Koronavirüs aşısı gecikirse, takipteki alacaklar gelecek iki yılda iki katına çıkabilir

Prof. Dr. Mehmet Şişman: 2000-2001 krizinde Türkiye milli gelirinin yüzde 32’si banka kurtarmaya gitti. Bu olguyu ikinci kez yaşama olasılığı kâbus olabilir.

Koronavirüs aşısı gecikirse, takipteki alacaklar gelecek iki yılda iki katına çıkabilir
Abone Ol google-news
Yayınlanma: 26.10.2020 - 05:30

Marmara Üniversitesi İktisat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman, ekonomide güven ve hukuk zemininde kuvvetler ayrılığını yeniden tesis etmeden, yabancı sermaye girişi ve ortalama dolar kurunda düşüş beklenmemesi gerektiğine dikkat çekti.

Bankaların, icra dosyalarında ilk sırada alacaklı konumda olabileceğine işaret eden Şişman, “2000-2001 krizinde Türkiye milli gelirinin yüzde 32’si banka kurtarmaya gitti. Bu olguyu ikinci kez yaşama olasılığı kabus olabilir. Bankalar çıkmaz sokakta” dedi. Cari açığın sürdürülebilirliği, özel sektör dış borcu, artan bütçe açıkları, enflasyon ve işsizliğin Türkiye ekonomisinin en kırılgan başlıkları olduğunu anlatan Prof. Dr. Mehmet Şişman ile Türkiye’nin yaşadığı krizi ve çıkış yollarını konuştuk.

KURDA DÜŞÜŞ BEKLEMEYİN

- TL’de ciddi erime var, kurda artış devam eder mi, yurttaşın dövize yönelmesi sürer mi?

Yurttaş, yabancı ve şirketlerin döviz mevduatı tüm mevduatının yüzde 52 si boyutunda. Dolarizasyonun daha da artması, krizi derinleştirmekten başka bir işe yaramaz. TL nin hakkını vermek için politika faizini beklenen enflasyona göre, zamanında ve gerektiği kadar artırmak ortalama dolar kurunu bir miktar aşağı çekecektir. Bununla birlikte, para politikasının yanına dış politikadaki gerginliğin azaltılması eklenmeden ve özellikle ekonomideki güveni ve hukuk zemininde kuvvetler ayrılığını yeniden tesis etmeden, yabancı sermaye girişi ve ortalama dolar kurunda düşüş beklenmemeli.

- Kurun ateşinin düşmesi için geçen haftaki Merkez Bankası faiz kararı bekleniyordu ama artış da gelmedi.

Geçen ay başlayan 200 baz puanlık faiz artışı bir ay önce yani ağustosta başlayarak her ay yapılsaydı, dolar kurunu aşağı çekme şansı belli bir ölçüde de olsa gerçekleşebilirdi. Artık faiz artışlarının da zamanında ve beklentiye uygun yapılmadıkça etkili olamayacağı gözlenmektedir. Ayrıca ekonomideki güven açısından, gelecekte faiz artışlarının daha keskin yükseleceği endişesindeyim.

- Yeni Ekonomi Programı’nında (YEP), 2021 için yüksek büyüme ve düşük enflasyon hedefleri dikkat çekiyor. Hedeflere ulaşmak mümkün mü?

2018’den bu yana, sermaye girişleri azalınca, ortalama dolar kurunda önemli sapmalar gözleniyor. 2020 ortalama dolar kuru YEP’teki 2021 ortalama dolar kuru tahminini (7.68) kalan son iki ayda da 8.05 civarında kalırsa, şimdiden yakalamış durumda. YEP’teki 2021 büyüme hedefi çok da gerçekçi durmuyor. 2021 enflasyonu ancak yüzde 15’e yükseldiğinde, yüzde 5’lik büyüme yakalanabilir. Bu büyümenin 2022 de sürdürülmesi çok zor. Bu kadar enflasyon ve borç bırakarak ilerleyen büyüme modeli Neo-liberal finansallaşmanın gelir aşındırıcı etkisini artırarak, toplumsal beklentileri karşılamaktan uzaklaşır, aynı zamanda eşitsizlik, işsizlik ve yoksulluğu daha da artırabilir.

2020 YEP’teki hedeflerin; ekonomideki kırılganlığı ve gerçekleşmesi olası problemleri değerlendiremediği, kredi piyasalarındaki ve siyasetteki mevcut gelişmeleri dikkate almadan öngörü yapılmaya çalıştığı izlenimini veriyor. 2021’deki yüzde 5.8’lik büyüme hedefinin nasıl sağlanacağı ile ilgili herhangi bir açıklama yapılmamaktadır.

İÇ TALEP DARALACAK

- Bankalarda batık kredi miktarı artacak mı diyorsunuz?

2018’deki “rahip krizinden” sonra artan dolar kuruna paralel biçimde takipteki alacakların, özellikle ticari kredilerde iki kattan fazla arttığı gözlenmektedir. Buna 700 milyar lirayı geçen hane halkı borçlanmasını ve pandemi sonrası ilk defa borçlanan 1.5 milyon vatandaşı eklediğimizde iç talebin daralmasını beklemek kehanet olmasa gerekir. İç talebin daralmasına karşın, artan dolar kuru karşılığı yapılan ihracat geliriyle büyümeyi artırma planı; dünya ekonomisinin içinde bulunduğu ikinci dalga ve belki sarscovid-2 aşısının bulunması ve dağıtımının gecikmesiyle muhtemel üçüncü dalga, pandemi süreci düşünüldüğünde, pek de mümkün gözükmemektedir. Aşı icadı ve dağıtımı gecikirse, birikimi aksayan kredi koşullarının takipteki alacakları önümüzdeki iki yılda iki katına çıkarabileceğini ve bankalar açısından en büyük tehlike kaynağı olabileceğini öngörebiliriz.

- Türkiye’de büyüme de kredi ağırlıklı gidiyor, bu durum sürdürülebilir mi?

Önümüzdeki dönem, kredileri çevirmek ve yeni kredi yaratmak için uygun enflasyon ortamı mevcut olmayabilir. İç talebi yeniden kamusal anlayışla canlandırmak sağlıklı büyümenin ilk adımı olabilir. Sektörler arasındaki orantısızlık, planlamanın harekete geçirilmesiyle ve plana uygun yatırımla gelire dönüşebilecek çarpan mekanizmasını harekete geçirebilir. Bu tamamen ekonomik ve politik ortamın yumuşaması ve kutuplaşmanın tersi siyasi ortam ve kamusal anlayışla olabilir.

‘KÂBUS OLABİLİR’ UYARISI

- Krizden çıkış için acilen atılması gereken adımlar hangileri?

Neoliberal finansallaşmanın tersine banka sermayesi ekonominin odak noktası olmaktan tedrici olarak çıkarılmalı ve parlamenter sistemin yeniden tesisi sağlanmalıdır. 2000-2001 krizinde Türkiye milli gelirinin yüzde 32’si banka kurtarmaya gitti. Bu olguyu ikinci kez yaşama olasılığı kâbus olabilir. Bankalar çıkmaz sokakta. Finansal ve üretken sistemin merkezi haline bankalar sermaye kıtlığı dönemine hazırlık yapmalılar. Öte yandan, sermaye girişinin uzun vadeye yayılması olasılığı hukuk ve siyasal sistemin gidişatına bağlı hale gelmiştir. Meclisin daha güçlü karar merci haline gelmesi ekonomideki acil sorunları çözmenin başlangıcı olabilir.

23 MİLYON İCRA DOSYASI

- Koronavirüs tüm dünyayı etkiliyor, ama Türkiye ekonomisi zaten ciddi krizdeydi, bu noktaya nasıl geldi?

2020’de dünyada pandeminin getirdiği yüzde 4 civarı küçülme beklentisi, ülkemizdeki başkanlık sistemi uygulaması, 2018’den bu yana artan dış politik gerginlik ve jeopolitik sorunlar. Kamu garantili altyapı yatırımlarında gerçekleşen yükümlülüklerin bütçede giderek artan yükü de sayalım. Kredi piyasalarındaki önemli sorunlar, icra dosyalarının yaklaşık 23 milyona (486 bin 286 kişi kara listede) ulaşması ve esas olarak Neo-liberal modeldeki tıkanma temel nedenler olarak gösterilebilir. Türkiye, yüksek özel sektör borcu, yüksek enflasyon, işsizlik ve yeniden artmakta olan cari açığıyla ve siyasi kutuplaşmasıyla en fazla kırılganlık gösteren ülkelerin başında gelmektedir.

- Bu noktada Türkiye’yi bekleyen ekonomik zorluklar neler?

Yalnız sermaye girişine dayalı büyümek artık neredeyse imkânsız hale geliyor. 2020’de Türkiye’den 14 milyar dolar sermaye çıktı. Bu anlamda, büyümenin finansmanı açısından cari açığın (finansmanının) sürdürülebilirliği, özel sektör dış borcu, artan bütçe açıkları ve kur artışından gelen maliyet enflasyonu ve işsizlik en kırılgan başlıklardır. Buradan bütçede yüksek faizle (yüzde 5.90) dışarıdan dolar borçlanarak verilen açıklar da enflasyona neden olacak.

Dolardaki artış, hem özel şirket borçlarının TL karşılığını artırarak  büyümeyi zorluyor hem de bankacılık sistemi için yeni risk oluşturuyor. Başta enerji sektörünün aldığı 60 milyar dolar kredi olmak üzere, inşaat ve diğer sektörlerdeki borcun TL karşılığı kur yükseldikçe, artmakta bu da zam ve kredi dönüş problemlerini artırmaktadır. Bankalar icra dosyalarında ilk sırada alacaklı konumda olabilir. Büyüme aşağı çekildikçe, banka varlıklarındaki değişimler hem işsizliği daha da artırabilir hem de deflasyonist eğilimler yaratarak büyüme üzerinde baskı oluşturabilir. Kırılganlık, bankaların sanayi ve tarımdan yeni artık değer “devşirme” projesindeki problemler ve siyasetteki gerginliklerle daha da artabilir.

IMF SEÇENEĞİ KULLANILABİLİR

- Dünya Bankası’na göre Türkiye 120 ülke arasında en borçlu 6. ülke. Türkiye dış borcunu nasıl çevirebilir? Bir IMF programına nasıl bakarsınız?

Pandemi sürecinde aksayan turizm gelirlerinin yerine ithalatta tasarruf önlemleri devreye sokulabilir. Borçluysanız tasarruf etmeniz gerekiyor ya da borcun faizini düşürmek için çalışmalısınız. IMF programları kemer sıkma önererek borç sorununu daha da ağırlaştırabilir, ancak borçların çevrilmesi açısından IMF üyeliğinin de kullanılması gerekebilir. Dünyadaki bütçe açıklarına karşı uygulanan sıkı para politikaları, Türkiye’de mevcut eşitsizlik ve yoksulluk dikkate alınarak, servet vergisi ve gayrimenkul artış vergisi benzeri uygulamalarla birlikte düşünülebilir.


Cumhuriyet Tatil Otel Rezervasyon

En Çok Okunan Haberler