tamamladınız...

Serginin ana konusu Osmanlı Devleti’nde Çokdillilik ve Çokkültürlülük. Bu olgular ise dönemin tarihi olayları ve çevirmenlerin eserleri üzerinden görselleştiriliyor. Sergi aslında 2010 yılında bu konuda yazdığım, üstünde şahsına münhasır bir zat olan devlet adamı, dilbilimci, eğitimbilimci, sözlükbilimci ve yazar, çokkültürlü bir çevirmen olan Ahmet Vekif Paşa’nın 1877 Osmanlı Meclis-i Mebusan Kitabı’nın başında yayımlanan fotoğrafı bulunan kitabın (Çokkültürlülük ve Çeviri – Osmanlı Devleti’nde Çeviri Etkinliği ve Çevirmenler) somutlaştırılmış ve elle tutulur, gözle görülür duruma getirilmiş halidir.

Ne kadar zamanda tamamladınız sorunuza yanıt vermesi zor. Çünkü serginin bir nüvesi var, bu nüve Osmanlı Devleti’nde çokkültürlülük olgusunu anlatıyor. Ancak serginin bir özelliği, serginin yapıldığı alan ya da yöreye göre değişkenlik göstermesi. Tam da bu nedenle aslında canlı bir sergi; bir ağaç gibi, ağaç güneşi nereden daha çok alıyorsa, o yönde dallanıp budaklanıyor. Nüveye dahi yeni bilgilere ulaşıldıkça eklemeler yapılıyor. 1999 yılından bu yana bu alanda çalışıyorum. Akademik çalışmalarımın yanında ailemden bana intikal eden kitaplar, belgeler ve fotoğraflar da beni bu çalışmalara yöneltti ve çokkültürlülük alanında bilinçlenmemi sağladı. Bu konudaki ilk sergimi 2009 yılında “2010 Kültür Başkenti İstanbul” etkinlikleri kapsamında uluslararası bir sempozyum sürecinde İstanbul Üniversitesi Rektörlük Binası’nda açtım.

-Nasıl karşılandı sergi Avrupalı bilim insanları ve ziyaretçiler tarafından?

14.05.2018 tarihinde açılan sergi çok katlı tarihi bir binada yer alan Çeviribilim Bölümü’nün ikinci katının bir kanadında sergilendi. Sergiye paralel bir sunum olacak ve sergi sunumdan sonra bir kokteylle açılacaktı. Bölüm Başkanı Prof. Dr. Pekka Kujamäki’nin beni tanıttığı sunum yaklaşık bir saat sürdü, sonra da sorular geldi. Sunuma ilgi büyüktü. Öğrenciler ve bölümün öğretim üyeleri dışında Graz Üniversitesi Edebiyat Fakültesi eski dekanı Prof. Dr. Höflechner de oradaydı. Kendisi başka bir akademisyenle birlikte Joseph von Hammer Purgstall’ın binlerce sayfalık mektuplarını günümüz Almancasına aktarıyordu. Mektuplarda bulunan şerhlerle ilgili konularda bana danıştı. Fikir alışverişinde bulunduk ve daha sonra da yazışmamızı sürdürdük.

-Çokkültürlülük bugün belki her zamankinden daha önemli, özellikle Avrupa gibi yüksek miktarda göç alan bölgeler için. Osmanlı Devleti’nin çokkültürlü yapısı neler söylüyor bugünün insanına?

Çokkültürlülük kavramı aslında her dönem, dönemin koşullarına göre yeniden tanımlanabilecek sınırları her alana uzanabilen bir olgu.

Birden fazla kültürün bir arada yaşaması, yaşarken birbirini olumlu ya da olumsuz etkilemesi, sınırlarının geçişken olması ya da bazen de geçişkenliğe izin verilmemesi. Belki de çokkültürlülük kavramı doğrudan paylaşım, saygı ve hoşgörü kavramıyla koşut geliştiği zaman, içinde bulunduğu topluma bir katkısı oluyor. Osmanlı Devleti’nde onüçten fazla farklı alfabe var.  Musevilerin, Rumların, Ermenilerin alfabeleri ve öteki alfabeler. Aslında dile de yansıyan bu çokkültürlülük okullarda öğretilmeli ki kendi tarihimizin de ayrımına varabilelim. Ben de bütün bunları çokkültürlülük olgusunu araştırmaya başladıktan sonra öğrendim. Bugün durum farklı. Osmanlı Dönemi’nin çokkültürlü yapısı ülke yapısına zenginlik katan türden. Çokkültürlü insanlar halkın en birikimli kesimi. Balkan göçleriyle gelenler, keza 1917’de Ekim Devrimi ile Türkiye’ye gelen Beyaz Ruslar dahi bilgileriyle Türkiye’ye katkıda bulunuyorlar. Bugünün göçü genelde savaş unsurlarına dayansa da çoğu zaman ekonomik boyutta da olabiliyor. İnsanlar daha iyi yaşamak için Batı’ya göç ediyorlar. Sonuçta insanlar iyi ve güzel yaşamdan paylarını almak istiyorlar, belki de bu en doğal hakları.

Ancak bu süreçte çokkültürlülük kapsamında saygı, paylaşım ve hoşgörü dengeleri bozulursa ve insanların birbirlerine karşılıklı olumlu katkıları olmazsa ne gelen memnun kalıyor ne de göç alan ülke. Çokkültürlülük, bütün bu ögelerin gerçekleşmesine izin veren bir ortam yaratılmadığı sürece aşılması zor yabancı cisim gibi karmaşık bir konu olarak karşımıza dikilebiliyor bu dönemde.

Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz kimdir?

Avusturya Lisesi mezunu olan Prof. Dr. Sâkine Esen Eruz, Frankfurt Goethe Üniversitesi ve İstanbul Üniversitesi’nde Alman Dili ve Edebiyatı, Avrupa Sanat Tarihi, Pedogoji eğitimi aldı; Çeviribilim alanında doçentlik unvanı; 1986 - 2014 İstanbul Üniversitesi Çeviribilim Bölümü öğretim üyesi, Almanca Mütercim Tercümanlık Anabilim Dalı Başkanı ve 2014 – 2017 Yaşar Üniversitesi İngilizce Mütercim Tercümanlık Bölümü Başkanı oldu. 2009 yılından bu yana Osmanlı Devleti’nde Çokkültürlülük ve Tercümanlar üzerine farklı ülkelerde ve Türkiye’de onbeş sergi açtı ve farklı üniversitelerde ve kurumlarda çok sayıda sunumlu konferans verdi. Halen kent kültürü, çokkültürlülük üzerine yaptığı araştırmalarını derlediği kitapları üzerinde çalışıyor.

 



Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler